Onun adı, doğduğu yıllarda dünya savaşta olduğu için adı Mehmet Barış’tı.
Anne, babası ayrıldıktan sonra yatılı olarak okuduğu Galatasaray Lisesinin orta kısmını, babasının vefatı ardından Şişli Terakki’de bitirdi. İlk kurduğu, Kafadarlar, grubu henüz ortaokul sıralarında oluşur. Ve ilk bestesi, Dream Girl. Bu yolculuk onu, Anadolu Rock’ın, Türkiye’nin ve Dünyanın sevilen bir sanatçısı yapacaktır.
Kendine has tavrı, samimiyeti, sıcaklığı en çok çocukları etkiler. Çocukluğuma döndüğümde iki büyük aşk, biri Barış Manço diğeri Seyyal Taner. Ardından Edip Akbayram gelir. Barış ve Seyyal, ikisini de dünya gözü ile gördüm, kısa olsa da konuşma, onları ne kadar sevdiğimi söyleyebilme imkânım oldu, çok şükür. Ailem gibi bildiğim, henüz çocuk yaşta “Aynalı Kemer, Sarı çizmeli Mehmet Ağa” ve onu taklit etmelerle, sevmeler birbirine karıştı, yıllar içinde ama sevgisi hiç bitmedi.
Sanırım özgün olanı, kendi olabileni yürek eninde sonunda arıyor ya da benim gibi küçük yaşlarda fark ediyor. Bugün, Kadıköy Belediyesi’nin çevrimiçi olarak sosyal medya üzerinden düzenlediği ve kendisinin hafızalara yer etmiş, Manço Moda 81300 adresindeki evinde, piyanosu ve silikondan yapılan heykeli etrafında anıldı. Rüyam, dediği piyanosunun yükselen şarkıları, vefatının 22.yılında her zaman halka açık gerçekleşen ve 7’den 70’mişe herkesin akın ettiği anma programı ilk kez sanal dünyadan seslendi.
Barış Manço sevgisi, başka bir duygu durumu.
Zekâ ile harmanlanmış eserler içerisine ustaca serpilmiş; vefa, duygu ve vazgeçilmezi sevgi!
Yıllar önce Kurtalan Ekspres üyelerinin ası, Celal Güven ile röportaj yapmıştım. Kendisinin bir sözü vardı “ Barış gibi bakmak”, işte mesele burada. O tamamen özgün ve yüreği apaçık bir insan, sanatçıydı. Vakti zamanında sahne teknisyenliği, ışıkçı, besteci (Dönence, Osman, Mahkûm),davul, tumba, ekibin süpervizörü, dinlerken anlamıştım gerçek Barış Manço’yu.
Öyle Barış Manço kolay olunmuyor da, doğuluyor. Sevmesini bilen, seviliyor da…
1979’da Belçika konserinden dönerken Edirne’de arabasının lastiği patlayıp, başka bir araç ile çarpışıp, bel kemiği çatlayınca çelik korse ve boyunluk ile uzun süre sahne alamadığını herkes unutabilir, sevenleri unutmaz. O seksenlerden sonra ülkenin kara bulutlarını belki kendince temizledi, dağıttı. O yüzünde ki içten gülümsemeyi ve espriyi hatırlattı, biraz da kafayı çalıştırmayı.
En çok çocukları sevdi. Adam olacaklarına, adı gibi emin olarak.
Onun doğumu Ocak ayının başı, aramızdan ayrılışı ise aynı ayın sonudur. Doğum gününde, bende kendimce anmıştım, Japonya konseri ile. O konseri önce çocuklara yapar ve salonda bin 500 çocuk görür ama sonra televizyon aracılığı ile kendisini 1,5 milyondan fazla çocuk izler. Verdiği konser defalarca izlenir.
Temel Reis’ten sonra ıspanağı sevdiren kişidir o.
Soframıza Halil İbrahim bereketini anımsatan, en iyi arkadaşın insan dışında bir hayvan olan eşek ile olabileceğini gösteren, alfabeyi hayvanlar dünyası ile sevdirirken, ayı’yı yaratılan kaba algıdan özgürleştiren.
Sadece adam olacak çocuklar dönemi yani 90’ların değil öncesi ve sonrasının, sadece Türkiye’nin değil Dünyanın Barış Abisi…
10 Kasım 1991 tarihinde Japonya’nın altmış yıldır, prensip olarak daha çok devlet adamlarına takdim ettiği ödülü şu gerekçelerle almıştı.
“Hümanizmin asil idealleri doğrultusunda; kültür ve barışa katkılarından dolayı” SGI ULUSLAR ARASI BARIŞ ve KÜLTÜR ÖDÜLÜ ile taçlandırılan, adını yaşayan ve yaşatan sanatçı.
Saygı ve özlemle anıyoruz…
EMEL SEÇEN, 1 Şubat 2021, İstanbul
FACEBOOK YORUMLAR