3 Ağustos 2025. Bugün Aşure Günü. Türkiye’nin pek çok yerinde kazanlarda aşure
kaynarken, Muğla’nın Milas ilçesine bağlı İkizköy’de başka bir anlam kazanıyor bugün.
Sadece bir ibadet, bir gelenek değil; kaybedilenleri anmanın, direnişi paylaşmanın, yasla
dayanışmayı harmanlamanın günü.
3 Ağustos’ta İkizköylü kadınlar kazanlarını Akbelen Ormanı’nın kıyısında kaynattılar. Kimi
çocuklar gibi sevindi, kimi gözyaşıyla karıştırdı aşureyi; içinde sadece buğday değil, kesilen
zeytin ağaçlarının gölgesi de vardı.
Zeytin yasasına karşı açlık grevine yatanlar, Meclis’e yürüyenler, parkta sabahlayanlar,
çadırda yaşamayı seçenler... Hepsi bu kazanların başında. Çünkü direniş artık sadece
sloganlarla değil; birlikte yaşamanın, birlikte yas tutmanın, birlikte üretmenin diliyle sürüyor.
Zeytine Düşen Balta
İkizköy halkının mücadelesi 2019’da başladı. Limak Holding ve IC İçtaş’ın ortak girişimiyle
YK Enerji tarafından Akbelen Ormanı’nda kömür madeni genişletilmek istenmişti.
O tarihten itibaren köylüler, “Zeytinime, ormanıma, suyuma dokunma!” diyerek hem hukuki hem de fiili bir direniş başlattı. Bu sadece doğaya değil, bir yaşam biçimine, bir kültüre karşı yapılan saldırıydı. Çünkü İkizköy demek; zeytinlik demekti, gölge demekti, sabır demekti, ekmek demekti.
Ancak 2023’te başlayan sistematik kesim, 2024’te hızlandı. 2025’e gelindiğinde ise tablo
daha da karardı.
2025 Temmuz’unda Meclis’te Geçen Yasa
Temmuz 2025’te Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde AKP ve MHP milletvekillerinin oylarıyla
bir yasa kabul edildi. Bu yasa ile zeytinlik alanların madenciliğe açılmasının önündeki tüm
engeller kaldırıldı. Zeytin yasasının içi boşaltıldı. Köylüler yasa çıkmasın diye Meclis’e
kadar geldiler. Meclis parkı yakınlarında günlerce nöbet tuttular, sabahladılar, açlık grevine
başladılar. “Biz yaşamak istiyoruz, toprağımızla, zeytinimizle…” dediler. Ancak sesleri yine
görmezden gelindi.
Yasa geçti. Meclis kapandı.
Zeytinlik alanlar için koruma hükmü olan 3573 Sayılı Kanun’un fiilen ortadan
kaldırılmasıyla, sadece İkizköy değil; tüm Türkiye’deki zeytinliklerin madene, betona, ranta kurban edilmesinin yolu açıldı.
Göz Göre Göre Bir Yıkım
Akbelen Ormanı’nda bugüne dek on binlerce ağaç kesildi. Sadece ağaçlar değil, yaşam
alanları, mezarlıklar, sulak alanlar, yaban hayatı, kuş göç yolları da yok edildi. Köylüler
“Zeytinlik kutsaldır” dedikçe, şirket dozeri kutsalın üstünden geçirdi. Yerinden edilen
sadece ağaçlar değil; köy kültürü, kadın emeği, birlikte üretme biçimleri de parçalandı.
Bugün: Direniş, Aşureyle Mayalanıyor
Aşure ayında 3 Ağustos^ta Akbelen’de kazan kaynıyor. Aşure kazanı. Bir simge.
Katliam gibi yapılan ağaç kesimlerinden sonra, köylüler hem anmak hem yaşatmak için bu
kez aşureyle sesleniyor: “Köklerimiz buradaydı. Köklerimiz hâlâ burada.” İkizköy
direnişçileri Aşure Günü vesilesiyle yaptıkları aşureyi dayanışma içinde dağıttılar. Ağaç
kesimlerinde yitirilen doğaya, göç etmek zorunda kalan kuşlara, kesilen zeytinlere ve yitip
giden yaşamlara birer dua gibi döküldü aşure kâseleri. Direniş sadece bir itiraz değil,
kalanları yaşatma, yok sayılanı hatırlatma ve toprakla kurulan binlerce yıllık bağa sahip
çıkma kararlılığıydı. Kazanlarda pişen aşure, kesilen ağaçların ardından toprağa söylenen
son şarkıydı.
