Zaman değişti, iklimler, insanlar ama hiçbir şey 2020’den öncesi gibi olmayacak!
“Hadi canım sende! Bunları biliyoruz!” deyip, yeni seneye böyle yazı ile başlamayalım, şimdi diyeceksiniz. Belki de bildiğimiz değil de bildiğimizi sandığımız, bilmediklerimiz ya da bize biliyormuş, hissi bırakılanlardadır mesele…
Pandemi her şeyi değiştirdi. Süreç, kendi kendimize kalma ve biraz telaş, koşuşturma içinde kaybolan ruhları bulma ve yerine koyma zamanıydı. Yapabilen şanslı! Çok kirlendi, insanlık. “Biraz dur ve soluklandı”, mesaj. Sosyal medyadan uzaklaş, bir detoks yap, arın vs.
Şimdilerde bir telaş sarmış insanlığı, sosyal medya kayıtları kullanılacakmış!
İnsanoğlu bilerek verdi verileri, paylaşmak ve “like” aldıkça “mutluluk şırıngalanmak!” Bugüne bugün “Takipçi sayısı kadar sevildiğini sananlar” var, maalesef. Gün geçmiyor ki popüler biri çıkıp bir şeyi methetmesin, doğruluğu, güvenliği kontrolsüz herkes sürükleniyor.
Nitelik, kimlik değiştirmedi yok edildi!
2021 yılına da hızlı başladık ve belki de gerçekten bir önceki yıl fragmandı ve hep birlikte yaşayıp göreceğiz.
Az gelişmiş ülkenin dar gelirli vatandaşları sadece hayatta kalabilme derdinde. Bugün ayağı takılsa taşa bağıran bir güruh, bir de özellikle tekme atan, dost görünenler var. Düşsün diye mutluluk duyan, bir başkasının mutluluğundan, insan erdemi olarak “sevinme” duygusunun yerini “üzülme” almış, duygu yoksunları… Yani biri mutlu ise gören bir diğeri, yaşayamadığı için mutsuz! Karnı tok, giyeceği var, çocuklarına istediklerini alabilmiş, mutlu ev hayatı, güzel bir ilişkisi var, ama yetmiyor!
Buna yapay zekâ, ne yapsın!
İnsanlık ayıp üstüne ayıp işlerken! Yapıklarının bir envanterini sene sonunda çıkarmamış hala “bana daaaaa” diye haykırmakta!
Yıl boyunca local olarak sanatın 7.kavşağında gelişmeleri aktarmaya çalıştım. Sinema salonlarının borçları, seyirci ile buluşamaması, izleyicinin tatsız tuzsuz geniş bir yapaylık üzerinden “Al, buradan izle ama bak, pek bir konforlu!” sloganı ile insanın sosyal bir varlık olgusundan çok uzak, tıpkı bir saksı gibi film izlemek zorunda kalmak!
Cannes Film Festivalinin düzenlendiği bölgede geçen yılın başlarında, sokakta domuzlar geçtiğine tanıklık etti. İnsanlık, can derdine düştüğünde doğa ise olağan yaşama devam ediyordu, kaçınılmaz şekilde. Hani beton taşlar arasından yeşillikler fışkırır ya, inşaata: “burası zaten benimdi, sen geldin kondun bir de beni istemiyorsun ama varım!”dercesine.
İşte 44.düzenlenecek Götoborg Film Festivali bana göre en güzeli yapmış, “kendinden kaçan insanı yakalamak” adına. Eskiden olsa bildik bir soruydu, bir insanı tanımak için sorulan beylik sorulardan:
ISSIZ BİR ADAYA DÜŞERSEN YANINA ALACAĞIN 3 ŞEY
Dünyada festivaller yarım kalırken 44. Göteborg Film Festivali, sıra dışı bir etkinlik gerçekleştiriyor. Madem yalnızız, madem tek başına! Bu kadar izole olunabiliniyorsa buyurun 60 film seçkisini bir deniz feneri güvenliğinde ıssızca ve sessizce, okyanusun ortasında 1 hafta boyunca izleyin! Yani bir sinemasever, okyanusun ortasında ıssız bir adada bir hafta boyunca 60 film izleme imkânı sunuyor.
Pater Noster isimli deniz feneri adasında tek başına telefon, bilgisayar ya da kitap gibi ‘dikkat dağıtıcılar’ olmaksızın bir hafta geçirecek.
Üstelik her şey bedava!
‘İzole Sinema’ adı verilen etkinlik için online başvurular 17 Ocak’a kadar devam ediyor. Yetkililer kendini tanıtan ve neden bu deneyimi yaşamak istediğini anlatan bir e-mail gönderek yapılan başvurulara şimdiden dünya çapında yoğun ilgi olduğunu söyledi.
30 Ocak-6 Şubat tarihlerinde yapılacak festival programındaki bütün filmlere erişebilecek şanslı izleyicinin adaya ulaşımı ve bir hafta boyunca ihtiyaçları festival tarafından karşılanacak. Festival tarafından seçilen kişi 19 Ocak tarihinde açıklanacak. 30 Ocak tarihinde ise deniz fenerine gönderilecek. Ayrıca iki kişiden birine İsveç’in en büyük arenalarından biri olan Scandinavium’da, diğeri ise İsveç’in önde gelen sinema salonlarından Draken Cinema’da tek başına filmleri izleyecek. 29 Ocak ve 8 Şubat tarihleri arasında ise dijital olarak izleyici karşısında olacak. 44.Göteborg Film Festivali'nin programı, 12 Ocak'ta açıklanacak.
Bu festival çok dikkat çekici, kışkırtıcı ve sıra dışı. Ama bana sorsalar, şimdi ki aklımla sağduyumu alırdım yine. Bu yaşıma geldim, insanlığın hep iyi olmasını beklemek durumunda kalmış, kapı arkasında ağlayan Polyana misali gözlemlerim, –Mış,’lı dünyanın varlıklarının, insansı ihtirasları bitmiyor!
Ne adam gibi insan olabiliyor, ne de sevmeyi becerebiliyorlar. Hızlanan dünyanın karanlığında bir insanı, bir canlıyı sadece insan olduğu için, yaratışmış ve var olduğu için sevmek, yardım etmek, insansılar için araba farı görmüş, Tavşan demek.
Dolayısı ile hala umutluyum. Nazım Hikmet Ran, güneşli günleri sadece kendi için istemedi. Belki hasret kaldığı birçok şeye kendi sahipken dışarıdakiler hapisti. Muhtemelen düşünsel anlamda böyle, Nazım’ı bile anlayamayanlar, zaten kendi olamamışlar ki dolayısı ile ilk işimiz önce kendini bilmekte yatmıyor mu?
Pater Noster da ki adaya gidemezseniz, kendi adanıza çekilin. Kıyıdan dünyaya, hatta evrene bir bakın. Kimlerin güzelleştirmek için ne emekler ortaya koyarken; kimlerin hazıra konduğunu, kimlerin sustuğunu, kimlerin durmadan kusana kadar yediğini göreceksiniz.
Mutlu, bereketli, sağlıklı, tüm dünyanın içindeki; denizi, havası, karasında ki canlılar ile var olduğunun bilinci ve paylaşmanın o büyük hazzı ile güzel bir yıl herkesi ama en çok iyileri bulsun!
EMEL SEÇEN
FACEBOOK YORUMLAR