Hazır ortalık Neowise kuyruklu yıldızının, İstanbul’da görüntülenmesi ile çalkalana dururken tarih bir bakalım mevzuya, nasıl değinmiş.
İlk önce edebiyat ile başlayalım: Yıl 1912, Hüseyin Rahmi Gürpınar (1864-1944) bir roman yazar. “Kuyruklu yıldız altında bir izdivaç.” 1912 tarihinde yazılmış olmasının ilginçliği aslında derininde Fransız Natüralizmin, Türkiye’de ki en büyük temsilcilerinden olması ve dönemine göre ilginç bir eser sunmasıdır. Özetle: Halley kuyruklu yıldızının dünyaya çarpacağı dedikodusu yaşayan muhitte çalkalanır durur. Özellikle kadınlar, sağdan solda ne duyarlarsa inanıp, fazlası ile aktarırlar. Yeni bir gazeteci olan İrfan Galip Bey, bir kadının kendisine olumlu cevap vermemesi yüzünden hepsini düşman bellemiştir. Netice de bu bilgisiz kadınları kandırarak onlardan tüm intikamını almak üzere plan yapar. Konferanslar düzenler, konuşmalar yapar. Rüyasında, Halley kuyruklu yıldızının dünyaya çarptığını söyler. Sesler, görüntüler ile süsler ve herkesi inandırır ancak bir kadın mektup yazarak yıldız hakkında detaylı bilgi ister. Bunu okuyunca etkilenir ve sonrasında hiç görüşmeden evlenmeye karar verilir. Evlilik tarihi, yıldızın dünyaya çarpacağı gün olacaktır. Dönem kadın ile erkeğin bir arada olmadığı zamandır. Ama karşısında ki karakter Feriha Davut; eğitimli, spor seven ve İrfan’ı çeşitli şaşırtmalarla sınava tabi tutan taraftır. Osmanlı döneminde ki gibi seçilen değil, aksine seçen kadındır. Geleneklere bağımlı olmayan ve yenilikçidir. Dönemin evlilik müessesinin yapısı oluşurken şartları da eleştiren ve kurgusal anlamda da farklı bir eserdir.
Halley’i hayatımızda bir daha 1986 yılındaki Eurovision şarkı yarışmasında (9.olduk), “Klips ve Onlar” grubu (Candan Erçetin, Sevingül Bahadır, Vokal de: Seden Gürel, Davulda: Derya Bozkurt, Gitar da: Gür Akad, Bas gitarda: İlkin Deniz ve Klavye de: Emre Tukur) ile bizi temsil eden şarkının adı olarak bildik. Sözlerini İlhan İrem yazmıştı ve yarışmada, Seyyal Taner’in “Dünya” adlı şarkısı ile başa baş yarışmış ama jüri başkanının oyu ile bizi temsile hak kazanmıştı. Daha sonra ki yıllarda, Amerikan algısının yarattığı filmler ve yaratılan kaos da milenyum sonrası Maya takvimine göre 21 Aralık 2012 tarihinde, Marduk gezegeni dünyaya çarpacak. Bunun etkisi ile kıyamet kopacağı ve dünyada iki yerin, o da Fransa’nın Bugarach köyü ile Türkiye, İzmir’in Selçuk ilçesine bağlı Şirince Köyü, olacağının söylentisi hızla yayılmıştı. Belki de görüp görebileceği en büyük turist akınına uğradı beldemiz.
Şimdilerde ise, Mart ayında Nasa tarafından keşfedilen ve 23 Temmuz tarihinde dünyaya en yakın noktadan geçecek olan Neowise kuyruklu yıldızı, bir daha ki geçişini tam 6.700 yıl sonra yapacak. Çeyrek asır içinde Kuzey yarım küre de gözlemlenen en parlak kuyruklu yıldız.
Bizler 23 Nisan 2020 tarihinde, Ulusal Egemenlik ve Çocuk bayramımızın 100.yılını kutladık. Daha doğrusu evlerde karantina sürecinde ne kadar olabilirse, o kadar. Bu bağımsızlık kolay şartlarda kazanılmadı.
Yirmi üç, üzerinden gidelim. Madem millet takılmış kuyruklu yıldızın peşine… 21.yüzyılın çıplak gözle gözlemlenebilen ilk kuyruklu yıldızı.
Ama bizi biz yapan; bu aziz vatanın ne bedeller ödenerek kazanılmasında ki süreç, ilk kuyruklu yıldızdan muhakkak ki daha önemli olmalı. Kesinlikle “ben aydınım” diyebilen için ise daha fazla önem arz etmeli.
Kurtuluş Savaşımızın ve tam bağımsız Türkiye Cumhuriyetinin olmazsa olmazı:
Amasya tamimi, 21-22 Haziran 1919 gecesi, yani yirmi üç şafağında.
Erzurum kongresi 23 Temmuz’da başlar, 4 Ağustos da biter.
Son olarak ki, önemi Misak-ı Milli’nin kabulü, milli birlik ve beraberliğimizin sağlandığı ve gücün milli iradeden gelmesi anlamına gelen Sivas Kongresi, 4-11 Eylül 1919.
En önemli yirmi üç sonrası ise, 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşmasıdır.
Boynumuza geçirilen Sevr’in geçersizliği ve modern Türkiye Cumhuriyetinin sınırlarının belirlenmesidir. Bugün geçmiş tarihimize baktığımızda, “Lozan Sulh Bayramı” olarak; 23 ve 24 Temmuz tarihlerinde, milli bayram olarak kutlanırmış. Ta ki tarihte çok partili döneme geçiş ile yani 1950 tarihine kadar. 1950’ye kadar Halk evlerinde, Üniversitelerimizde coşkulu kutlamalarla ve Lozan’ın önemi devlet adamları tarafından anlatılırmış.
Uzun zamandır, milli bayramlarımızın tadını unuttuk. Ya da nedense o coşku yok.
Oysa bu ülke hepimizin. Bir parlayan ve bir daha devir daimini yüzyıllar bulacak diye kuyruklu yıldız aramaya gerek yok. Türkiye Cumhuriyetinin, parlayan ve hiç sönmeyen yıldızı, zaten bayrağımızda.
Bayrağımızı bayrak yapan ise şehitlerimiz… Şehitlerimiz sadece asker değil yokluklar ve sadece ölüm arasında inandıkları ve bunu, bu gücü gördükleri lider, Gazi Mustafa Kemal’in peşinde bu ülke, şimdinin temellerini attı. Onun devrimleri ve dünya da ki öngörüsü, dünyanın kabul etmesinin de kanıtıdır.
Kuyruklu yıldız altında izdivacı biz atalarımız, ninelerimiz, gün görmemiş çocuklarımız, kadınlarımız, köylümüz, erlerimiz ile dağlar, ovalar, denizlerde ki her bir canlı ile yaptık. Çünkü görüp görebileceğimiz en büyük, en parlak yıldız sadece inandığını bizlere gerçek kılan kurucu liderimizdi.
Yıldızlar altında huzurumuz sonsuz, ışığımız parlak olsun.
EMEL SEÇEN, 16 Temmuz 2020, İstanbul
FACEBOOK YORUMLAR