Uğur UTKAN

Uğur UTKAN

[email protected]

ATATÜRK'ÜN BARIŞ VİZYONU PROJELERİ- BALKAN ANTANTI VE SADABAT PAKTI

11 Temmuz 2025 - 19:34

 Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yurtta sulh cihanda sulh” politikasıyla hareket eden Türkiye Cumhuriyeti, tam bağımsızlığı, ulusal egemenliği, ulusal çıkarları, komşularla iyi ilişkileri ve dünya barışını korumayı esas alan, gerçekçi, rasyonel ve çok yönlü dış politika doğrultusunda, 1930’larda barış paktları kurdu.

 1930’lu yıllarda Almanya ve İtalya’nın saldırgan ve yayılmacı bir politika izlemeye başlamaları üzerine Türkiye, sınırlarını koruyabilmek amacıyla bazı önlemler almak istedi. Öncelikle 1930 yılında Yunanistan’la barışıldı ve iyi ilişkiler kuruldu. Türk-Yunan geriliminin bitişi, Venizelos’un Ankara ziyaretiyle başlamış sayılabilir. Türkiye-Yunanistan özellikle, Yunanistan’ın üzerinde ısrarla durduğu ve büyük devletlerce de empoze edilen mübadeleden sonra müspet bir raya oturmuştu. Türkiye’nin yoğun çabaları sonunda 1933 yılında Balkan ülkeleri ile ikili anlaşmalar imzalandı. Sonra da 9 Şubat 1934 tarihinde Atina’da Türkiye, Yunanistan, Yugoslavya ve Romanya arasında Balkan Antantı imzalandı. Böylece batı sınırlarını güvenceye alan Türkiye, doğu sınırlarını güvenceye almak için de Doğu ülkeleriyle Balkan Antantı’na benzer bir pakt kurmaya karar verdi.

  8 Temmuz 1937’de Tahran’da Sadabat Sarayı’nda Türkiye, İran, Irak ve Afganistan arasında Sadabat Paktı olarak bilinen dörtlü saldırmazlık antlaşması imzalandı. 1937 yılı yazında, Türkiye’nin doğudaki üç ülkeyle Sadabat Paktı’nın imzalamasında, sınır sorunlarını kalıcı şekilde çözme, bölgedeki aşiret isyanlarını önleme ve İtalyan yayılmacılığına karşı doğuda bir güvenlik duvarı oluşturma isteği etkili oldu. Bu pakt ile Türkiye doğu sınırlarını güvence altına almış oldu.

  Dikkate değer olan husus şudur ki, o husus da Türkiye'nin Balkan Antantı'nı ve Sadabat Paktı'nı imzaladığı ülkelerle bir zamanlar aynı imparatorluğun bünyesinde bulunmasıdır. Atatürk de Osmanlı İmparatorluğu’ndan ayrılan parçaların durumunu irdeleyip muhakeme ederken çökmüş Osmanlı’nın enkazı üzerinde kurulmuş bulunan bağımsız devletlerin kaderlerinin her bakımdan aynı olduğuna inanıyordu. Atatürk Osmanlı’nın siyasi açıdan iflas etmesine rağmen vaktiyle hüküm sürdüğü yerlerdeki müşterek ekonomik şartlar ve menfaatlerin hâlâ olduğundan emindi. Bu yüzden de bir dönem Osmanlı şemsiyesi altında birlikte yaşadığımız milletlerin kurduğu ülkelerle ilişkilerin ancak ortaklık içinde gelişebileceğinin, her zaman birlikte güçlü olunabileceğinin ve doğası gereği Balkan ve Ortadoğu devletlerinin de Türkiye'ye düşman değil dost olması gerektiğinin altını çizmiş, Balkanlar'da ve Ortadoğu'da da bu doğrultuda hareket etmiştir. Balkan Antantı ve Sadabat Paktı da bundan hareketle doğmuştur.

  Fakat II. Dünya Savaşı'nın çıkmasıyla ortaya çıkan şartlar bu iki anlaşmanın da sonunu getirmiştir ve ondan sonra ne Balkanlar ne de Ortadoğu bir türlü kargaşadan kurtulamayarak istenen barış, huzur, demokrasi ve hoşgörü ortamı hiçbir zaman tesis edilemedi. Tam tersine iç savaşlar, terör faaliyetleri ve sonu gelmeyen kaos bu bölgeleri yaşanmaz hale getirdi. Hal böyle olunca Batı Avrupa’nın yakaladığı gelişmişlik seviyesini Balkanlar yakalayamadı. Uzakdoğu da adeta dünyanın nabzının attığı yere dönüşürken Ortadoğu ise adeta taş devrine döndü. 

  Kısacası eğer bu anlaşmalar korunabilseydi ne 1990’da başlayıp Balkan topraklarını cehenneme çeviren Yugoslavya İç Savaşı olurdu, ne Balkanlar’da 1995 Srebrenitsa Katliamı olurdu, ne de NATO güçlerinin meşhur Belgrad bombardımanı gerçekleşirdi. Hakeza Ortadoğu’da da iç savaşlar yaşanmaz, 1982 Duceyli, 1986 Enfal, 1988 Halepçe, 1991 Altınköprü ve 1996 Erbil katliamları gerçekleşmez, Amerikan-İngiliz emperyal haydutları 2003’te Irak’ı işgal edinceye kadar defalarca Bağdat’ı vurmazlardı. Hakeza 2001’de ve 2003’te haksız Afganistan ve Irak işgalleri yaşanmaz, emperyalist yağmacılar Ortadoğu’nun zenginliklerini çalmazlardı. 

  O yüzden kısacası şunu söylemek icap eder ki Atatürk’ün barış vizyonunun mahsulleri olan Balkan Antantı ve Sadabat Paktı halen daha çözümün çekirdeğini oluşturmaya devam ediyor. Türkiye’nin böyle hayırlı projelerde rolü, yine önden gitme tarzında olacaktır.
 

  Bu açıdan, Türkiye’nin Balkan ve Ortadoğu ülkeleriyle birlikte el ele vererek , “birbirine komşu, kardeş ve birbirine muhtaç olan ülkeler” olarak, “ecnebi parmağının karışması”yla etnik ve dinî farklılıkları kaşıyan komplolara düşmemeleri; işgal ve istilâlara mukabil birlik ve bütünlük bağlarını kuvvetlendirmeleri; kargaşa, kaos ve iç savaş senaryolarına karşı içte ve dışta barış ve bütünlüklerini takviye etmeleri, birlik ve işbirliği alanlarını tahkim edip geliştirmeleri fevkalade önem arz ediyor.
 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum