ÜMİT ÖZDAĞ: "ÖCALAN ANAYASA'DAN TÜRKLÜK TANIMININ ÇIKARILMASINI İSTEDİ Mİ?"

ZafGenel Başkanımız Prof. Dr. Ümit Özdağ, Antalya’da gerçekleştirdiği Millet Toplantısında basın mensuplarına açıklamalarda bulundu.

ÜMİT ÖZDAĞ: "ÖCALAN ANAYASA'DAN TÜRKLÜK TANIMININ ÇIKARILMASINI İSTEDİ Mİ?"
19 Aralık 2025 - 19:19
Zafer Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ, gündemdeki gelişmelerle ilgi açıklamalarda bulundu.

"Türk Milleti" adı verilen seri toplantılardan birisini Antalya'da gerçekleştirdi. Özdağ yaptığı açıklamalarda şunları söyledi:

"17-21 Aralık tarihleri arasında güzel Antalya'da bulunacağım. Ziyaretlerde, temaslarda dün bulunduk, bugün sabah Büyükşehir Belediye Başkanlığı'nı ziyaret ederek geçmiş olsun dileklerimizi ilettik. Öğleden sonra da Manavgat'ta faaliyetlerimize devam edeceğiz. Ayrıca Zafer Akademisi ve Parti Okulumuzun Zafer Gençliği İl Başkanları için düzenlemiş olduğu eğitim programında da açılış konuşmasını yapıp ilk dersi vereceğim. 3 günlük bir eğitimden geçiyor genç arkadaşlarımız uzman eğitimcilerimizin gözetiminde.

Değerli yurttaşlarım, değerli basın mensupları,

22 Ekim 2024'te Bahçeli'nin PKK ile başı Öcalan'a umut hakkı istediğini ve onu gazi meclise davet ettiğini hatırlıyorsunuz. Hiçbirimiz bunu unutmadık, aklımızdan çıkmıyor. Sadece terörle müzakerenin ikinci aşaması başlamış oldu. Başlangıçta ne diyorlardı bu süreci başlattıkları zaman? ‘Bu asla bir al ver süreci olmayacak, terörle katiyen müzakere edilmeyecek, pazarlık yapılmayacak, terör örgütü kendisini fes edecek, silahları bırakacak’. Ve yaklaşık 14 ay sonra gelmiş olduğumuz noktaya bakıyoruz. Bütün itirazlarımıza, mücadelemize rağmen meclisten 3 milletvekili İmralı'ya terör örgütü elebaşısı Abdullah Öcalan'ın ayağına yollandılar, onlar da gittiler. Terör örgütü PKK ve siyasi uzantısı parti bu gelişmeyi büyük bir sevinçle karşıladılar. ‘Önemli bir eşik aşıldı’ diye sundular. Bu eşiğin bebek katiline siyasi meşruiyet zemini oluşturacağını ve onu terör örgütünün şımartacağını söylemiştik. Nitekim şımarttı, şımartmaya devam ediyor. Görüşmeye ait detaylar 4 sayfalık bir özet dışında halkımızla paylaşılmadı. Türk milletinden bir şeylerin gizlendiğini görüyoruz. Türk milleti de kendisinden gizli saklı işler yapıldığını görüyor. Esas tutanakların 62 sayfa olduğu, bunun kısaltılarak 17 sayfaya indirildiği basında yer aldı. Nerede 62 sayfa? Nerede 17 sayfa? Nerede 4 sayfa?

Şimdi soruyoruz, madem hayırlı olduğunu düşündüğünüz bir iş yapıyorsunuz, neden halktan, Türk halkından bu hayırlı işi gizliyorsunuz? Madem hayırlı bir iş olduğunu düşünüyorsunuz, bu hayırlı işin içinde Öcalan'ın Gabar petrolünden ve bölgede üretilen elektrikten pay istediğine dair bir talep de var mı? Sormaya devam edelim. PKK ile başladı. Anayasanın 66. maddesinin değiştirilmesini ve Anayasa’dan Türklük tanımının çıkarılmasını istedi mi? Abdullah Öcalan, Kürtlerin Türklerden ayrı bir millet olarak anayasaya girmesini istedi mi? Devam edelim. Türk milletinden gizledikleriniz arasında belli bölgelerde etnik ve mezhep yapısı dikkate alınarak, önce ana dilde eğitim yapılması ve ardından Kürtçenin ikinci resmi dil olarak kabulünü istedi mi? Suriye PKK'sı olarak bildiğimiz YPG, SDG'nin dağılmayacağını, silah bırakmayacağını ama adının polis örgütü olacağını söyledi mi? Evet, bu sorularımıza Türk milletine biz de cevap bekliyoruz. Neyi Türk milletinden gizliyorsunuz?

Değerli basın mensupları, değerli Zafer Partililer,

14 aydır halkımızda öfke, tedirginlik ve endişeye neden olan bu bölücü açılımın yürütücülerine soruyoruz. Öcalan katiliyle kapalı kapılar ardında yaptığınız görüşmeler, bütün dünyanın gözü önünde gerçekleşen bir pazarlığa dönüşmedi mi hala? Al-ver süreci olmayacak demiştiniz. Bu bir al-ver süreci değil mi? Bu talepler milli üniter layık devlete açık bir saldırı, Türk milletine ve Türk devletine aleni bir saygısızlık değil mi? Teröre teslim olarak terörsüz Türkiye oluşturulabilir mi? Şehit ailelerimiz, kahraman gazilerimiz, asker, polis ve korucularımızın yüzüne nasıl bakacaksınız?

Değerli basın mensupları, çok değerli Zafer Partililer,

12 Aralık günü, Bebek katili Öcalan ile İmralı'da görüşen heyet, Mecliste MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile de görüştü. Bu arada, Pervin Buldan, DEM’in önde gelen isimlerinden birisi, çok açık bir şekilde şunları söyledi: süreç ikinci aşamasına gelmiş, bundan sonra yapılması gerekenler konusunda da istişarelerde bulunduklarını ifade etti. ‘İkinci aşamada, hukuki düzenlemeler yapılmasından bahisle bir barış yasası çıkarılsın’ diyor Pervin Buldan. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ise, Pervin Hanım'ın konuyu açıklıkla ifade ettiler, ‘her cümlesine imzamı atıyorum’ dedi. Şimdi buradan soruyoruz biz de ikinci aşama dediğiniz nedir? Biz hangi meydan savaşını kaybettik ki, şimdi barış anlaşması imzalıyoruz? KCK çatısı altında yer alan dört bölgedeki terör yapılarının hiçbirisi silahlarıyla teslim olmadı, o halde neden hukuki düzenleme yapılmasına imza atarım diyorsunuz? Gelinen bu aşamada devlet aklı, devlet ciddiyeti ve sorumluluğuyla bağdaşmadığının farkında değil misiniz? Neden PKK'ya teslim oluyorsunuz? PKK kimden cesaret alarak bu kadar küstahça taleplerde bulunmak konusunda cesaret alıyor?

Değerli Türk milleti, değerli Zafer Partililer, değerli basın mensupları,

Sanki PKK terör örgütü terörle Türkiye'yi yenmiş, Türk ordusunu yenmiş gibi taleplerde bulunuyor. Cumhurbaşkanı’nın Baş Hukuk Danışmanı Mehmet Uçum bile ‘PKK silahla alamadığını siyasetle almak istiyor’ derken, PKK'nın taleplerinin hangi terbiyesizlik boyutuna çıktığını adeta galip gelmişler gibi taleplerde bulunduğunu söylüyor.

Değerli basın mensupları, sevgili zafer partililer, bizleri sosyal medyalarının başından izleyen ve üzgün, öfkeli, kızgın olduğundan emin olduğum sevgili gençler,

Hiçbir ön şart ve müzakere olmayacak diye girilen, pazarlık olmayacak diye girilen bu yol devletimizin bağımsızlığı ve milletimizin egemenliğiyle hayasızca göz dikilen hadsiz taleplerin saygısızca dile getirildiği bir aşamaya evrilmiştir. DEM isimli parti, meclis komisyonuna verdiği 99 sayfalık raporunda Anayasa’nın 66. maddesinin iptaliyle ulus devletin dağıtılmasını, anayasanın 42. maddesinde değişikliğe gidilerek çok dilli eğitime geçilmesini ve Kürtçenin ikinci resmi dil olmasını, yerel yönetimlerde yetki genişletilmesiyle siyasi özellik oluşturulmasını ve başta katil Öcalan olmak üzere terör örgütüne af ilan edilmesi, eylemlere karışmadığı ifade edilen terör örgütü üyelerinin evlerine dönmesi gibi görüşülmesi dahi mümkün olmayan talepler ile bölücü niyetlerini açık seçik şekilde ortaya koymuştur. Bu talepler alt alta konulduğunda Atatürk Cumhuriyeti'nin dağıtılması, üniter ve milli devletin feshi ve Türk, Kürt, Arap olmak üzere çok etnisiteli, çok dilli, zayıf, bölünmüş bir siyasi yapının Türk milletine dayatılmak istendiği görülmektedir. Bu talepler Türkiye Cumhuriyeti'ne açık bir saldırı ve savaş ilanıdır.

Diğer yanda, Türk ceza hukukunda ve terörle mücadele kanununda eylemlere karışmamış olsa bile terör örgütü üyesi olma, yardım ve yataklık etme ve terör örgütü propagandası yapmak suçtur. Terör örgütü gerçekten fesih olup silah bıraksa bile bu suç ortadan kalkmaz. Durum böyleyken kanunun suç saydığı eylemler üzerinden siyasi polemik yapmak, müzakere zeminini aramak gayri meşru, gayri ahlaki ve gayri hukukidir. Bu ortamda Suriye PKK'sı YPG-SDG'nin Şam'a entegre olmaması, bölücü niyetleri açık etmesi bakımından da önemlidir. Katil Öcalan'ın ağzıyla YPG-SDG'nin bir kısmının polis olarak ayrılması önerisi taktik bir tuzak olmaktan öteye geçemeyecektir. YPG-SDG'nin önemli bir bölümünün ABD'den maaş alan Araplar olduğu dikkate alındığında PKK-YPG'ye karşı müzakere yerine mücadele fikri üzerinde çalışmak daha gerçekçi olacaktır. Altını çizerek söylüyoruz. YPG-SDG'ye karşı askeri operasyon seçeneği gündeme hızla alınmalı ve gerçekleştirilmelidir. İçeride de terör örgütü ve elebaşısıyla yapılan müzakerelere ve tavizlere son verilmelidir.

Değerli basın mensupları,

DEM, komisyon raporunda Anayasa’mızın başlangıç bölümüne de saldırı yapıldığını ifade etmemiz gerekiyor. Türkiye Cumhuriyeti'nin ebedi varlığı, refahı, maddi ve manevi mutluluğu ile çağdaş uygarlık düzeyine ulaşma azminin ifade edildiği başlangıç bölümüne yapılan itiraz, muhatap aldıkları teröristler ve siyasi yancılarının kirli, faşist ve ölçü yüzünü de bir kez daha bize gösteriyor. Bizden olmayan, bize düşman bu yapıyla yapılan her görüşme, her müzakere bir taviz gibi algılanıyor, şımarıklık ve hadsizlik daha da azgınlaşmalarına neden oluyor. Bu bakımdan tarih ve büyük Türk milletinin huzurunda terörle müzakere çirkinliğine, pazarlık pespayeliğine hemen son verilmesi ve devletimizin bütün güç unsurlarıyla terörün her çeşidini ezip yok etmesi gerektiğini bir kez daha Zafer Partisi olarak önemli hatırlatıyoruz. Başta şehit aileleri ve kahraman gazilerimiz olmak üzere milletimizin kahir ekseriyetinin ortak fikri ve beklentisi bu yöndedir. Buna rağmen terörle müzakere gayretlerini ısrarla sürdürülmesi PKK terör örgütünün siyasi uzantılarıyla sözde ikinci aşamaya geçilmesi terörsüz Türkiye değil milletimizin terörize edilmesi riskini yükseltecektir. Çünkü Esenyurt Belediyesi eski Başkanı Ahmet Özel ile görüşen devlet bahçeli şöyle söylüyor, iki nokta arasındaki en kısa yol bir doğrudur, şu anda muhataplardan biri Öcalan bir de devlettir. Devletimizin terör elebaşısı katil Öcalan'la bir ve eşit seviyede ele alınması nasıl bir anlayış ve düşüncenin sonucudur anlamakta zorlanıyoruz. Bir ‘masaya elini vurup ne mozaiği ulan’ diyen Alparslan Türkeş'i hatırlıyoruz bir de bu söylenenlere bakıyoruz. Bir ‘söz konusu vatansa kan da dökeriz’ diyen Türkeş'i hatırlıyoruz bir de bu söylenenlere bakıyoruz anlamakta zorlanıyoruz.

Değerli basın mensupları, değerli Zafer Partililer,

Bahçeli'ye göre terör örgütü üyeleri silahlarını teslim etmemeli veya gömmemeli, bunun yerine yakmalılarmış. Çünkü silahlar teslim edilirse, karşı tarafa diz çöktü algısı oluşur, yeni sorunlar çıkarmış. Keşke Devlet Bahçeli, PKK'lıların hassas duygularını dikkate aldığı kadar, Türk milletinin, şehit ailelerinin ve sevgili gazilerimizin duygularını da dikkate alsaydı. Sayın Bahçeli'ye buradan Türk kamuoyu önünde bir soru sormak istiyorum: 28 Mayıs 2024 tarihinde, ‘önümüzdeki günlerde çok şey değişecek, her şey değişecek, inşallah Türkiye değişmez’ dediniz. Bu açıklamanız, bugünkü sürece işaret eden bir açıklamaydı Sayın Bahçeli. Evet, buradan çıkacak sonuç, bu değişikliklerin Türkiye'nin hayrına değişiklikler olmadığıdır Sayın Bahçeli. Siz söylüyorsunuz, inşallah Türkiye değişmez derken, gerçekleşecek değişikliklerin Türkiye'yi parçalayabileceğini ima ediyorsunuz. Sayın Bahçeli, peki neden o zaman bu değişiklikleri istiyorsunuz? Bu sorunun cevabını Türk milletine borçlusunuz. Ve yine Sayın Bahçeli'ye soruyorum: Sırrı Sakık, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu'nun da yaptığı konuşmada, bazı MİT görevlileri DEM’lilere, Kürtlere yüzyıldan beri haksızlık yapıldığını söylüyorlar. Onlar siyasetçilerden daha ileri bir noktadadırlar dedi, bu genel kurul tutanaklarına geçti. Hangi MİT mensubu, Türk Devleti adına teröristlerle konuşurken veya onların temsilcileriyle konuşurken, Türk Devleti'nin tarihine hakaret ederek Kürtlerin yüz seneden beri ezildiğini, haksızlık yapıldığını söyleyebilir? Bunu söyleyen istihbarat mensubu ne kadar milli istihbaratçıdır? Sayın Bahçeli siz de 100 seneden beri Kürtlere haksızlık yapıldığını düşünüyor musunuz? Düşünmüyorsanız bu görevlilerin kim olduğunu merak ettiniz mi? Bu süreci bu şekilde zorlamaya devam etmek, halkımızı terörize etmek riskini yükseltmektedir. Bu aşamada daha çok geç olmadan Kürt siyasetinin aklını başına almaya ve devlet sorumluluğuna davet ediyorum.

Değerli basın mensupları, sevgili Zafer Partililer,

İç siyasi kaygılarla Türkiye'yi içine soktukları terörle müzakere karanlığı zaman, enerji ve milli menfaatler bakımından büyük kayıplar yaşanmasına neden olmaktadır. İç siyasi hesaplar ve terörle müzakerelerden başını kaldıramayan iktidar yetkilileri, mavi vatanda giderek artan kayıplar karşısında gereken inisiyatifi alamamaktadırlar. Lübnan'ın Güney Kıbrıs Rum Kesimi ile 17 yıl bekledikten sonra onayladığı deniz yetki anlaşmasını Yunan Savunma Bakanı'nın Ege üzerinden Türkiye'yi tehdit etmesi takip etti. Yunan Bakanı'nın 1923 Lozan ve 1947 Paris Anlaşmaları hilafına Ege denizinde adalara hava savunma kubbesi kurarak Ege'yi Türkiye'ye kapatacakları yönündeki sözleri de cevapsız ve karşılıksız kaldı. Her önüne gelen bu ülkeye posta koyuyor. İçeriden dışarıdan. Bunlara ne zaman cevap verilecek? Önceki gün Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Fransa ile bir stratejik iş birliği anlaşması imzalayarak bu ülkeye Kıbrıs Adası’nda askeri üs tahsisi konusunda uzlaşmaya vardı. 1959 Zürih ve Londra anlaşmalarının açık ihlali olan bu girişim daha önce ABD ve İsrail'in de adada askeri üs edinilmesine benzer şekilde sessizce kabul edildi. Gelinen nokta AKP hükümetlerinin artık Türkiye'yi yönetemediği, milli hak ve çıkarlarımıza sahip çıkamadığı gerçeğini göstermektedir. AKP iktidarda kaldığı her gün Türkiye için büyük kayıplar ve siyasi maliyetler ve ilave güvenlik risklerine neden olmaktadır.

Değerli basın mensupları, değerli Zafer partiler,

AKP hükümetinin yetersizliği ve sınırların yeterince korunamadığı konusunda çok üzücü sınır ihlalleri yaşanıyor. Yunan sahil güvenlik botlarının 21-24 Eylül 2024 tarihlerinde sadece 3 gün arayla Bodrum ve Datça'da yapmış olduğu sınır ihlallerini hatırlıyoruz. Yunan botları ve askerleri neredeyse karaya çıkacaklardı. Bu ihlallerden ders alınmamış olacak ki 15 Aralık 2025 akşamı ağır bir ihlal daha yaşandı. Karadeniz'den gelen bir insansız hava aracı sahilden 200 km kadar içeriye girdi ve başkent Ankara'ya 100 km kala ancak Elmadağ bölgesinde düşürüldü. Kimliği belirsiz bir İHA’nın 200 km içimize kadar girmesi affedilemeyecek ağır bir skandaldır ve meteoroloji balonluğu ifadesiyle geliştirilemez. Sınırları namus bilen hiçbir devlet ve onun silahlı kuvvetleri bu denli ağır bir gelişmeye izin vermemeli. Buradan Savunma Bakanlığı’na da soruyoruz: Karadeniz'den gelen bu İHA’yı yeterince erkenden tespit edebildiniz mi? İhlal tespit edildiyse daha Karadeniz üzerinde hava sahamız içinde neden düşürmediniz? Alınan İHA’nın sahilden içeriye ve başkente doğru yaklaşık 45 dakika kadar girmesine neden müsaade ettiniz? Standart angajman kurallarını niçin uygulamadınız? İHA’yı düşürmek için yüksek bir makamdan onay almak için mi beklediniz? Millî Savunma Bakanlığı Esenboğa Havalimanı'nda sivil hava trafiğini bile durmasına neden olan bu sınır ihlali konusunda kamuoyunu ne zaman tatmin edecek bir açıklama yapacaktır?

Sevgili basın mensupları, sevgili Zafer Partililer,

Bugün üzerinde durmamız ve asla unutmamamız gereken konulardan bir tanesi de hiç şüphesiz İstanbul depremi. AKP hükümeti ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı uzun yıllardır beklenen büyük deprem için gereken hazırlıkları yapmıyor. Burada depreme yönelik hazırlıklar konusunda ciddi bir vizyon eksikliği olduğunu ifade etmemiz gerekiyor. Çünkü beklenen depremin yıkıcı etkisi sadece İstanbul'daki yapı stoğu ile sınırlı kalmayacak. Türkiye'de sanayi tesislerinin büyük bölümü Marmara bölgesinde toplanmıştır ve bu haliyle bu deprem sadece bir deprem değil milletimizin milli varlığına yönelik bir tehdide dönüşmüştür. Beklenen deprem sanayi bölgelerinde de ağır yıkıma ve sanayi üretim kapasitemizin büyük ve stratejik bir darbe almasına neden olacaktır. Bu nedenle İstanbul yapı stoğunun depreme dayanıklı hale getirilmesi kadar Marmara'da toplanan sanayi tesislerinin bir plan ve sistem dahilinde Anadolu'ya dağılması imalat sanayimiz açısından hayati bir öneme sahiptir. Zafer Partisi kurulduğu günden itibaren parti programına koyduğu 4 Deniz 4 Bölge Projesi’yle Marmara bölgesinde toplanan sanayi tesislerimizin ve yeni yapılacak sanayi tesislerimizin bir plan ve sistem dahilinde devlet planlama teşkilatının öncülüğünde Anadolu'ya dağıtılması gerektiğini savunmaktadır.

Değerli basın mensupları, sevgili Zafer Partililer,

Buradan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a bir çağrıda bulunmak istiyorum. Erdoğan da geçtiğimiz haftalarda sanıyorum metnini yazan danışmanlar Zafer Partisi programından 4 Deniz 4 Bölge Projesinden esinlenerek sanayinin Anadolu'da 4 bölgeye yayılması gerektiğine dair bir konuşma metni yapmışlar. Erdoğan da bu konuşmayı paylaştı. Tabi zaman zaman Zafer Partisi'nden fikir alabilirler ancak şunun altını çizeyim 2011'de kapattığınız Devlet Planlama Teşkilatı’nı açmadan Sayın Erdoğan, böyle bir planlama yapmanız mümkün değil. Devlet Planlama Teşkilatı, Türkiye için hayati bir öneme sahip. İş dünyasıyla yapmış olduğumuz bütün toplantılarda altını dikkatle çizerek söylüyorum. İş dünyasıyla, sayın Erdoğan bakın bürokrasiyle değil, Anadolu'da iş insanlarıyla yapmış olduğumuz bütün toplantılarda hepsinin ortak arzusu ve özlemle andığı Devlet Planlama Teşkilatı muhakkak kurulmalı. Bu teşkilatı kapatan iktidar olarak siz açabilirsiniz tekrar bir hata yaptığınızı anlayarak. Bakın size askeri hastaneler konusunda da hata yapmış olduğunuzu söylemiştik yıllarca söyledik yıllarca Mehmetçiği askeri hastanesiz bıraktınız. Şimdi askeri hastaneleri siz de açmak için adımlar atıyorsunuz. Aynı yanlıştan Devlet Planlama Teşkilatı konusunda da dönün Devlet Planlama Teşkilatını açın ve 5 yıllık planlı kalkınma sürecini tekrar başlatın. Ama eğer tabii seçimlere kadar yetiştiremezseniz üzülmeyin seçimlerden sonra Biz Devlet Planlama Teşkilatı’nı tekrar açacağız. GAP projesinden daha kapsamlı bir 4 dönüşüm olan 4 Bölge 4 Deniz Projesi’nin Anadolu'nun tarım hayvancılık ve madencilik potansiyeliyle entegre edilmesi ve yeni inşa edilecek demir yola ağıyla deniz taşımacıyla desteklenmesini planlamıştık Zafer Partisi olarak. Durum böyleyken AKP hükümetleri sanayicisine yeterli desteği vermemiş ve COVID pandemisi sonrasında sanayicimiz adeta kendi kaderine terk edilmiştir.

Anadolu'da her gittiğimiz yerde sanayicilerle bir araya geliyor hem onların dertlerini dinliyor, not ediyor, hem de Zafer Partisi'nin sanayi politikalarını onlarla paylaşıyoruz. Bugün Türk sanayicisi krediye ulaşamıyor. Avrupalı sanayici yüzde 3’le kredi alırken, Türk sanayicisi yüzde 50 faizle kredi alıyor. İhracat destekleri, fuar destekleri, enerji destekleri, KDV iadeleri çok geç yatıyor. Fabrikalarda ve özel GES yatırımlarında enerji alım bedelinin düşük tutulması bu alandaki yatırımcıları iflasa sürüklüyor. Sanayici kur baskısı altında maliyetleri yönetemiyor, vergi yükü altında nefes alamıyor. Sanayici güvenin zedelendiği bir piyasada ticaret yapmaya çalışıyor. Sanayici üretimle ayakta durur, üretim ise nakit, güven, öngörü ve hukuk ister bugün bu dört hususta ciddi bir biçimde açılmıştır. Zafer Partisi olarak buradan Sanayi Bakanı'na da bir açık çağrıda bulunmak istiyorum. Sanayisini koruyamayan bir bakanlık ülkenin üretim gücünü de koruyamaz. Bu nedenle matrah artırımı derhal gündeme alınmalıdır. Kapsayıcı ve adil bir vergi affı uygulanmalıdır. Bu adımlar bir lütuf değil, ekonomik onarım için zorunluluktur. Aksi halde çok yakında vergisini tahsil edecek sanayici ortada kalmayacak. Sanayi bu ülkenin geleceğinin sigortasıdır. Sanayici batarsa istihdam gider, ihracat düşer, cari açık büyür. Ve biz ne yazık ki sanayimizi kaybediyoruz. Biz şaşırmıyoruz çünkü sahayı görüyoruz. Sanayi Bakanlığı ya sanayisinin yanında durur ya da bu çöküşün tarihsel sorumluluğunu taşır.

Değerli basın mensupları, değerli Zafer Partililer,

İçişleri Bakanı Yerlikaya önceki gün mecliste yaptığı konuşmada uyuşturucu ile etkili mücadele ettiklerini söyledi. Doğrusu Türk Polisi'nin uyuşturucuyla sanal kumarla yapmış olduğu her etkili mücadele bizim içimizi sevinçle dolduruyor. Çünkü biz Zafer Partisi olarak uyuşturucu organize suç ve sanal kumarla mücadeleye yönelik konsepti olan programı olan başı sonu belli tek siyasi parti partiyiz. Ve iktidara geldiğimiz zaman yapacağımız temizlik öncesinde bizden önce küçük mıntıka temizliği yapan bütün siyasetçileri de saygıyla selamlıyoruz. Yerlikaya'ya da teşekkür ediyorum. Yerlikaya bu kapsamda son 2,5 yılda 96 bin kişinin tutuklandığını ve 349 narkotik çetenin çökertildiğini ifade etmiş. Rakamlar güzel ama narko-çeteler ne zaman ve nasıl bu kadar büyüdü Sayın Bakan? Zafer Partisi iktidarında değil, sizin iktidarınızda büyüdü. Türkiye yasa dışı uyuşturucu trafiğinde transit ülkeyken sizin iktidarınız döneminde hedef ülke haline geldi. Afganistan'dan ülkemize gelen yaklaşık 2 milyon Afgan kaçağın uyuşturucu trafiğinde rol aldığını siz de biliyorsunuz. Ben de biliyorum. Mayınları söktükten sonra sınırların korunabildiğini gerçekten düşünüyor musunuz? İddia edebiliyor musunuz? Hayır iddia edemezsiniz. Sınırlarımız yol geçen hanı. Orta Doğu'da uyuşturucu trafiğinin baş faktörü ve narko-terör örgütü PKK ile açılım yaparak uyuşturucu trafiğini nasıl engelleyeceksiniz? PKK'nın uyuşturucu trafiğinden çekileceğini mi düşünüyorsunuz? Daha da önemlisi mecliste gelecek 11. yargı paketinde bütün torbacıların yeniden dışarıya çıkmasını sağlayacak düzenlemeler olması uyuşturucuyla mücadeleyi nasıl etkileyecek? Bu noktada İçişleri Bakanı'na ABD Başkanı'nın fentanilin kitle imha silahı olarak kabul ettiği 15 Aralık 2025 kararnamesinin acilen incelemesini öneriyorum. Sentetik bir ağrı kesici olarak bilinen fentanil, morfinden yüz kat daha güçlü ve 2 miligram alınması durumunda ölümcül oluyor. Yani ABD kimi narkotik ürünleri ve bunların yasa dışı trafiğini ulusal güvenlik meselesi olarak kabul etmiş ve uyuşturucuyla mücadeleyi de bu kapsamda ele alıyor. Doğrusu da budur.