Toprak Uyandırır
Bu mücadele sadece İkizköy’ün, Milas’ın ya da Muğla’nın meselesi değil. Bu, bütün bir
ülkenin, bütün bir geleceğin meselesi. Zeytini kaybeden, geleceğini kaybeder. Suya dozeri
süren, insanına da kıyar. Bugün Akbelen’de kazanlarda kaynayan sadece aşure değil; adalet talebidir, dayanışmadır, umut ve öfkenin birlikte pişmesidir.
Zeytin Kadar Direngen: İkizköy Direnişi ve Yasa Karşısında Bükülmeyen Bir İrade
Temmuz 2025... Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin tatile girmesine sadece birkaç gün kala,
AKP ve MHP milletvekillerinin oylarıyla bir yasa geçti. Bu yasa, İkizköy halkının yıllardır
sürdürdüğü direnişe rağmen; kömür madenlerinin önünü daha da açan, ormanları,
zeytinlikleri ve yaşam alanlarını sermayeye peşkeş çeken bir düzenlemeydi. Meclis Genel
Kurulu’ndan adeta yangından mal kaçırır gibi geçirilen bu yasa, yalnızca toprağı değil, halkın iradesini de yok saydı.
Zeytinlik alanlar için koruma hükmü olan 3573 Sayılı Kanun’un fiilen ortadan
kaldırılmasıyla, sadece İkizköy değil; tüm Türkiye’deki zeytinliklerin madene, betona, ranta kurban edilmesinin yolu açıldı.
İkizköy halkı ve yaşam savunucuları, bu yasa geçmesin diye anayasal haklarını sonuna
kadar kullanmaya çalıştılar. Sıradan vatandaşlar olarak değil, anayasanın kendilerine verdiği yaşam hakkını savunan yurttaşlar olarak mücadele ettiler. Ancak iktidar, kulaklarını bu çağrıya tıkadı. Oylamada yalnızca AKP ve MHP vekillerinin “evet” oylarıyla kabul edilen bu düzenleme, yalnızca Akbelen’i, İkizköy’ü değil, Türkiye’nin dört bir yanındaki yaşam alanlarını tehdit eder hale geldi.
Oysa bu mücadele yeni başlamadı. İkizköylüler yıllardır ormanlarını, köylerini,
zeytinliklerini korumak için nöbet tutuyorlar. 2023 yazında yapılan orman katliamında
740 dönümlük Akbelen Ormanı bir gecede yok edildiğinde de oradaydılar. O günden bugüne zeytin ağaçlarının gölgesinde, toz dumanın içinde, jandarma barikatlarının karşısında beklediler. Çünkü bu topraklarda doğdular, bu ağaçların gölgesinde büyüdüler, geçimlerini bu zeytinliklerden sağladılar. Şimdi ise madencilik faaliyetleri için kamulaştırılan arazilerle birlikte hem geçim kaynaklarını hem de yaşam kültürlerini kaybetme tehdidi altındalar.
Zeytinliklerin “tarımsal vasfı yok” denilerek enerji projelerine açılması, sadece hukuki
değil ahlaki bir çöküştür. Zeytin, bu topraklarda kutsaldır. Hem inançların, hem emeğin,
hem de direnişin sembolüdür. Bir zeytin ağacı, nesiller boyu ürün verir; bir köylü ailesi,
o ağacı dedesinden alır ve torununa bırakır. Ama şirketler için bu ağaç yalnızca “madencilik faaliyeti için engel teşkil eden bir obje”den ibaret. İşte bu yüzden İkizköy’deki direniş yalnızca bir çevre hareketi değil; bu, aynı zamanda kuşaklar boyu aktarılan emeğin, kültürün ve yaşam hakkının savunulmasıdır.
Ve biz soruyoruz: Bu ülkenin zeytin ağaçları mı daha köklü, yoksa geçici koltuklarda
oturanların oyları mı?
Tarih elbet bir gün karar verecek.
İkizköylüler susmayacak. Çünkü onlar toprağın dilini bilenler. Toprağın diliyle direnenler.
Zeytin, bu topraklarda kutsaldır.
Antik Yunan’dan Osmanlı’ya kadar uzanan tarih boyunca zeytin, yalnızca bir besin değil;
barışın, bilgeliğin, emeğin ve bereketin simgesi olmuştur. Bu topraklarda zeytinliklere el
uzatmak, sadece bir ağacı değil; kökleri bin yıllara dayanan bir yaşam kültürünü kesmek
anlamına gelir. Ama ne yazık ki şirketin dozeri bu kutsalın üzerinden geçti. İkizköylüler
ise o kutsala sarılarak direnmeye devam ettiler ve ediyorlar.
İkizköy’ün direnişi sadece çevre mücadelesi değil; aynı zamanda bir sınıf mücadelesidir.
Zenginle yoksul, şirketle köylü, rantla doğa arasında geçen bir mücadele… İkizköylüler,
yaşam alanlarını korurken aynı zamanda adaletin, eşitliğin ve halkın iradesinin de
yanında duruyor. Onların çığlığı bu yüzden sadece köy sınırlarını değil, tüm ülkeyi
sarsmalı. Bu yazı bir çağrı olsun: Zeytinliğin gölgesinde çocukların oynadığı günler geri gelsin diye, her birimizin İkizköy'ün sesine kulak vermesi gerek. Çünkü bugün zeytinlikleri alınanlar, yarın suyu alınanlar, ertesi gün ise hayatı alınanlar olabiliriz. İkizköy yalnız değildir. Bu topraklarda kutsal olanı korumak, hepimizin görevi.
Zeytin, Bu Topraklarda Kutsaldır
İkizköy Direnişi, Meclisin Sessizliği ve Aşurenin Payı
Zeytin, Antik Yunan’da barışın simgesi, Osmanlı’da bereketin ve adaletin sembolü, Anadolu
köylüsünün geçim kaynağıdır. Kur’an’da üzerine yemin edilen; Nâzım’ın dizelerinde “bir ağaç gibi tek ve hür” olan; sofraların vazgeçilmezi, kültürümüzün özü olan zeytin…
İşte tam da bu kutsala, Muğla’nın İkizköy köylüsü bir şirket dozeriyle saldırıya uğradı. Kökünden söküldü, toprağından koparıldı. Zeytinlikler, ormanlar ve tarım arazileri “enerji yatırımları” gerekçesiyle sermayeye peşkeş çekildi.
CHP’li milletvekilleri yasa teklifinin geri çekilmesi için defalarca söz aldı, öneriler sundu ancak talepleri işleme bile alınmadı. HDP (DEM Parti) vekilleri ise ormanların sermayeye peşkeş çekildiğini haykırırken mikrofonları kapatıldı. Önergeler tek tek reddedildi. İktidar, madencilik lobisinin taleplerini yasa haline getirmekten çekinmedi. Direnişçiler “Bu meclis halkın değil, patronların meclisi!” diyerek haykırıyordu ve ne yazık ki haklıydılar. Çünkü
yasa yalnızca İkizköy’ü değil, Kazdağları, Munzur, Artvin Cerattepe gibi Türkiye’nin
sayısız yaşam alanını tehdit altına aldı.
Nejla Işık, İkizköy direnişinin sembollerinden biridir. Zeytinliklerin yok edilmesine karşı
köyünde nöbet tutan, dozerlerin karşısında direnen ve kadın emeğinin direncini temsil
eden Nejla, mücadeleyi sadece toprağı için değil, gelecek nesiller için de sürdürüyor.
Onun direnişi, binlerce yıllık doğa ve kültür hafızasının yaşatılması için verilen bir
savaştır. Bu direniş, Kazdağları’ndan Cerattepe’ye, Munzur’dan Hasankeyf’e kadar Türkiye’de sürdürülen tüm ekoloji mücadelelerinin bir parçasıdır. Birlikte kazanılan her mücadele, binlerce yıllık zeytinliklerin bereketi gibi büyüyüp çoğalacaktır.
Son söz olarak:
Zeytinliklerin, ormanların, su kaynaklarının yok edilmesine karşı çıkmak; yalnızca
doğayı değil, insanlığın kendisini savunmaktır. Bugün İkizköy, yarın başka bir köy...
Bu topraklarda kutsal olanı korumak hepimizin görevidir.
Hatice Özbay
4. 08.2025 / İstanbul
FACEBOOK YORUMLAR