Emel SEÇEN

Emel SEÇEN

360 Derece İstanbul
[email protected]

Büyük aşk Katina ve Seyfi

18 Temmuz 2020 - 23:23 - Güncelleme: 18 Temmuz 2020 - 23:54

"Rastık çekerek Mahmure, yastık dikerek Mahmure.
Yaşar yuvada kuş gibi,  sek sek sekerek Mahmure.
Olurken herşey tarihin tenceresinde aşure.
Kahve de içer keyifle pencerede Mahmure.
Şıkır şıkır da, tıkır tıkır da..."
Turgut Özakman (1930-2013) söz/ Soner Olgun, bestesi ile meşhur şarkı Mahmure.
...
Öyle bir dönemden geçiyoruz ki bütün taşlar yerinden oynuyor.
Büyümek böyle mi? Diye düşünüyorum. Eskiler " bizim zamanımızda" derken, tam da bunu mu ifade etmek istemişlerdi. Gençliğimizin başlarında "Mahmure" ama çocukluğumuzun yamacından denk gelip de izleme ve dinleme şansı bulduğumuz ise, Ali Kocatepe besteleri ve Sabahattin Ali (1907-1948) sözleri ile, Nükhet Duru şarkıları...

Şimdinin Akdeniz Caddesi ile Vatan caddesi yol ayrımında, eski Migros öncesi meşhur Lunapark gazinosunun olduğu zamanlar. Hayatımda ilk defa, o da rahmetli babamın arkadaşının daveti üzerine gittiğimiz. Memur insanlar, nerede öyle eğlence dünyalarında fazlaca olsunlar. Hiç unutmam, Nükhet Duru sahne almadan önce servis başlıyor. Çocuk gözlemimiz ile tabii tabakların biri gidiyor, biri geliyor. Ablam ile birbirimize bakıp, yememiştik. Çünkü bir an babamız bu kadar masrafın altından nasıl kalkar ki? Diye düşünmüştük. Ve en iyi çözüm yememekti. Sonra annem fark etti ve babamın kulağına fısıldadı. Sonra ' çocuklar, buraya eğlenmeye geldik, hadi yemeklerinizi, sevdiklerinizi yiyin.' Sözünden sonra rahatlamıştık. Hayatta ne arsızlığımız, ne hırsızlığımız oldu. Hakikaten o dönemin mahalleleri, mahallelerinde ister babası zengin, ister işçi, ister memur çocukları, hepimiz aynı okulda ve aynı öğretmenlerden eğitim alırdık.
Suriçi; yani şimdinin deyimi ile eski Istanbul, bana göre de hakikaten Istanbul'da doğmuş ve 1920'ler, 30'lardan gelen göçleri ile entegre nüfustu.

Fatih Sultan Mehmet Han'ın (1432-1481)fethettiği Istanbul'da kendi adını taşıyan bu güzide ilçe, şehitleri ile Edirnekapı 'dan Lale'liye, Kocamustafapasa'dan Yedikule'ye, Samatya 'dan Kumkapı 'ya, Mevlânakapi'dan Karagümrük 'e kadar uzanan Karagümrük 'den yetişmişti, Seyfi Dursunoğlu.
Bu kapıların geçtiği hudutların Vefa hattında. Tıpkı Türkân Şoray 'dan, Şener Şen 'e. Aydın Boysan'dan, Müjdat Gezen gibi bu toprakların, bu ilçenin hasadı olarak ihanet etmeyen bilâkis onu daha da büyüten çocuklar.... Fatih,56.Ilkokul'dan, Boğaziçi Lisesine devam ettiğinde; Kadir Has, Erol Simavi ve Zeki Müren, okul arkadaşıydı. Askeri liseye kadar.

İçimiz acıyor, bir devir kapanıyor evet ama birkaç gün önce Edebiyat alanında Adalet Ağaoğlu, sanat ve eğlence dünyasında Seyfi Dursunoğlu gibi insanların artık yetişmemesinden. Böylesi olgunluk ve nitelikli insanları büyütemediğimizden.

Seyfi Dursunoğlu  kendi iç titizlik ve disiplin ile cesaretli, söylenemeyenin sözü olmuştu. Vefat haberi yeni medyaya düşmüştü ki  ilk yazı olarak duvarları,  sınırları yıkan mektup (yazı) hapishaneden, Barış Pehlivan 'dan geldi. Tamda Seyfi Dursunoğlu’nun hayatını anlattığı " Katina'nin elinde makası " kitabı okuduğu koğuşundan.

Okumanın önemi kadar, kaybedilen kişinin değeride, gölde bir nilüfer gibi gün yüzüne çıkıyordu. Çünkü vefattan önce ama tesadüf, tam zamanlama olarak ki altına not düşülme gereği duyulmuştu.
Cezaevinde aslında okumak, okuyarak kelimelerle uçurmak. İnsana dokunmanın en güzel örneğiydi.
Tıpkı eski Istanbul'u, insanlarını, tüm etnik yapılarını, yine İstanbul gelenekselliği ile bezeli, Hırka-i şerifli Müjdat Gezen'in, son eseri gibi.

Seyfi Dursunoğlu'nu 87 yaşında solunum yetmezliğinden kaybettik. Ama o ' 74 yaşında ama hâlâ çalışarak yaşıtlarıma da moral veriyorum' demişti. Müjdat Gezen ‘de, İstanbul’u anlatan öyle güzel bir müzikali ortaya koydu ki, İstanbul için artık Napolyon 'dan teyit almaya gerek kalmamıştı. Ne güzel anlatıyordu; yazıp, yönetip ve oynadığı, 110 kişilik kadrosu ile insanımızı, çok kültürlülüğü.
Katina, sadece bunlardan bir tanesi.

Buna biz özetle, " Ne mutlu Türküm diyene!" Diyoruz.
Seyfi Dursunoğlu gerek insan, gerek sanat dünyasına kattığı renk ile yeri doldurulamaz.
Gider ayak, Covid-19 dan bağışları eksilen, organizasyonları iptal edilen ÇYDD'nin bursiyerleri kendi aralarında maddî zorluklarını aşmaya çalışırken ilaç gibi geldi. Seyfi Dursunoğlu 'nun bunca yıllık alın teri ile bezenmiş mirası. Bu aslında aydınlık bir yol için biraz da moraldi.
Biz artık ne söylersek söyleyelim.

Katına, artık ne kesebilir, ne dikebilir.
Kocaman bir gülüş balonu bıraktı. Arada bir dönüp bakmak lâzım.
İnsan ve sanatçı, nasıl olunuyor.
Güle güle güzel yürekli insan.

EMEL SEÇEN 18 Temmuz 2020, İstanbul

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum