Tanıtım? Aslında bir taktim eylemidir. Tam olarak “konunun neyi içerdiğini” ve “sunmaktır” diye düşünürken yine de sözlüğe bakmak ihtiyacı hissettim. Aklına geleni söyleyip, her şeyi ama her şeyi bile gelenler dünyasında belki de bir refleksti.
Sözlüğe baktığımda: “ 1- “ Bir kimsenin ya da bir şeyin tanınmasını sağlamak: “Atatürk’ün büyük Söylev’i onun gerçekleştirip bıraktığı sosyal emaneti bize tanıtıp öğretmekle kalmamaktadır.” H.V. Velidedeoğlu. 2- Bir kişinin kim olduğunu başkasına bildirmek, tanıştırmak, taktim etmek.” Olarak geçmekte. (Dil Derneği Sözlüğü-Sayfa: 1831)
Tam da günümüzde Mustafa Kemal’in emaneti öyle ya da böyle bir şekilde her kesim tarafından anlaşılmaya yüz tutmuş. Anladığını sananlar için bile içinde bilgi tazeleme anlamında ne diyordu usta Ord. Prof. Dr. Velidedeoğlu (1904- 1992), Söylev yani Nutuk bize sosyal emaneti sadece tanıtıp öğretmekle kalmamaktadır. Yaşam kılavuzudur çünkü. Rahmetli babamın Hukuk Fakültesinde hocası olan Velidedeoğlu’nun kitabını ta biz İlkokul yaz tatilinde “önce bunu okuyun” diye söylemesini zaman içinde daha iyi anlıyorum. Temelleriniz sağlam olursa, her daim ayakta kalırsınız. Bunun en güzel ve kalıcı sebebi de şartlarınız ne olursa olsun öncelikle dürüst, adil, ahlaklı, onurlu bir aile yaşamından geçmiş olmanızdır.
Aslında ben bir kitabı tanıtacaktım. Yazının hakkını vermek için sözlüğü açtığımda, şu an ülke için en gerekli mevzuyu tekrar hatırlattı. Demek ki yazılması gerekti. Buda bir refleks aslında. İç ses biraz da. O iç ses şimdiye kadar yanılmadı. Referandum ile ilgili video çekimlerinde köy hayatı süren 83 yaşında ki kişinin demecinde ki sözü geldi aklıma ki çok sevdiğim Jean Jacques Rousseau bile belki de bu şekilde net ifade etmemişti. Demokrasi diyordu amca, “Demokrasi insanın vicdanıdır.”
Bir şeyin doğru ya da yanlış olduğuna o iç ses karar verir. Bas bas bağırır. Duyar, ya işine gelir duymamazlıktan gelirsin ya da gerekli olanı yaparsın. Ben memur çocuğu olarak büyüdüm. Büyükbabam ise işçiydi. Dokuma tezgâhları vardı. Çok sevdiğim dayımda onunla birlikte çalışırdı. Çocukluğum da teyzem gibi dayımın da yeri başka olmuştur. Tıpkı o yokluğa rağmen Halil İbrahim Sofrasını aratmayacak, sofralar hazırlayan. Kalabalıkla tat bulan ve bulduran rahmetli ananem ve dedem gibi. Temel sağlam olursa derken aslında hepsini kast ediyorum.
Yaşam içerisinde çok fazla bir araya gelinemese de yerleri başkadır. Ve beni tanıyanlar bilir. Bir eseri okumadan hakkında yorum yapmam. Ancak bu istisnai bir durum. Hayatta eğer torpil geçilecek ise o zaman hakkımı biricik dayımın ilk kızı Hande için kullanacağım. Çünkü nereden bakılsa o da elimde büyüdü. Bahara girerken “merhaba” dedi hayata ve adı Hande Bahar oldu. Kitaplarım çıktıktan sonra onunda böyle bir hayali olduğunu ifade etmişti. Üniversite okudu. İş kadını oldu. Sonra evlendi. Mesleğini ve yuvasını düzene koydu. Ve içinin sesini dinleyerek, hep duyarlı olduğu o bizler gibi canlıları kaleme aldı. Hande her zaman duyarlı bir insandı. Geçtiğimiz yaz bana kitap dosyasını gönderdi. Gerek ailemizde yaşanan sağlık sorunları gerek onun ve benim yaşadığımız sağlık nedenleri dolayısı ile ben ilk kitabının okumasını tamamlayamadım. Ancak okurken akıcı ve kurgusu akla yatkın gelmese yine de bir dururdum. Özür dileyerek kendisine de bahsettim. “Eminim güzel olduğuna ve bunu yazacağım” dedim.
Çünkü Hande için hayvanlar, özellikle kediler başka bir anlam taşır. Tavşan bile beslemişliği olsa da kedi candır onun yaşamında. Ben çocukken Agatha Cristie (1890- 1976) hayranıydım. Aslında polisiye tarzı kitapların da eksikliği olduğunu düşünüyorum. Belki de yanılıyorum. Hande çok sevdiği ve en az bizler kadar yaşam hakkı olan hayvanları, bu tür bir serüvenin içine sokuyor. Okunası bir eser çıkarıyor ortaya. Dosyası elime ilk ulaştığında, onu bebek arabasında gezdirişim geldi gözümün önüne. Nasıl da büyüyordu doğan. Hande’ciğimin öncelikle yeni yaşını ve hayata bıraktığı bu güzel eserini yürekten kutluyor ve yolunun açık olmasını diliyorum.
Hande Miroğlu’nun ilk göz ağrısı “Bir Seri Katilin İtirafları”- 312 Sayfa ve Hiç Yayınlarından çıktı. O da işkence gören, tecavüz edilen, mağdur bırakılan, ezilen, yok sayılan tüm hayvanlar için adalet istiyor.
Herkes bu dünya da bir amaç için gelir. “ Hayır” demeyi bilenler tüm gerçekleri görebilen, sağduyu sahibi, nitelikli, erdemli ve biat etmeyen, farkı göstermeye çalışanlardır.
Diyeceğim o ki ben şanslıyım çok güzel bir aileden geçtim. Öğrendiklerimin yanına, öğreneceğim daha çok şey olduğunun bilincinde olarak yol aldım hep. Doğru bildiğimden şaşmadım. Zordur devrimci ruh. Kabul görmez. Her şeyi bilirsiniz az çok ancak bilmek çok ağır bir yüktür. Hem fikriniz ile, hem duygunuz ile, hem ruhunuz ile, hem varlığınız ile bedel ödetirler. Bilirsiniz, ancak yolunuzun gücünü de bilirsiniz. Çünkü fark buradadır. Varlığınızda.
Varlıkları ile varlığımıza yaşam sevinci, direnç veren büyüklerimize sonsuz rahmet, sevgi ve saygı ile…
Emel Seçen
FACEBOOK YORUMLAR