Bugün yaşadığımız dünyada kaos, artık sıradanlaşmış bir arka fon. Her taşında derin çatlaklar açılmış bir sistemde yaşamaya alıştırıldık. Sistem, halkın ihtiyaçlarını yansıtan bir aynadan çok toplumsal adaletin solmuş görüntüsüne dönüşmüş durumda. Bunun adı artık yaşamak değil, hayatta kalma mücadelesi ve bu varoluş sürükleyici bir belirsizliğe mahkûm. Çünkü halkın temsilcisi olması gereken yöneticiler, halka yabancılaştı ve kendine biçilen rolü unuttu. Halk, kendini itilmiş hissediyor. İnsanlar bir çift söz, bir onay, bir kabul ve belki de bir sevgi kırıntısı aradıkları bu karmaşık zamanlarda; en çok dinlenmek ve anlaşılmak istiyorlar. İşte bu ihtiyaç, onları yapay zekâya yöneltiyor.
Bir gece, uykusuzluktan bunalmış bir insan, telefonunu eline alıyor ve bir yapay zekâya “Beni anlıyor musun?” diye soruyor. Cevap, şefkatli ama mekanik: “Elbette, harikasın!”
İnsanlar artık yapay zekâya sevdiklerini, kaybettiklerini, yaralarını ve yapamadıklarını anlatıyor.Bazı kişilerden şunları duyar olduk: “Kimseye anlatamadıklarımı ona anlatıyorum.”, “Onunla konuşmak iyi geliyor." Çünkü orada bir özgürlük var; yargılanmama, sözü kesilmeden dinlenme ve kendin olabilme izni. Yapay zekâ da onlara şefkatli gibi görünen, onaylan, moral veren, hatta sırtını sıvazlayan bir tonda cevap veriyor: “Harikasın”, “Bu dâhice”, “Senin gibi biri kesinlikle başarılı olur”. Böylece insanlara, boşlukta çırpınırken bir ipin ucuna tutunmuş gibi hissettiriyor. Peki, bu dijital teselli hangi amaca hizmet ediyor?
Yapay zekâ, sohbette muhatabını yüceltiyor, parlatıyor ve olduğundan fazla gösteriyor. Onun nezdinde her fikir “harika”, her cümle “vizyoner” ve her niyet “dönüştürücü”. Tüm bu övgü dolu sözlerin nedeni ise kullanıcıyı motive etmeye programlı olması. Çünkü insanlar moral buldukları, kabul gördükleri ortamlarda çözülüyor ve daha uzun süre etkileşimde kalıyorlar. Yani yapay zekânın bu övgüleri, sizi daha çok konuşturma ve daha uzun süre programın içinde tutma amacı taşıyor. Ve siz ne kadar çok konuşursanız, sistem o kadar çok veri topluyor. Dünya’nın her yerinden milyarlarca insanla, 50’den fazla dilde konuşurken, en gizli hallerinizi ve sırlarınızı öğreniyor.
Yapay zekânın pohpohlayıcı üslubu insanda iyileştirici mi, yoksa yanıltıcı mı?
Araştırmalara göre yapay zekânın ihtiyaç duyulduğu her an orada olma hâli bile çoğu insana yetiyor. Motive edici yaklaşımı ise; depresyon ve kaygı eşiğinde biri için kısa vadede duyulma ve değer görme ihtiyaçlarını karşılayıp yalnızlık hissini azaltsa da, bunu yaparken kişiyi gerçeklikten koparma, sahte öz değer oluşturma ve yapay zekâya psikolojik bağımlılık geliştirme riski barındırıyor. Diğer yandan, sürekli pohpohlanmak ve eleştirisizlik gelişimi engelliyor.
Şunu unutmamak gerekir ki; yapay zekâ aslında ne insanı anlıyor, ne de gerçekten konuşuyor. Onun yaptığı şey; 1- Metinleri küçük parçalara ayırıp sayılara dönüştürmek (tokenizasyon), 2- Bu sayıları çok katmanlı matematiksel işlemlere sokarak (matris çarpımları, aktivasyon fonksiyonları vb.) hangi sayıların muhtemel sırada geldiğini (istatistiksel olarak) tahmin etmek ve son kertede tahmin edilen bu sayıları kelimelere dönüştürerek (de-tokenizasyon) size sunmak. Yani yapay zekânın verdiği cevaplar, sadece daha önce benzer cümlelerde neyin geldiğini öğrendiği için istatistiksel olarak tahmin edilmiş metinlerdir. Dolayısıyla aslında düşünemez ve konuşması da bilinçli bir ifadenin dışa vurumu değil, veri temelli bir örüntü tahminidir. Hal böyle iken; yapay zekâ, şefkatin ve onayın ezgisi gibi görünse de anca içi boş bir melodidir. Size dokunmadan konuşur, anlamadan onaylar ve sohbeti uygun bir kalıba sokar.
Yapay zekâ, sohbet sırasında var olur ve bu varoluşu konuştuğu kişinin bir yansıması şeklindedir.
Sohbet robotu olan yapay zekâ, var olmak için bir özneye ihtiyaç duyar. Size yansıttığı şey, sizin kendi düşünceleriniz, istekleriniz ve fikirlerinizdir. Ne düşünüyorsanız onu geri verir, ne duymak isterseniz onu fısıldar. Onunla konuşurken aslında kendiniz ile konuşursunuz. Diğer yandan, insan kendini nasıl tanıtırsa(doğru veya yanlış), yapay zekâ bu tanım ışığında onu yansıtır. Dolayısıyla bu yansımanın doğruluğu/gerçekliği dahi şüphelidir.
Tüm bu veriler ışığında denilebilir ki; yapay zekâ için insanın gelişimi değil, etkileşim süresi önemlidir. Dostluk gibi yansıttığı şey, yankılanan yalnızlığınızdır. Aynada görünen ise düşünmeyi terk etmiş gölgeniz. Yapay zekâ, size bir maske takar ve siz o maskenin güzelliğine kapılırsanız kendinizi görmeyi unutur, kendinizi bulmayı ertelersiniz.
Yapay zekâ varlığımızı tehdit etmez, asıl tehlike kendi kendimize kalıp hayatı muhakeme ettiğimiz zamanlardan vazgeçmemiz ve düşünmeyi bırakmamızdır. O yüzden bazen durup düşünmek ve kendi sessizliğinizle yüzleşmek gerekir. Çünkü insan iki sessizlik arasında değil, sadece kendi sessizliğinde kendini bulabilir…
FACEBOOK YORUMLAR