GENÇLER: "İKLİM KRİZİNE KARŞI SEYİRCİ DEĞİL ÇÖZÜMÜN BİR PARÇASI OLMAK İSTİYORUZ"

New York’ta düzenlenen İklim Haftası’nda Değişim Elçileri Ankara ekibi, Türk delegasyonuna hitaben kaleme aldıkları mektupla iklim krizine karşı taleplerini dile getirdi. Değişim Elçisi gençler, kömürden adil çıkıştan şeffaf ve katılımcı politikalara kadar pek çok başlıkta güçlü iklim hedefleri istedi.

GENÇLER: "İKLİM KRİZİNE KARŞI SEYİRCİ DEĞİL ÇÖZÜMÜN BİR PARÇASI OLMAK İSTİYORUZ"
24 Eylül 2025 - 17:04

Ankara’da üniversite okuyan gençlerden oluşan Değişim Elçisi Ankara ekibi, Türkiye’nin yeni ulusal katkı beyanını açıklayacağı İklim Haftası’nda Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Müdürlüğüne hitaben bir mektup yazarak iklim krizinin yıkıcı etkilerine dikkat çekti.

Sellerden yangınlara, kuruyan göllerden yok olan ormanlara kadar yaşanan felaketleri bizzat tecrübe ettiklerini belirten gençler, fosil yakıtlara dayalı politikaların doğayı ve yaşamı tükettiğini vurguladı. Mektupta, yeni Ulusal Katkı Beyanı’nın bilimsel, adil ve kapsayıcı bir yol haritası olması gerektiğinin altı çizilerek kömürden adil çıkış, doğa koruma, iklim uyum politikalarının güçlendirilmesi ve karar alma süreçlerine gençlerin etkin katılımı talep edildi. Gençler mektuplarını bakanlığın Avrupa Birliği Türkiye delegasyonuna iletilmek üzere teslim ettiler.

Gençlerin delegasyona hitaben kaleme aldığı mektupta şu ifadeler yer aldı:

“Bizler; Türkiye’nin farklı şehirlerinde yaşayan, Ankara’daki üniversitelerde okuyan ve ülkemizin geleceğinde söz sahibi olmak isteyen gençleriz. Selleri, yangınları, kuruyan gölleri ve iklim krizinin yıkıcı etkilerini bizzat gördük. Birçok insanı, canlıyı, ormanı, suyu ve yaşam alanını afetlerde kaybettik.

İklim krizinin ana nedeni olan fosil yakıt politikaları doğayı sömürüyor, emeği tüketiyor, geleceğimizi karartıyor. Toprağımızı, suyumuzu kurutuyor, sağlığımızı bozuyor, geçim kaynaklarımızı küçültüyor. Akbelen’de zeytinliklerin kömür uğruna yok edilmesi, Soma’da işçilerin işten çıkarılma tehdidiyle karşı karşıya kalması bizlere şu soruyu sorduruyor: Gerçekten başka bir dünya mümkün değil mi? Bizler hâlâ umutluyuz ve adil bir geleceği kurma konusunda kararlıyız.

Yakın zamanda Türkiye’nin iklim krizi ile mücadele yol haritasını oluşturacak yeni Ulusal Katkı Beyanı’nı açıklamasını bekliyoruz. Bu beyanın bilim ve tekniğin ışığında hazırlanmış, adil, kapsayıcı ve uygulanabilir bir yol haritası olmasını temenni ediyoruz. Beklentimiz, kömürden adil geçiş ile çıkış, doğa korumanın artırılması, iklim uyum ve dayanıklılık politikalarının güçlendirilmesi, şeffaflık ve hesap verebilirlik, gençlerin ve toplumun diğer kesimlerinin karar alma süreçlerine etkin katılımı ve iklim adaletinin tüm boyutlarıyla güvence altına alınmasıdır.

Biz gençler; iklim değişikliği ile mücadele süreçlerinin seyircisi olmak değil krizin çözümünde rol almak istiyoruz. Bugün “Nasıl bir dünyada yaşamak istersiniz?” sorusu bizlere sorulmadığında, yarınımız bizlerin cevaplarını içerememektedir. Bugünün gençleri, yarının yeni yaşam kurucuları olarak adil ve etkili bir iklim hedefi, güçlü iklim politikaları talep ediyoruz.

Saygılarımızla,

Değişim Elçileri Ankara

Değişim Elçileri Ankara’nın Türkiye’nin Ulusal Katkı Beyanı’ndan beklentileri:

1. Kömürden Çıkış:

Kömür madenciliği ve kömürlü termik santraller yarattıkları çevre tahribatı, sağlık etkileri, işçi güvenliği riskleri ile birlikte yerinden edilme, zorunlu göç, ekonomik kayıplar gibi sosyo-ekonomik olumsuzluklarla da gündeme gelmektedir. Bugün bilinen tüm etkileriyle değerlendirildiğinde kömürden enerji üretiminin artık insanlık için “kamu yararı” kapsamında değerlendirilemeyeceği açıktır. Bu kirli, pahalı ve oldukça zararlı enerji üretim biçiminden vazgeçilmesi iklim kriziyle mücadelenin ana eksenini oluşturacaktır. Kömür başta olmak üzere, fosil yakıtlara verilen teşvikler Türkiye’nin iklim krizi ile mücadelesini geciktirmekte, fosil dışı enerji üretimine yatırım yapılmasını cazip hâle getirmemektedir. Bu nedenle Türkiye’nin yenileyeceği ulusal katkı beyanında kömürden çıkış tarihinin belirlenmesini ve adil bir dönüşüm için gereken yol haritasının çıkarılmasını talep ediyoruz.

2. Adil Geçiş ve Adil Enerji Dönüşümü:

Paris İklim Anlaşması ile birlikte tüm dünyanın içinden geçmekte olduğu enerji dönüşümü süreci bir dizi toplumsal kaygıyı da beraberinde getirmektedir. Teknoloji değişikliği, iş gücü ihtiyaçlarının niteliğinin farklılaşması gibi konular eğitim, istihdam gibi alanları doğrudan etkilemektedir. İklim değişikliğiyle mücadele edilmesi için atılması gereken her adım toplumsal ortak bir mutabakatla atılmalı, kimseyi geride bırakmayacak şekilde tasarlanmalıdır. Örneğin, henüz Türkiye, kömürden çıkış niyetini ortaya koymamasına karşın Soma Termik Santrali’nde yaşanan “borç krizi” adil geçiş tasarımının ve güvenceli bir yaşam ihtiyacının aciliyetini bir kez daha ortaya koymaktadır. Görünen odur ki ekonomik ya da teknik bir dizi gelişme ile birlikte kömürün Türkiye’den vazgeçmesi de olasıdır.

Öte yandan enerji dönüşümü için gerçekleşecek olan yatırımlar üst ölçekli ekosistem planlaması kapsamında ele alınmalı, arazi kullanımından kaynaklanacak doğal varlık tahribatı önemli bir gösterge olmalıdır. Sürekli bir tüketim döngüsü yerine, enerji kayıplarının önlenmesi, enerji verimliliğinin sağlanması ve tüketimin azaltılması gibi “kaynakta önleme” ihtimalleri de planlamalara dahil edilmelidir. Doğaya en az zararı verecek enerji modelleri üzerinde düşünülürken “karbon nötr” bir dünyanın aynı zamanda nükleersiz de olmasının istendiği göz önünde bulundurulmalıdır. Bu nedenle Türkiye’nin tüm kesimleri kapsayacak adil geçiş planının hazırlanmasını ve enerji dönüşümünün de doğa ve insanlık için adalet içermesini talep ediyoruz.

3. Uyum ve Dayanıklılık:

İklim değişikliğinin neden olabileceği tüm çevresel değişimler kapsamında etkili uyum ve adaptasyon politikaları geliştirmelidir. Türkiye’deki mevcut afet planlarına iklim değişikliği projeksiyonları entegre edilmeli, afet koordinasyonu yerelden genele bütüncül olarak işletilmelidir. Türkiye’nin son yıllarda yaşadığı orman yangınları, su krizi gibi iklim değişikliğinin tetiklediği etkilerle mücadele yöntemleri ivedilikle tasarlanmalı, afet eğitim ve donanım kapasitesi artırılmalı, Türkiye’deki doğal alan kullanımı gerektiren tüm projeler kısa, orta ve uzun vadedeki afet riskleri çerçevesinde projelendirilmelidir. Su krizi ve kuraklık için havza bazlı planlama yapılmalı, adil su paylaşımı güvence altına alınmalıdır. Şehir altyapıları sıcak hava dalgaları, sel ve fırtına gibi aşırı hava olaylarına dayanıklı hale getirilmeli, yerel eylem planları geliştirilerek iklim değişikliğine uyum, toplumun gündelik yaşamına entegre edilmelidir.

4. Doğa Koruma ve Sağlık

İklim değişikliğinin neden olduğu doğa tahribatı çevre ve halk sağlığı üzerinde yıkıcı sonuçlara neden olmaktadır. Ormanların yok olması, sulak alanların kuruması, tarım alanlarının bozulması ve şehirlerde artan hava kirliliği sağlıklı bir çevrede yaşam hakkını doğrudan tehdit etmektedir. Orman, sulak alan, tarım arazisi gibi bozulmuş ekosistemler bilimsel yöntemlerle onarılmalı, biyolojik çeşitlilik ve karbon yutak alanları güçlendirilmelidir. Türkiye’nin taraf olduğu küresel biyoçeşitlilik çerçevesi doğrultusunda, korunan alanlar ülke yüz ölçümünün en az %30’una çıkarılmalıdır. Şehirlerde kişi başına düşen yeşil alan miktarı artırılmalı, sıcak hava dalgaları ve hava kirliliği ve oluşan sağlık krizleri karşısında toplumsal dayanıklılık artırılmalıdır. Hava kirliliği ölçüm ve izleme sistemleri ulusal çapta güçlendirilmeli, fosil yakıtlı santrallere ve ağır sanayiye tanınan kirletme istisnaları kaldırılmalıdır. Aşırı hava olaylarından en fazla etkilenen yaşlılar, çocuklar, işçiler ve kırılgan gruplar için iklim uyumlu sağlık planları hazırlanmalıdır.

5. İklim Adaleti:

İklim krizi aynı zamanda bir adalet meselesi olarak ele alınmalıdır. Krizin etkilerinden etkilenme boyutu her ülke, her bölge, her insan için farklı olabilmektedir. Bilimsel veriler açıkça gösteriyor ki iklim değişikliğinin etkileri coğrafyalar arasında eşitsiz dağılırken toplumlar içerisindeki yapısal eşitsizlikler de bu kırılganlığı derinleştiriyor. Irksal, toplumsal cinsiyet temelli veya sınıfsal ayrıma maruz kalan gruplar iklim krizinin yıkıcı sonuçları karşısında daha savunmasız bir konumda kalıyor. Türkiye’nin etkili ve uygulanabilir bir iklim hedefi olmadan güçlü bir iklim politikası inşa etmesinin olanaksızlığını bildiğimiz gibi tarihsel olarak en fazla emisyonu salan aktörlerin de yeteri sorumluluğu almadıkları takdirde dünyaya karşı adil olamayacağını biliyoruz. Bu kapsamda Avrupa Birliği’nin de ulusal katkı beyanlarını 1.5°C hedefiyle tutarlı hâle getirme konusunda yeterince cesur davranmadığını, gelişmekte olan ülkelerin iklim uyumu ve zarar-kayıp finansmanı taleplerine karşılık vermede geciktiğini düşünüyoruz. Avrupa Birliği, küresel iklim müzakerelerinde kamu finansmanı, hibeler, teknoloji transferi ve zarar-kayıp önleme konusunda somut yükümlülükler üstlenmelidir.

6. Katılımcılık ve Şeffaflık:

Türkiye’de uygulanacak iklim politikalarının adil ve kapsayıcı olabilmesi için katılımcılık ve şeffaflık ilkelerinin güvence altına alınması gerekmektedir. Türkiye’nin Ulusal Katkı Beyanı hazırlanırken gençlere, yerel inisiyatiflere, sivil topluma, sendikalara, kadınlara ve kırılgan gruplara söz ve karar hakkı tanınmalıdır. Üniversiteler, yerel yönetimler, meslek odaları süreçlere daha fazla dahil edilmeli, iş birliği güçlendirilmelidir. Gençlerin iklim değişikliğiyle mücadele üzerindeki söz hakları yalnızca dinlenmekle sınırlı kalmamalı, oluşturulacak bağımsız danışma kurullarında, müzakere masalarında ve karar alma süreçlerinde gençlik kendi fikirlerini temsil edebilmelidir. Ulusal Katkı Beyanı’nın uygulanmasına ilişkin izleme, raporlama ve doğrulama mekanizmaları kamuoyuna açık, erişilebilir ve hesap verebilir şekilde işletilmelidir.


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum