Fırtına, Vurgun ya da adı Pandemi !
Her ne olursa olsun, bunu en iyi yaşayan, sofrasına giren yemekten biliyor, güzel halkım. Her şeyde ki alım gücünden!
Netice itibari ile Pandemi öncesinde de yaşanan yaşanıyordu.
Hadi çocuklar okula gitmiyor ama peyniri, çevrimiçi eğitim görse dahi yemek zorunda ve bahsettiğim özel okulda okuyan, kolejde bugün hamburger yiyebilecek miyim, kaygısı taşımayan çocuklar değil.
Halkın tam içinden, annesi ya da aile büyüğü pazardan, en ucuzunu bulmak için bütün pazarı, aşağıdan yukarıya tur yapmak zorunda olan evin dişi kuşları…
O çocuklar, teneffüs zili çaldı mı kantinde yayılan kaşarlı tostun kokusunu, yudum yudum içine çekmek zorunda kalan çocuklar…
Onlar köy okuluna yayan, gerekirse yarım saat yürümek hatta tüm survivor kurallarına uymak zorunda.
Netice de hepsinin ineği yok, belki tavuk. Ve onlar artık bildiğimiz, Türkiye denince simit&çay, vapur, martı üçlemesinden demirbaş simidi unutacaklar. Sadece onlar mı?
İnşaat da yada gündelik çalışıp, evine harçlık götürmek için yevmiyesini eve bırakıp, kendine bir simit parası ayıranlarda!
Maden ocağında, sefer tası olmadan bir gün gittiğinde, gerekirse kuru ekmek, simit yiyende!
O bilinen sokak simidi, İstanbul’da bugün itibari ile 2,5 TL oldu.
GÜN ALTIN DEĞİL SİMİT GÜNÜDÜR
Birileri özlemle tatil, gidemediği yerlerde brunch, güzellik bakım vs istiyor. Elbette isteyecek ama hayat değil de yaşam biraz adil olsa, bunlar elbet dokunmayacak.
Pazarın kapanışını sokak arkasında bekleyen, yere düşen domatesin peşinde ki insanda bu dünyada.
Tatil yerlerinde yiyeceğinden fazlasını açık büfeden tabağına doldurup, çoğunun ziyan olarak çöpe atılmasına sebep olanda.
Hatta haddinden fazlasını tüketip; uçan kuşu, durmaksızın çalışan karıncayı, denizdeki balığı, sokaktaki kediyi. Dahası var, Afrika kıtasındakini! Düşünmeyen de!
Bizim Simidimiz, İzmir’in gevreği.
Bir de askıda ekmek, hatta simit var, arada bir alırsam, bir de yiyemeyeni düşünüp katkıda bulunmaya çalıştığım için biliyorum.
Pandemi döneminde sadece fırınlarda değil sokaklardaki simitçilerde de başladı.
“Homini de gırtlak, pufidi kandil, tumba yatak ”, ancak şarkı da deriz, biz ve bizim gibiler…
Dün iki kalıp peynir aldım, kalıplar küçüktü. 70 TL verdim. Ne sebze, ne et vs. Temel ihtiyaçlar bu dar boğazdan ne şekilde özgürleşecekte, insanımız doyabilecek?
Öyle simit yanına kaşar peynir, en basit ve ucuz diye ayran, karper düşünmeyelim. O eskide kaldı!
Yine Sezen’den gidelim. “Eskidendi eskiden…”
Bizim sokaktan başının üstünde tepsisi, içinde simitleri, simitçi geçiyor. İşe bak, yanında da bir klarnetçi, bir davulcu, bir kemancı!
İşte Türkiye’nin manzarası.
Onları görün…
Müzisyenler ölüyor.
Simitçiler ve Halk!
Dört yıl öncesi simge haline gelen ve İstanbul’da yaşanan fırtına, yağmur dolu sonrası Taksim’de ki ekmek teknesini, savaştan kaçıp geldiği Türkiye’de, Suriye’li Ali, ne güzel ifade etmişti:
"Tezgâhı koruyordum uçmaması için, camların kırılmaması için tuttum. Vücudum çok acıyordu her tarafım acıyordu ama yapacak bir şey yok. Sonuçta ekmek kazanıyorum ben buradan. Tutmam lazımdı, bir yere kadar tuttum sonra kaçmak zorunda kaldım. Tezgâh kırıldı şemsiye uçtu. Rüzgâra karşı durmak çok zor. Daha önce böyle bir şey yaşamadım. Ama korumam lazım, ekmeğim peşindeyim. Simitler dün hep ıslandı, 150 tane. Bir daha olursa dayanamam, çok acı çektim. Sırtıma yaslanamıyorum. Uyuyamadım vallahi gece"
İşte Türkiye’de en basit, en ucuz, denilen Simit fiyatı, bizim kırılma noktamızdır.
Rüzgara karşı durmak çok zor.
EMEL SEÇEN, 10 Şubat 2021,İstanbul
FACEBOOK YORUMLAR