İstanbul’ da doğmuş, büyümüş ve emek vermiş bir aileden dünyaya yeniden, İstanbul’da gözlerini açınca, haliyle anlatacak ve canım İstanbul’u sırtlanacak çokça şeyde de söz sahibi oluyoruz belki de.
İstanbul’un en eski ilkokullarından biri (1875) ardından, Türkiye’nin İstanbul’un fethi ardından II.Bayezıd tarafından sadrazamına yaptırılan ilk Türk okulu (1485) ile geçmişimiz iyice harmanlanmış olmalı ki; ben oldum olası böyle yoğrularak, her caddesinde, her sokağında ve her insanında İstanbul’u buldum ve gördüm.
Haliyle amforamızda birikenleri de burada duyuracağız. Adımız o yüzden 365 derece İstanbul’ca. İstanbul sevdamı son romanımda da işlemeye çalıştım, yer yer herkes gibi dostlar da şikayet ede dursa da, her zaman onlarla paylaştığım bir sözümü sizlerle de paylaşmak istiyorum. “ İstanbul’u severseniz, oda sizi sever. Sevmezseniz sevmez. Ve yaşadığınız her an zulüm gibi gelir.”
İstanbul şehri boşuna imparatorlukların başkenti olmamıştır. Ve bu yüzden Fransa İmparatoru, Napolyan Bonapart “ Dünya bir ülke olsa, başkenti İstanbul olurdu.” demiştir.
Günümüzün tüketim sarhoşluğunda, emek derdinde iken haliyle yaşadığımız, soluk alıp verdiğimiz şehrimizi tam anlamıyla yaşayamıyor olsak da, kimbilir bizim burada açacağımız; sanat, kültür, hayat ve insan penceremizden daha iyi görmeye ve anlamaya başlayabileceğiz düşüncesindeyim.
Sizlerle yolculuğumdan mutluyum. Dilerim sizlerde mutlu olursunuz.
Yolu sevgide birleşen herkese selam ve sevgiyle…
Yazar, Emel Seçen
FACEBOOK YORUMLAR