Emel SEÇEN

Emel SEÇEN

360 Derece İstanbul
[email protected]

Paramparça

04 Şubat 2018 - 03:20

Vizyona 2 Şubat 2018 tarihinde giren başarılı film de; temel de ırkçılığın, küresel dünyada faşizmin arttığı günlerde aslında ülkemizde de yaşanan özellikle yıllardır basına yönelik katliamları düşündüğümüzde, sıradan insanlar için bile haksız bir ölüm karşısında sorgulanışı beyaz perdeye güzel aktarılmış.

Alman uyruklu bir kadın ile Türk  eşinin hapishane de evlenip, bir aile kurması ile başlayan, hatta yüzükleri olmadığı için parmaklarına dövme yaptıran çiftin. Yaşamları vücutları üzerinde yer yer dövmelerle anlatılıyor. Din, dil, ırk ve farklı kültürlerin yaşamlarımızın üzerinde nasıl farklılaştığı ve acı da dahi olsa çatışmalar ince nüanslarla çok güzel verilmiş.

Cannes’de en iyi Kadın Oyuncu seçilen ve filmi başından sonuna başarı ile götüren sinema sanatçısı Diana Kruger’in başarısı tartışılmaz. Almanya’da Türk Mahallesinde bir (çivili)bomba saldırısı gerçekleşir.Saldırının ırkçı motifleri en başta göz ardı edilse de, ortaya çıkan deliller Neo-Nazi bağlantılarına işaret eder. Fakat mahkeme delilleri yetersiz bulup zanlılara ceza vermeyince Katja’nın (Diana Kruger) yası, öfke ve intikam duygusuna dönüşmeye başlar. Hayatına dair her şeyi yaşadığı kayıpla birlikte arkasında bırakan Katja, kendi adaletini sağlamak adına yollara düşer.

Film üç bölümden oluşuyor ve izleyiciye de aslında; tamamlanmamış bir dövme ile giriş, küvet de intihar girişimi ile gelişme ve mahkeme sonrası deniz ile sonuş kısmına vardırıyor.

Çok çok tartışma yaratmasa da insanlara vicdan muhasebesi ve bir yaşam, elinizden sizlerden umarsızca alınırken, canınız acırken bir başka canı almaya hakkınız var mı? Güzel verilmiş. Elinizde imkan varken; suçluyu bulduğunuz ve canınız yandığında ne yapardınız?

Katja (Diana Kruger) oldukça başarılı, gözleri ile acıyı ve anı verebilmekte. Yaşamsal geçişlerde ki özellikle performansı çok başarılı. Film içinde her ne olursa olsun, toplum içerisinde yer alan ayrışımları güzel vermiş. Bir cenaze evinde bile söz konusu can, evlat ve eş olunca; toplumsal kimliklerimizin ayrışımıda çatışmaya başlıyor. Yaşam içinde ki vicdanımız, sevgi ile güzel dans ederken peki bunlar neden oluyor?

Ve neden bir Alman baba; mahkeme salonunda suç işleyen oğlu için: “ Biz görüşmüyoruz? Çünkü hayat görüşlerimiz uyuşmuyor o Nazi sempatizanı ve Hitler aşığı” diyebiliyor. Doğruluğun temel çıtası nerede ve nasıl şekilleniyor insan hayatlarında. Filmin sonunda , gerçekten de bir örgütün ismi verilip; ırkçı temelli bu örgütün sadece Alman ırkından olanları öldürmediği ifade ediliyor. Ve film içerisinde Türk ama Kürt kökenli bir birey,  Alman kökenlli  biri ile evleniyor. Türk mahallesinde yaşıyorlar. Filmin açılış sahnesi gibi Nuri Şeker (Numan Acar) nasıl o hapishane de ırk, millet ayrımı olmadan kalıyorsa; dünya yüzeyinde de aslında öyleyiz. Onun suçlulara tercüme işlerinde yardımcı olması gibi esas görevimiz çok büyük suçlar işlememek, suça ortak olmamak ve insan kalabilmek.

Kimi için çok umarsızca ve suçsuz canlar alınırken, bir yerlerde birilerinin içi kan ağlarken diğerleri yani suçlular; koşabiliyor, denize girebiliyor ve yaşamlarına hiçbir şey olmamış gibi devam edebiliyorlar?

Tam da bunu sorgulatıyor seyirciye film?

Hala vicdanınız sağlam mı?

Emel SEÇEN

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum