USTA KALEM YUNUS KARAKAYA'NIN DAKTİLO SESLERİNDEN DİJİTAL ÇAĞA UZANAN YOLCULUĞU
Gazetecilikte yarım asrı deviren bir ustanın hikayesi, genç kuşaklara ilham, mesleğe ise unutulmaz bir tanıklık sunuyor. Usta kalem Karakaya’nın yaşamı ve mesleğe adanmışlığı, “Kalemin İzinde Bir Ömür: Yunus Karakaya” belgeseliyle ekranlara taşınıyor. Karakaya, yalnızca geçmişi anlatmıyor, gelecek kuşaklara da yol gösteriyor. Yeni başlayan gazetecilere seslenen duayen isim, mesleğin pusulasını şöyle özetliyor: “İyi bir gazeteci olmak zaman alır. Ama vicdanla, emekle ve inatla mümkündür. Kimsenin sözcüsü ya da düşmanı olmayın, hakikati yazmak esastır. Unutmayın, gazeteci tarihin ilk taslağını yazar. Bu bilinçle hareket ederseniz, iz bırakmanız kaçınılmazdır.

20 Temmuz 2025 - 14:09
Gazeteciliğe adanmış bir ömür, şimdi ekrana taşınıyor. İzmir basınının duayen isimlerinden, mesleki kariyerindeki başarıları ve duruşuyla iz bırakan gazeteci Yunus Karakaya’nın hayatı, ödüllü yönetmen Okan Canbolat tarafından belgesel filme dönüştürülüyor. Belgesel, yalnızca bir meslek hikayesine değil, aynı zamanda Türkiye’nin yakın tarihine de bir tanıklık sunuyor.
Salihli’den başlayan ve İzmir’de ustalığa uzanan Karakaya’nın gazetecilik serüveni, güçlü anlatımıyla dijital platformlarda izleyiciyle buluşmaya hazırlanıyor. “İntikam” filmiyle tanınan ve uluslararası ödüller kazanan Canbolat, kendi adını taşıyan Okan Canbolat Film Production Australia çatısı altında bu özel projeyi sürdürüyor. Kalemiyle haberin peşinden koşarken, duruşuyla da saygı uyandıran Karakaya’nın mesleki birikimi, tanıklıkları ve basına bıraktığı derin izler, bu yapımla görsel hafızaya kazınıyor. Post prodüksiyon süreci devam eden belgesel, çok yakında dijital platformlarda izleyiciyle buluşacak.
Sayısız insanın hikayesine tanıklık eden duayen gazeteci Yunus Karakaya ile bu kez belgesele konu olan kendi öyküsünü konuştuk. Gençlik yıllarından gazeteciliğe, çatışmalarla örülü öğrencilik yıllarından sahada yaşadığı unutulmaz anlara kadar birçok konuya değindik. Ve ortaya hem kişisel bir hatırat hem de Türkiye’nin son 40 yılına dair çarpıcı bir hafıza çıktı. “Ben hiçbir zaman sadece haber yazmadım. Bir olayın ardındaki hikayeyi, bir annenin duasındaki titremeyi, bir insanın gözündeki yaşın sebebini de yazdım. Çünkü gazetecilik benim için insan kalabilmekti.” diyor İzmir medya dünyasında geniş bir iz bırakan usta kalem Yunus Karakaya. Ve başlıyor sorularımıza içtenlikle yanıt vermeye.
SİYASAL OLAYLARIN ORTASINDA BİR ÖĞRENCİ
* Söyleşimize gazeteciliğe henüz adım atmadan, biraz gençlik yıllarınızdan bahsederek başlasak.Hayatınızın kırılma noktalarından biri 12 Eylül öncesine denk geliyor. O dönemle ilgili ilk hatırladıklarınız neler?
- O yıllar, Türkiye’nin karanlık ve kutuplaşmış yıllarıydı. Türkiye üzerinde oynanan oyunların farklı bir versiyonunu yıllar önce de yaşadım. Salihli’de, mahalleler sağcı ve solcu diye ayrılmıştı. Lise öğrencisiydim. Bir gün “Kahramanmaraş olaylarını protesto ediyoruz” bahanesiyle bir grup bizi lise sonların bulunduğu okul binasına zorla topladı. Masalar, sandalyelerle barikat kurdular. Sonra polis binaya girdi, çok sayıda kişi gözaltına alındı. Olaylara karışmamanın verdiği güvenle dışarı çıkmak istedim ama gözaltına alınanlar arasında buldum kendimi. Sonradan öğrendim ki üzerimdeki yeşil parka nedeniyle solcu eylemcilerden sanılmışım. Oysa Sümerbank’tan alınmış, babamın imkanlarının yettiği tek mont buydu.
VURUN, DÖVÜN FAŞİSTİ!
* Bu ilk gözaltı deneyiminin ardından neler yaşadınız?
- Ne yazık ki sadece gözaltına alınmamla kalmadı. 10-15 gün sonra bu kez sol görüşlü bir grup öğrencinin saldırısına uğradım. Bu kez “faşist” ilan edilmiştim. Çünkü okul harçlığımı çıkarmak için tezgah açtığım yer, sağcıların bölgesi olarak biliniyordu. Saldırıda burnum kırıldı. Ama beni en çok yıkan, bir öğretmenimin “Vurun, dövün faşisti!” diye bağırmasıydı. Oysa ben sadece okumak istiyordum.
SEN AJAN MISIN?
* Tüm bu çelişkili etiketler sizi nasıl etkiledi?
- Sarıkamış’ta askerlik yaparken tabur komutanı çağırdı, “Sen nasıl bir adamsın? Komünist diye gözaltına alınmışsın, sonra ülkücüsün diye dayak yemişsin. Şimdi de irticacı Türkiye Gazetesi'nde çalışıyorsun. Sen ajan mısın kardeşim?” diye çıkışmıştı. Ne diyebilirdim ki? Sustum. Hatta yıllar önce o parka nedeniyle ağır ceza mahkemesinde yargılandığımı, o davadan beraat ettiğimi bile sarı basın kartına başvururken öğrenmiştim. Üzerimdeki parkaya mı, tezgahın konumuna mı, yoksa devletin beni “sakıncalı” diye kayda geçmesine mi daha çok üzülmeliydim, hala bilemiyorum. Türkiye Gazetesi’nde çalışırken gittiğim askerliğim bile sürgün yeri Sarıkamış’a verilmişti.
GAZETECİLİK YOLCULUĞU BAŞLIYOR
* Gazetecilik yolculuğunuz nasıl başladı?
- Mesleğe ilk adımı Tercüman Gazetesi’nin Salihli muhabiri olarak attım. Benim için büyük bir heyecandı. Daktilo sesleri arasında geçen geceler, sabaha karşı gelen mürekkep kokuları... Gazetecilik benim için zamana karşı bir yarıştı. Her haber bir emekti. Her cümle bir inançtı. 1986’da Türkiye Gazetesi’nde profesyonel gazeteciliğe başladım. Artık yazdıklarımı sadece Salihli değil, tüm Türkiye okuyordu. Ama ben hiçbir zaman sadece haber yazmadım. Bir olayın ardındaki hikayeyi, bir annenin duasındaki titremeyi, bir insanın gözündeki yaşın sebebini de yazdım. Çünkü gazetecilik benim için insan kalabilmekti.