Zafer Partisi iktidarında biz de uyuşturucuyla mücadeleyi bir milli güvenlik meselesi olarak göreceğiz ve öyle mücadele edeceğiz. Çünkü Türkiye'de yaklaşık 2 milyon bağımlı ve onlarla bu acı yaşamı paylaşan 9 milyona yakın akraba aile fertleri var. Bilinmeli ki PKK terör örgütü sadece eline silah alıp dağa çıkmıyor. Terör örgütü uyuşturucu trafiğini yönetip yönlendirerek başta gençlerimiz olmak üzere toplumumuzu zehirliyor. Geleceğimizi yok ediyor. Zafer Partisi olarak Anadolu Kalesi Projesi’yle tüm sığınmacı ve kaçakları memleketimizden gönderip sınırlarda tam kontrolü sağlayarak ve PKK'yı devletin tüm gücüyle ezip uyuşturucu girişini de keseceğiz. Diğer yanda Tertemiz Türkiye Projesiyle uyuşturucu batağına düşmüş çocuklarımızı devletimizin şefkatli kollarında kucaklayarak onları sağlıklı bireyler olarak ailelerine geri vereceğiz.

Değerli basın mensupları, çok sevgili Zafer Partililer,

Konuşmamın sonunda sizlere bazı ekonomik verileri aktarmak istiyorum. Konuşmama öyle son vereceğim. Basınımızda da yer alan bilgilere göre, bireysel kredi kartı borçlu sayısı 43,3 milyon. Son bir yıldaki borçlu sayısı ise 1 milyon 900 bin kişi. Bu 43 milyon vatandaşımızın toplam borç miktarı 5 trilyon 440 milyar lira. Borç miktarına dikkat ettiniz mi? 5,4 trilyon TL. Yani her vatandaş bugün doğmuş bebek de 99 yaşındaki dede de 125 bin TL borçlu. Bu rakamları uzatabilirim ama sizi daha fazla yormayayım. Bu borç tablosu kişi başına 6 asgari ücret kadar ortalama borçlanma olduğunu gösteriyor. Toplumumuzda asgari ücret başlangıç ücreti olmaktan çıkıp yaygın bir standart ücrete dönüştü, milyonlarca insan asgari ücretle geçinmek zorunda kalıyor ve geçinemiyor. AKP hükümetlerinin neden olduğu geniş toplumsal yoksulluğun ve ağır borçlanmanın feci boyutu işte böyle net bir şekilde ortaya çıkıyor. Biz Zafer Partisi olarak buradan bir kez daha sesimizi yükseltiyoruz ve ilan ediyoruz. En düşük emekli aylığı asgari ücretin altında olamaz. Bir aileden iki kişi çalıştığında toplam gelirin hiç olmazsa yoksulluk sınırına ulaşabilmesi için bir asgari ücretin en az 45 bin TL olması gerekiyor. İki kişi çalışırsa 90 bin TL oluyor. Arkadaşlar bu da açlık, yoksulluk sınırı ve aksi durumda 16 milyon emekli, dul ve yetim milyonlarca asgari ücretli açlık ve yoksulluk içerisinde perişan olmaya devam edecekler. Biz Zafer Partisi olarak emeklinin ve emekçinin yanında olmaya ve onların hakkını savunmaya devam edeceğiz.”


Prof. Dr. Ümit Özdağ’ın terörle müzakere sürecinin nasıl sonuçlanacağına ilişkin gelen soruyu şöyle cevaplandırdı:

“Bu süreci planlayanlar ve yürütenler PKK ile PKK'nın ve Öcalan'ın talepleri konusunda daha önceden anlaştıkları için mesele bir anlaşmanın sağlanması değil, yapılan anlaşmanın Türk halkına adım adım kabul ettirilmesi meselesidir. Türk halkının bunu kabul ettiğini düşündükleri an açıklarlar ve yola devam ederler. Özetle anlaşma sağlanacak mı sağlanmayacak mı diye bir şey yok. Anlaşma sağlanmıştır. Anlaşma, Bahçeli'nin ‘önümüzdeki süreçte her şey değişecek inşallah Türkiye değişmez’ dediği gün sağlanmıştı. Şimdi bütün bu yaşananlar bu sağlanan anlaşmayı Türk milletine kabul ettirmeyle ilgili yaşanan süreçtir.”


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum