Uyandım,
Çünkü rüyamda Öğretmenlerim, sevdiklerim bir oluşum için toplantıdayız.
Dilimde bu söz:
KARINCAEZMEZ ŞEVKİ.
Hayda!
Bu da nereden çıktı? Diye, saliseler geçip. Annemin bana gülmesi arasında, aklıma geldi. Bilinçaltı böyle bir şey işte. Nasıl da mükemmel işliyor.
Dün, yine bir platformda (artık hemen hemen her yerde) yine insanın olduğu her yerde olabilen; kayıtsızlık, saygısızlık vs.
İnsan, elinde olmadan üzülüyor. Çünkü önce kendinden evvel büyükler var. Üstelik daha haftası olmuş. Bir şeyler yazmışsın, sevgi ve birliktelik adına. Sonra sabahında yine güzel güzel, yazışırken. Damdan düştü, bir şeyler. Yani dün PKK, sivil araca saldırdı, vatandaşlarımızı kaybettik. Böylesi zor günlerden geçerken hala mı insanlar, hiçbir şey anlamıyor ve bundan kaçıyor diye hayıflanırken. Uyandığımda, mesaj geldi.
Çocukken, rahmeti babam. Eskilerden bahseder, kulak misafiri olurdum. Sizlere de olmuştur, muhakkak. Daha önce hiç duymamışsınızdır. Adeta, La fontaine Masallar, misali.
Karınca mı ezmez? Nasıl yani?
Babanız konuşurken, lafa girmek. Mevzu bahis bile olamaz. Sıranı beklersin. Söz, bitsin. Büyükler, kelimeleri bir tespih tanesi gibi dizsin. Yerleştirsin.
Babam, üstünden geçer: Eski insanlardan, taksisi vardı. Kimseye, zarar vermez… Devam eder. Babacığım, rahmetli zaten bambaşka bir insandı.
Jeton düştü, mesaj geldi ya.
Peki, kimdi? Karıncaezmez, Şevki.
Bilmeyene,
Bilip de unutanlara…
1919 yılında, doğmuş. Naif, ince ruhlu. Asıl mesleği otobüs şoförlüğü. Ama ondan önemlisi, İNSAN VE ÇİÇEK, SEVMEK İŞİ.
Öyle ki, otobüsleri çiçek ile donattığından dolayı kurum tarafından ikaz edilince, istifa edip. Taksi şoförlüğü yapar. Opel marka taksisi ile İstiklal Caddesinde, Galatasaray Lisesinin önünde, arabasının üstüne çıkar ve selam verir. Trafiğe aldırmaz. Trafikte, ona saygı gösterir. Düşünün insanların, birbirlerine gösterdikleri toleransı. Yıllar, 1960 ile 1970 arası.
O İstanbul’un en kibar şoförüdür. Aracına binmek ayrıcalık. Herkes kendini farklı hisseder. Hissettirir.
KARINCAEZMEZ Lakabını dönemin İstanbul Emniyet Amiri, sonra İç İşleri Bakanı Orhan Eyüboğlu, verir. Düşünün artık!
Sıkı bir Galatasaray taraftarı. Baştan aşağı, sarı-kırmızı. Öyle ki karısı, bu yüzden boşar. Boşandığı gün bile yakasında çiçeği, vardır.
Arabasına binenlere son derece saygılı ve:
Çiçek Sever,
Esans sürer,
Karıncaezmez , Çarpar Dağıtmaz,
Vurur incitmez,
Acele iş istemez, 30 Km fazla gitmez,
Galatasaraydan dönmez.
Olarak, namı yayılır.
Ne güzel, değil mi? Şimdilerde, nasıl da lazım bu insanlardan.
Belediye Otobüslerine, bayram günleri bir şoför şeker koymuştu da. Nasıl, mutlu olmuştum. Başka bir otobüste, saksı da çiçek.
Arada bir, Karınca Ezmezliğimiz, fışkırıyor zannımca. Ah! Keşke.
Takım uğruna kan dökülmediği. Brave Hart, Türkiye versiyonlarının olmadığı dönemlerde, eğer bir başka takım taraftarı, aracına binip de kızdırmaya çalışırsa: “Sevgili kardeşler, paranız yoksa başka zaman verirsiniz” der.
Tüm takımların amigoları ile sevgi, saygı dolu. Ama en çokta Metin Oktay ve Turgay Şeren, seven
Bize uyar mı hiç?
Böyle incelik, sevgi, hoşgörü, nezaket…
Uymaz! Tabi. Bir yerden baş verecek. Peki, sonra ne oldu?
Yıllar geçti…
Bir Fenerbahçe maçı sonucunda, 3-2 mağlup olunca Karınca Ezmez Şevki’yi, “Uğursuz Geliyor!” diye, tribünden attılar. Kolu kırıldı ve bir daha hiç düzelmedi. Ne kolu, ne de kendisi. O sezon, aynı sebeple, stadyuma da almadılar, Karıncaezmez’i.
Doktorunun, “ eğer kolunu alçıdan çıkarıp kaldırırsan, senin için çok tehlikeli olur” demesine rağmen stadyumun dışında, maç günleri gidip yine de selamını verdi. Sonra da manifesto gibi alçıyı kırıp, selam verdi. Stadyum önünde, onu yerinden eden sevgisizlere…
Yetmedi!
O tribün teröristleri, gördükleri yerde saldırdılar. Kolu defalarca, kırıldı. Çürüdü ve nihayetinde kesildi.
Gazeteci Tevfik Yener:
“Şevki abi çekinmezdi. Biz Fenerbahçelilerin bulunduğu bölüme gelirdi ki zaten tüm Fenerbahçeliler tribünleri doldurmuş olurdu. Karıncaezmez sarı-kırmızılı forması ve bayrağıyla yuhalanmaz, alkışlanırdı. Fenerbahçelilerle el sıkışırdı. Onu herkes severdi, ister Fenerbahçeli, ister Beşiktaşlı. Çünkü o efendi adamdı. Futbolun bir oyun, bir eğlence olduğunu biliyordu. En önemlisi; sportmenliğin barış, kardeşlik ve de centilmenlik olduğunu hissettiriyordu.”
Yıllar geçti. Terk edilip, dışlanan Karıncaezmez Şevki’yi, ilk Hagi buldu. Sonra Alparslan Dikmen ve bazı Galatasaray taraftarları bir forma ile gittiler, ziyaretine üzerinde 1 numara yazıyordu.
Peki, o ne dedi : “1 numaralı formaya keşke Turgay (Şeren) yazdırsaymışsınız. Hem kaleci olarak hem insan olarak çok severim.”
1919’da başladı. 23 Mart 2000’de noktaladı.
Örnek bir insan, resmi geçiti. Anlayana!
Şoför, Şevgi Günay, çok sevdiği Galatasaray’ının, UEFA kupasını kazandığını göremedi.
Bırakın, bıraktığı vasiyette yerine getirilmedi.
Özetle:
Bize, sevgi haram.
Biz, ne sevgiyi biliyoruz,
Ne seveni sevip, saygı gösterebilmeyi.
Hal böyle olunca, nezaket, saygı hak getire.
Günlerdir, evlerde hayat sürmeye çalışan çoğunluk ve diğer yandan yaşam mücadelesi veren. Dar geliri ile sokağa çıkma, çalışmak zorunda olanlar varken.
Dünyaca, tüm insanlık bir süreçten geçerken.
İnsanlar, hala mı?
Maalesef, hala.
Işıklar içinde uyu Karıncaezmez Şevki.
Yalnız değilsin.
Hiçbir zaman olmadın ki…
https://twitter.com/trtspor/status/1210417521263820800
Emel Seçen
FACEBOOK YORUMLAR