Bunların olacağını gördüğümüz için, bu konular magazin malzemesi değildir, Türkiye Cumhuriyetinin kırmızıçizgisidir, yazdık.
Çok geçmedi, bir dönem “Benim oyum ile çobanın oyu bir mi?” diye gündeme çıkan sözünü yine kendi yineledi, malum herkes bir tweet atıyor, iş bitiyor! Bu sefer “Benim oyum ile Hakan Ural’la bir mi şimdi ?” dedi. Sonradan o tweet’in kendisine ait olmadığını söylemiş.
Doğru, sizi Hakan Ural’dan ayıran tek şey sanırım özel bir üniversitenin Tarih bölümünden mezun olmanız ama halk sizi, araba stantlarında manken olarak bildi ilk olarak, şimdilerde yanılmıyorsam bir bankacı ile evlenip, İngiltere’de yaşıyor olmanız.
2008 tarihinde “Bu ne biçim demokrasi? Benim verdiğim oy ile ayak takımının, dağdaki çobanın oyu eşit olabilir mi?” üzerine, Adıyaman ve ilçeleri Dayanışma Derneği Başkanı suç duyurusunda bulunmuştu.
Çünkü “ötekileştirme” vardı.
Beş yıl önce, Ağustos 2016’da (OdaTv) temel eğitimden ortaöğretime geçiş yani TEOG Sınavında tüm sorulara doğru cevap veren kişilerden birisi olan Mahir ile röportaj yapmıştım. Ardımdan çok yapıldı ama bu kadar yoğun ilgiye onu o kadar bunaltmışlardı ki o kameralardan uzak kalmak istiyordu. Annesi İlkokul, babası Ortaokul mezunu hayatında ne dershaneye gitmiş, ne özel ders almış. Üstüne üstlük dar gelirleri altında, ailesine yardım edebilmek için okuldan kalan zamanlarında çobanlık yapıyordu. Her koyunun bir adı vardı, yaşadığı yeri çok seviyordu. Kitap olmadığı için bir kitabı defalarca tekrar tekrar okumak zorundaydı. Hayali uçak ya da bilgisayar mühendisliği olsa da amacı, “mütevazı ama işe yarayan bir adam olmak!”dı. Ve o Robert Koleji kazandı.
Ben ne zaman Çoban görsem, resim yeteneği, akıl yeteneği olan insanları ve o masum, küçücük yaşında fazilet sahibi olmuş Mahir’i hatırlarım. Koyunu, kuzuyu, keçiyi… Tezek kokusunu.
Çünkü onlar, “Milletin efendisidir!” Ekip, biçen, üreten, acınası değil onuru ile ayakta duran. Bugün hangi platform olursa olsun, hep kendi altını aşağılama, hor görme var. Sözüm eğitim almamışlara değil, eğitim almış üstelikte Atatürk’e sığınanlara…
Bir gün olsun, köylüsünü, halkını aşağıladığını hor gördüğünü okudunuz mu? Gördünüz mü?
İmkânı yok, çünkü doğasında olmayanı görmek mümkün değil.
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, 1925 yılında dönemin tarımla ilgili yetkililerini çağırtarak, Ankara’ya büyük ve modern bir çiftlik yapmak istediğini söyler, gelen uzman tarımcılardan birisi anılarında durumu şu şekilde aktaracaktır:
"Çiftlik yeri için öyle uzun boylu dolaşmaya ve Ankara'nın çevresinde başka doğal özellikler araştırmaya gerek görmedik, nedeni basitti. Kıraç bir bozkırın ortasında bir orta çağ şehri üstelik.
Ağaç yok, su yok, hiç bir şey yok. Böyle bir noktada hazırlanmış ve uygun koşullar taşıyan yerler nasıl bulunabilir. İncelemelerimiz bittiği zaman sonucu büyük Şefe arz ettik. Kendileri elleri ile bu günkü çiftlik yerinin bulunduğu yeri işaret ettiler ve sordular.
-"Burayı gezdiniz mi?”
-"Buranın bir çiftlik kurulması için gerekli olan niteliklerin hiç birini taşımadığını, bataklık, çorak, fakir bir yer olduğu hakkındaki ortak kanaatimizi söyledik." Atatürk'ün bize cevabı şu olmuştur.
-"İşte istediğim yer böyle olmalıdır. Ankara'nın kenarında hem batak, hem çorak hem de fena bir yer. Burayı biz ıslah etmezsek kim gelip ıslah edecektir? Görülüyor ki Atatürk, tarım uzmanlarından en iyi toprak değil, en kötü toprak raporunu alabilmek için faydalanmıştır. Onun aradığı bir çiftlik arazisi değil, büyük yurt yapısını kurarken, insan ile toprak arasındaki ilişkiyi ve bu ilişkiden doğan denklemi, şartların hemen hiç uygun olmadığı bir noktada dahi halletmenin mümkün olduğunu kanıtlamaktı. Yerli ve yabancı uzmanların bilgisini aldı, davet edilen uzmanların verdikleri raporlar içinde bu topraklar üzerinde her hangi bir tarım faaliyetinin yapılamayacağını iddia edenler olduğu gibi, bu toprakların sıkı bir mücadele ile ıslah edilebileceğini söyleyenlerde vardı. Davet edilen Tarım Bakanlığı uzmanlarından Schmit, Orman Çiftliği arazisinde tarım imkânları hakkında verdiği raporda “Bu öyle bir teşebbüstür ki, elverişsiz toprak ve iklim koşulları altında burada ya sabır tükenir yahut ta para” demiştir. Uzmanların bu olumsuz görüşleri, O' nun Ankara'da bir çiftlik kurma konusundaki azmini azaltacak yerde daha da pekiştirmeye hizmet etmiş olmuştur”
Demek ki insan, toprak, hayat…
Kendi toprağını tanımayan, kendi toprağında başak yetiştirmeden, başat olmaya kalkan, kendi toprağında yaşayanı hor gören zihniyetler, bugün birini yarın fırsat bulduğunda diğerini ezmeye kalkacaktır.
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, bunca yarattığı imkâna bulunduğu konuma, koşula rağmen kimseye üstencilik ya da yanlışından hor görmezken, siz sırf ondan bir fazla okuma fırsatı bulduğunuz için mi yargılayacaksınız?
Yoksa insanca kalıp, herkesi kucaklayarak gerçekten inandığınız, yolunda ilerlediğinizi söylediğiniz Ata’nıza örnek mi olacaksınız?
Toprak sizin,
İnsan sizin,
Sonuç ortada “en kötü toprak raporu” üzerine, bugün Atatürk Orman Çiftliği yaşıyor.
Mesele, sizin yüreğinizde ki öcü de, hele onu bir yenin!
Kaynak: www.aoc.gov.tr
EMEL SEÇEN, 13 Nisan 2021, İstanbul
FACEBOOK YORUMLAR