*Mesleki kariyerinizden biraz bahsedebilir miyiz?
- Gazeteciliğe Tercüman Gazetesi’nde başladım, profesyonel meslek yaşamıma ise Türkiye Gazetesi’nde adım attım. Yıllar içinde İhlas Haber Ajansı, SKY TV, Ege Telgraf ve Yeni Asır gibi birçok saygın medya kuruluşunda farklı görevler üstlendim. Haber müdürlüğü, yazı işleri müdürlüğü, köşe yazarlığı, program yapımcılığı ve sunuculuk gibi pek çok alanda aktif olarak çalıştım. Sayısız televizyon programında görev aldım. Şu anda sahibi olduğum “haberinioku” adlı internet sitesinde yayıncılık faaliyetlerimi sürdürüyor, Ege Telgraf TV’de “Ege Spor” adlı programımla konuklarımı ağırlıyorum. Ancak beni tanımlayan asıl şey unvanlarım değil. Benim kimliğim; kalemim, vicdanım ve hiç değişmeyen, yürekten gelen sesimdir.
1997’NİN MEDYA BOMBASI ÖDÜL GETİRDİ
* Gazetecilik hayatınızda unutamadığınız bir anınızı anlatır mısınız?
-1997 yılıydı. O yılların medyatik ismi Sevda Demirel İzmir Fuarı'nda Golf Gazinosu’nda sahneye çıkıyordu. Gözaltına alınıp serbest kalması, açlık grevi derken medyanın odağındaydı. Ona “lokma döktürüp camide dua etme” fikrini ben verdim. İHA kameramanı Erdem Soyman ve Günaydın Gazetesi'nden Dilek Eski ile birlikte fuarda buluştuk. Lokma sırasında izdiham yaşandı. Ardından türban ve pardösü ile Alsancak Camii'ne gittik ama içeri alınmadık. Varyant’taki Fatih Camii’nin çay ocağı işletmecisi sayesinde camiye girdik. Sevda Demirel’e türban takıldı, dua ettirildi, çekimler yapıldı. O an, “Hayatımda ilk defa camiye girdim. Teşekkür ederim” dedi. Tüm televizyonlarda flaş haber oldu. O zamanların efsane programı Televole defalarca yayınladı. Bu haberle yılın magazin ödülünü aldım. Bu meslekteki ilk ve son ödülüm değildi. Bugüne dek kazandığım ödüllerin sayısını unuttum.
GENÇ GAZETECİLERE 10 ALTIN ÖĞÜT
* Duayen bir isim olarak mesleğe yeni adım atmış genç gazetecilere 10 altın öğüt verseniz, nelerolurdu?
-1. Merak Et, Sorgula, Doğrula. Haberin özü meraktır. Görünenle yetinme, neden?, nasıl?;kim? gibi soruların peşinden git. Duyduğun ya da sana verilen hiçbir bilgiyi doğrulamadan yayınlama. En büyük hata, hızlı olmaya çalışırken yanlış haber vermektir.
2. Tarafsızlık ve Etik Önceliğin Olsun. Kimsenin sözcüsü ya da düşmanı olma. Gazeteci, gerçeğin ve halkın tarafında durur. Basın ahlakı ve meslek etiği, her zaman yol göstericin olmalı.
3. Dilini İyi Kullan. Türkçe’ye hakim ol. Yazdığın her cümle, okuyucunun zihninde bir iz bırakır. Anlatımı sade, net ve anlaşılır tut. Haber dilini, abartıdan ve süslemelerden uzak tut.
4. Kaynağını Koru, Güvenilir Ol. Haberi kimden aldıysan, kaynağını korumak senin sorumluluğundur. Güvenilir bir gazeteci olmak, zamanla değil, tutarlılıkla kazanılır.
5. Teknolojiye ve Yeni Medyaya Açık Ol. Sadece yazmak değil; fotoğraf, video, sosyal medya, podcast gibi alanlarda da yetkinlik geliştir. Dijital medya artık sadece gelecek değil, bugün.
6. Alanını İyi Seç ve Uzmanlaş. Her konuda yazmak zorunda değilsin. Bir alanda derinleşmek, seni o konuda başvuru kaynağı haline getirir. (Örnek: çevre, siyaset, spor, sağlık, yerel yönetimler…)
7. Cesur Ol Ama Tedbiri Elden Bırakma. Doğrunun peşindeysen, bazen güçlü odaklara karşı durman gerekir. Ancak habercilikte cesaretle birlikte hukuki bilgi ve güvenlik bilinci de önemlidir.
8. Sahada Ol, Masaya Bağlı Kalma. Gerçek haber sahada bulunur. Halkla, sokakla, olay yerleriyle iç içe ol. Masa başında değil, ayak izlerinin olduğu yerlerde gazeteci olunur.
9. Yaygınlaştırmak Değil, Aydınlatmak İçin Yaz. Gündemi sadece yaymak değil, doğruyu ve önemi anlatmak senin görevin. Sansasyon değil, bilgilendirme hedefin olsun.
10. Ustalardan Öğren, Asla Burnu Havada Olma. Tecrübeli gazetecilerden öğreneceğin çok şey var. Sürekli sor, not al, gözlemle. Kendini sürekli geliştir, okumaktan ve öğrenmekten vazgeçme. İyi bir gazeteci olmak zaman alır ama vicdanla, emekle ve inatla mümkündür. Unutma, gazeteci, tarihin ilk taslağını yazar. Bu sorumluluğun farkında olarak çalışırsan, iz bırakırsın.
BASIN, BİR MİLLETİN MÜŞTEREK SESİDİR
Belgesel tamamlandığında izleyici, yalnızca bir gazetecinin değil vicdanı, duruşu ve kalemiyle bir çağın nabzını tutmuş bir insanın hikayesine tanıklık edecek. Yunus Karakaya’nın satırlardan karelere taşınan hayatı, aynı zamanda Türkiye’nin yakın tarihine tutulmuş bir ışık olacak.
Onun meslek yolculuğu, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün “Basın, bir milletin müşterek sesidir” sözüne en sahici karşılıklardan biri. Çünkü Karakaya, bu sesi hem taşımış hem de o sese yüreğini katmış bir kalem.
“Basın özgür değilse, toplum da özgür olamaz” diyen Atatürk’ün mirasına sadık kalarak, gerçeklerin izini sürmüş; sesi duyulmayanların sesi, görünmeyenlerin gözü olmuş bir anlatıcı o. Ve şimdi, kalemiyle haberin izini süren bu hayat; sessizliğin, sorumluluğun ve insan kalmanın ne demek olduğunu anlatmak üzere ekrana geliyor.
Bir gazetecinin bırakabileceği en kıymetli miras, sadece kaleme aldığı haberler değil, aynı zamanda o habere kattığı ruh ve basın ilkelerine sadık kalan duruşudur. Yunus Karakaya gibi, haberleriyle ve duruşuyla iz bırakan, meslek etiğine bağlı ve kalemiyle örnek olan gazetecilerin çoğalması dileğiyle..
Fulya OMAÇ / İZMİR

Usta kalem Yunus Karakaya

Başarılı gazeteciler ödüllerini alırken, gazeteci Yunus Karakaya da aralarında yer aldı

Merhum Muhsin Yazıcıoğlu ile birlikte, basın dünyasının önemli anlarından birinde

Türkiye Cumhuriyeti'nin son başbakanı Binali Yıldırım ile

Karakaya, Ekonomi eski Bakanı Nihat Zeybekçi’nin İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı
adaylığını açıklaması sırasında çekilen fotoğrafta

Lise yıllarından

Ödüllü yönetmen Okan Canbolat
Salihli’den başlayan ve İzmir’de ustalığa uzanan Karakaya’nın gazetecilik serüveni, güçlü anlatımıyla dijital platformlarda izleyiciyle buluşmaya hazırlanıyor. “İntikam” filmiyle tanınan ve uluslararası ödüller kazanan Canbolat, kendi adını taşıyan Okan Canbolat Film Production Australia çatısı altında bu özel projeyi sürdürüyor. Kalemiyle haberin peşinden koşarken, duruşuyla da saygı uyandıran Karakaya’nın mesleki birikimi, tanıklıkları ve basına bıraktığı derin izler, bu yapımla görsel hafızaya kazınıyor. Post prodüksiyon süreci devam eden belgesel, çok yakında dijital platformlarda izleyiciyle buluşacak.
Sayısız insanın hikayesine tanıklık eden duayen gazeteci Yunus Karakaya ile bu kez belgesele konu olan kendi öyküsünü konuştuk. Gençlik yıllarından gazeteciliğe, çatışmalarla örülü öğrencilik yıllarından sahada yaşadığı unutulmaz anlara kadar birçok konuya değindik. Ve ortaya hem kişisel bir hatırat hem de Türkiye’nin son 40 yılına dair çarpıcı bir hafıza çıktı. “Ben hiçbir zaman sadece haber yazmadım. Bir olayın ardındaki hikayeyi, bir annenin duasındaki titremeyi, bir insanın gözündeki yaşın sebebini de yazdım. Çünkü gazetecilik benim için insan kalabilmekti.” diyor İzmir medya dünyasında geniş bir iz bırakan usta kalem Yunus Karakaya. Ve başlıyor sorularımıza içtenlikle yanıt vermeye.
SİYASAL OLAYLARIN ORTASINDA BİR ÖĞRENCİ
* Söyleşimize gazeteciliğe henüz adım atmadan, biraz gençlik yıllarınızdan bahsederek başlasak.Hayatınızın kırılma noktalarından biri 12 Eylül öncesine denk geliyor. O dönemle ilgili ilk hatırladıklarınız neler?
- O yıllar, Türkiye’nin karanlık ve kutuplaşmış yıllarıydı. Türkiye üzerinde oynanan oyunların farklı bir versiyonunu yıllar önce de yaşadım. Salihli’de, mahalleler sağcı ve solcu diye ayrılmıştı. Lise öğrencisiydim. Bir gün “Kahramanmaraş olaylarını protesto ediyoruz” bahanesiyle bir grup bizi lise sonların bulunduğu okul binasına zorla topladı. Masalar, sandalyelerle barikat kurdular. Sonra polis binaya girdi, çok sayıda kişi gözaltına alındı. Olaylara karışmamanın verdiği güvenle dışarı çıkmak istedim ama gözaltına alınanlar arasında buldum kendimi. Sonradan öğrendim ki üzerimdeki yeşil parka nedeniyle solcu eylemcilerden sanılmışım. Oysa Sümerbank’tan alınmış, babamın imkanlarının yettiği tek mont buydu.
VURUN, DÖVÜN FAŞİSTİ!
* Bu ilk gözaltı deneyiminin ardından neler yaşadınız?
- Ne yazık ki sadece gözaltına alınmamla kalmadı. 10-15 gün sonra bu kez sol görüşlü bir grup öğrencinin saldırısına uğradım. Bu kez “faşist” ilan edilmiştim. Çünkü okul harçlığımı çıkarmak için tezgah açtığım yer, sağcıların bölgesi olarak biliniyordu. Saldırıda burnum kırıldı. Ama beni en çok yıkan, bir öğretmenimin “Vurun, dövün faşisti!” diye bağırmasıydı. Oysa ben sadece okumak istiyordum.
SEN AJAN MISIN?
* Tüm bu çelişkili etiketler sizi nasıl etkiledi?
- Sarıkamış’ta askerlik yaparken tabur komutanı çağırdı, “Sen nasıl bir adamsın? Komünist diye gözaltına alınmışsın, sonra ülkücüsün diye dayak yemişsin. Şimdi de irticacı Türkiye Gazetesi'nde çalışıyorsun. Sen ajan mısın kardeşim?” diye çıkışmıştı. Ne diyebilirdim ki? Sustum. Hatta yıllar önce o parka nedeniyle ağır ceza mahkemesinde yargılandığımı, o davadan beraat ettiğimi bile sarı basın kartına başvururken öğrenmiştim. Üzerimdeki parkaya mı, tezgahın konumuna mı, yoksa devletin beni “sakıncalı” diye kayda geçmesine mi daha çok üzülmeliydim, hala bilemiyorum. Türkiye Gazetesi’nde çalışırken gittiğim askerliğim bile sürgün yeri Sarıkamış’a verilmişti.
GAZETECİLİK YOLCULUĞU BAŞLIYOR
* Gazetecilik yolculuğunuz nasıl başladı?
- Mesleğe ilk adımı Tercüman Gazetesi’nin Salihli muhabiri olarak attım. Benim için büyük bir heyecandı. Daktilo sesleri arasında geçen geceler, sabaha karşı gelen mürekkep kokuları... Gazetecilik benim için zamana karşı bir yarıştı. Her haber bir emekti. Her cümle bir inançtı. 1986’da Türkiye Gazetesi’nde profesyonel gazeteciliğe başladım. Artık yazdıklarımı sadece Salihli değil, tüm Türkiye okuyordu. Ama ben hiçbir zaman sadece haber yazmadım. Bir olayın ardındaki hikayeyi, bir annenin duasındaki titremeyi, bir insanın gözündeki yaşın sebebini de yazdım. Çünkü gazetecilik benim için insan kalabilmekti.
*Mesleki kariyerinizden biraz bahsedebilir miyiz?
- Gazeteciliğe Tercüman Gazetesi’nde başladım, profesyonel meslek yaşamıma ise Türkiye Gazetesi’nde adım attım. Yıllar içinde İhlas Haber Ajansı, SKY TV, Ege Telgraf ve Yeni Asır gibi birçok saygın medya kuruluşunda farklı görevler üstlendim. Haber müdürlüğü, yazı işleri müdürlüğü, köşe yazarlığı, program yapımcılığı ve sunuculuk gibi pek çok alanda aktif olarak çalıştım. Sayısız televizyon programında görev aldım. Şu anda sahibi olduğum “haberinioku” adlı internet sitesinde yayıncılık faaliyetlerimi sürdürüyor, Ege Telgraf TV’de “Ege Spor” adlı programımla konuklarımı ağırlıyorum. Ancak beni tanımlayan asıl şey unvanlarım değil. Benim kimliğim; kalemim, vicdanım ve hiç değişmeyen, yürekten gelen sesimdir.
1997’NİN MEDYA BOMBASI ÖDÜL GETİRDİ
* Gazetecilik hayatınızda unutamadığınız bir anınızı anlatır mısınız?
-1997 yılıydı. O yılların medyatik ismi Sevda Demirel İzmir Fuarı'nda Golf Gazinosu’nda sahneye çıkıyordu. Gözaltına alınıp serbest kalması, açlık grevi derken medyanın odağındaydı. Ona “lokma döktürüp camide dua etme” fikrini ben verdim. İHA kameramanı Erdem Soyman ve Günaydın Gazetesi'nden Dilek Eski ile birlikte fuarda buluştuk. Lokma sırasında izdiham yaşandı. Ardından türban ve pardösü ile Alsancak Camii'ne gittik ama içeri alınmadık. Varyant’taki Fatih Camii’nin çay ocağı işletmecisi sayesinde camiye girdik. Sevda Demirel’e türban takıldı, dua ettirildi, çekimler yapıldı. O an, “Hayatımda ilk defa camiye girdim. Teşekkür ederim” dedi. Tüm televizyonlarda flaş haber oldu. O zamanların efsane programı Televole defalarca yayınladı. Bu haberle yılın magazin ödülünü aldım. Bu meslekteki ilk ve son ödülüm değildi. Bugüne dek kazandığım ödüllerin sayısını unuttum.
GENÇ GAZETECİLERE 10 ALTIN ÖĞÜT
* Duayen bir isim olarak mesleğe yeni adım atmış genç gazetecilere 10 altın öğüt verseniz, nelerolurdu?
-1. Merak Et, Sorgula, Doğrula. Haberin özü meraktır. Görünenle yetinme, neden?, nasıl?;kim? gibi soruların peşinden git. Duyduğun ya da sana verilen hiçbir bilgiyi doğrulamadan yayınlama. En büyük hata, hızlı olmaya çalışırken yanlış haber vermektir.
2. Tarafsızlık ve Etik Önceliğin Olsun. Kimsenin sözcüsü ya da düşmanı olma. Gazeteci, gerçeğin ve halkın tarafında durur. Basın ahlakı ve meslek etiği, her zaman yol göstericin olmalı.
3. Dilini İyi Kullan. Türkçe’ye hakim ol. Yazdığın her cümle, okuyucunun zihninde bir iz bırakır. Anlatımı sade, net ve anlaşılır tut. Haber dilini, abartıdan ve süslemelerden uzak tut.
4. Kaynağını Koru, Güvenilir Ol. Haberi kimden aldıysan, kaynağını korumak senin sorumluluğundur. Güvenilir bir gazeteci olmak, zamanla değil, tutarlılıkla kazanılır.
5. Teknolojiye ve Yeni Medyaya Açık Ol. Sadece yazmak değil; fotoğraf, video, sosyal medya, podcast gibi alanlarda da yetkinlik geliştir. Dijital medya artık sadece gelecek değil, bugün.
6. Alanını İyi Seç ve Uzmanlaş. Her konuda yazmak zorunda değilsin. Bir alanda derinleşmek, seni o konuda başvuru kaynağı haline getirir. (Örnek: çevre, siyaset, spor, sağlık, yerel yönetimler…)
7. Cesur Ol Ama Tedbiri Elden Bırakma. Doğrunun peşindeysen, bazen güçlü odaklara karşı durman gerekir. Ancak habercilikte cesaretle birlikte hukuki bilgi ve güvenlik bilinci de önemlidir.
8. Sahada Ol, Masaya Bağlı Kalma. Gerçek haber sahada bulunur. Halkla, sokakla, olay yerleriyle iç içe ol. Masa başında değil, ayak izlerinin olduğu yerlerde gazeteci olunur.
9. Yaygınlaştırmak Değil, Aydınlatmak İçin Yaz. Gündemi sadece yaymak değil, doğruyu ve önemi anlatmak senin görevin. Sansasyon değil, bilgilendirme hedefin olsun.
10. Ustalardan Öğren, Asla Burnu Havada Olma. Tecrübeli gazetecilerden öğreneceğin çok şey var. Sürekli sor, not al, gözlemle. Kendini sürekli geliştir, okumaktan ve öğrenmekten vazgeçme. İyi bir gazeteci olmak zaman alır ama vicdanla, emekle ve inatla mümkündür. Unutma, gazeteci, tarihin ilk taslağını yazar. Bu sorumluluğun farkında olarak çalışırsan, iz bırakırsın.
BASIN, BİR MİLLETİN MÜŞTEREK SESİDİR
Belgesel tamamlandığında izleyici, yalnızca bir gazetecinin değil vicdanı, duruşu ve kalemiyle bir çağın nabzını tutmuş bir insanın hikayesine tanıklık edecek. Yunus Karakaya’nın satırlardan karelere taşınan hayatı, aynı zamanda Türkiye’nin yakın tarihine tutulmuş bir ışık olacak.
Onun meslek yolculuğu, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün “Basın, bir milletin müşterek sesidir” sözüne en sahici karşılıklardan biri. Çünkü Karakaya, bu sesi hem taşımış hem de o sese yüreğini katmış bir kalem.
“Basın özgür değilse, toplum da özgür olamaz” diyen Atatürk’ün mirasına sadık kalarak, gerçeklerin izini sürmüş; sesi duyulmayanların sesi, görünmeyenlerin gözü olmuş bir anlatıcı o. Ve şimdi, kalemiyle haberin izini süren bu hayat; sessizliğin, sorumluluğun ve insan kalmanın ne demek olduğunu anlatmak üzere ekrana geliyor.
Bir gazetecinin bırakabileceği en kıymetli miras, sadece kaleme aldığı haberler değil, aynı zamanda o habere kattığı ruh ve basın ilkelerine sadık kalan duruşudur. Yunus Karakaya gibi, haberleriyle ve duruşuyla iz bırakan, meslek etiğine bağlı ve kalemiyle örnek olan gazetecilerin çoğalması dileğiyle..
Fulya OMAÇ / İZMİR

Usta kalem Yunus Karakaya

Başarılı gazeteciler ödüllerini alırken, gazeteci Yunus Karakaya da aralarında yer aldı

Merhum Muhsin Yazıcıoğlu ile birlikte, basın dünyasının önemli anlarından birinde

Türkiye Cumhuriyeti'nin son başbakanı Binali Yıldırım ile

Karakaya, Ekonomi eski Bakanı Nihat Zeybekçi’nin İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı
adaylığını açıklaması sırasında çekilen fotoğrafta

Lise yıllarından

Ödüllü yönetmen Okan Canbolat
FACEBOOK YORUMLAR