Tokat ilimize yeni bir İmam Hatip Lisesi açılır! Adı ise, Osmanlı döneminde Damat Ferit hükümetinde Şeyhülislam olarak görev yapan ve Kurtuluş Savaşı yıllarında Mustafa Kemal Atatürk için ölüm fetvasını çıkartan Mustafa Sabri’dir.
Tepkiler büyüyünce ad silinir ve Milli Eğitim Bakanlığından açıklama gelir: “ Tokat’taki İmam Hatip Lisesine Mustafa Sabri adı sehven verilmiştir. Bu durum, okulun adı 24 Temmuz’da vatanı için şehit düşen Yakup Akdağ ismiyle değiştirilerek Şehit Yakup Akdağ İmam Hatip Lisesi olmuştur.” Denir.
Burada sorulması gerekenler en başta tabii ki Tokat ilimize yeni bir İmam Hatip gerekli miydi? Vatan haininin ismi sehven bile olsa neden bir okula verilir? Olmalı.
Ancak oralara daha gelemeden; Memur-Sen ve Eğitim-Bir-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, tepkiler üzerine Atatürk düşmanı şeyhülislamın adının imam hatip lisesinden silinmesi ile ilgili sosyal medya hesabından dikkati çekici paylaşımlarda bulundu.
“Tokat'ta 'Mustafa Sabri Anadolu İmam Hatip Lisesi’ tabelasının indirilmesini şiddetle kınıyorum.
'Şehit Yakup Akdağ Anadolu İmam Hatip Lisesi’ tabelası asılması ve bir şehidimizin isminin verilmesi teselli olabilir fakat M.Sabri ismine tahammülsüzlük asla kabul edilemez.
Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi sadece Tokat'ın değil bu milletin, ümmetin bir değeridir. Ondan rahatsız olanlar bilgilerini ve zihinlerini sorgulasınlar.
Tabela iner ama yüreklerden ve zihinlerden saygınlığı asla inmez."
Rahatsız olanlar bilgilerini ve zihinlerini sorgulasınlar demiş…
Rahatsız olanlar sorgular, sorguladığı için olup biten tüm çıkarımlardan rahatsızdır zaten.
Her şeyi anlamak belki mümkün; yıllar önce ki bir zihniyeti, inanışı, gericiliğini vs… Ancak Cumhuriyet ile idare edilen bir ülkenin. Ki ülke bu Cumhuriyeti ağır bir Kurtuluş Savaşı ile kazanmıştır. Mustafa Kemal devrimleri ve onunla birlikte gelen Cumhuriyetimizin tüm kazanımlarının üzerinden; tam 94 yıl geçmiş.
Peki artık 100.yıla girecek iken bu gerçeği hiç mi sorgulamayız? Neler katmıştır diye. Üzerinde bunca yaşa, konuma ve gerçeğe göre. Ak ile siyah kadar net iken gerçekler. Bizler yine de kimseyi suçlamaya çalışmaz, onları da anlayıp medeniyet yolunda birlikte yürüyelim diye çabalarken… Hiç mi merak edilmez!
Sözüm merak edenlere ve elbette Memur-Sen ve Eğitim-Bir-Sen üyesi binlerce kişiye. Tarihi bir gerçek arıyorsak, bizde çok… İşin özü onlar kendilerini göstermek için bin bir taklada atmazlar, atmadılar. Sadece canlarını dişlerine takıp bu ulus için ardına bile bakmadan mücadele ettiler.
Bir Mustafa Var!
Eğer bir okula adı verilecek ise hakkını teslim etmek gerekir.
Ucundan kıyısından geç sekte bu da bizim gerçeğimiz daha doğrusu tarihin de bir gerçeğidir. Ve bu insan, bu toplum için mücadele etmiştir… O ve onun gibi birçok değer de bizim ne yüreğimizden ne zihnimizden hiç çıkmadı, çıkmayacak. Tarih hep gerçekleri yazar…
“Atatürk büyük önder kişiliği ile ve devrimin yalnız ve ancak eğitimle gerçekleştirilebileceğini bilerek, yurt topraklarının 1/3 ü de düşmandan yeni kurtarılmış, yanık ve yıkıkken bile örneğin 16.7.1921’de, 1.3.1922’de, eğitimi bir yüksek ülkü ve erek olarak kendi devrimci takımına ve ulusun yönetiminde ileride görevler alacak yetkililere, en önemli bir yükümlülük olarak vermişti.
MUSTAFA NECATİ (1894-1929) bu ülküyü, bu yükümlülüğü en iyi anlayan ve görevini eksiksiz yapmaya çalışan üç bakandan birincisidir. Bunu kendi önder kişiliğini kabul ettirerek sağlıyordu. Onun bakanlığı süresince tüm eğitim örgütündeki canlılık, ödev töresi, içten görev sevgisi, bunların yanında yaygın sevgi, saygı, güven, inan, erinç, coşku onun önder kişiliğinden geliyordu. Bu ancak bir önderin kendi kişiliğini örgütüne benimsetecek nitelikte ve yetenekte olmasıyla sağlanabilir. Ancak başarılı yapıtlar yaratan, değer bilen, insanları değerlendirebilen, sevebilen kişilerdir ki kendilerini ve düşünlerini, isteklerini, amaçlarını örgütlerine benimsetebilirler. Önderlik kişiliği budur. Bir kurumda bir örgütte, bir işletmede ya da toplumda anlaşmazlık, geçimsizlik, dirliksiz-düzensizlik varsa, bu orada inan ve güven eksikliğindendir. Bu da yönetenlerin, baştakilerin kişiliklerindeki yetersizliklerinden, niteliksizliklerinden kaynaklanır.
Necati’nin kişiliğiyle ilgili bir gerçek de şudur: Ondan 7 yıl sonra milli eğitime geniş gelişme alanları açan Saffet Arıkan’la, ondan sonra gelen Hasan Ali Yücel’in büyük başarılarında Necati’nin payı vardır. Onlar, Necati’nin müsteşarı Nafi Atuf Kansu’nun yardımıyla buldurulup, bakanlık takımına aldığı değerli kişilerdir.
Onun bakanlığındaki olağanüstü başarıları şu üç alanda toplanabilir:
1-Eğitime, milli eğitime getirdiği atılım, gelişme ve hız.
2-Eğitim ailesine, eğitim örgütüne getirdiği uyum, içtenlik, erinç ve bağlılık.
3-Öğretmenliğe sağladığı büyük saygınlık, değer ve güven.
Meclis konuşmalarında belirttiği gibi okul yoktu, para yoktu, araç yoktu, öğretmen yoktu. O, bu yoklukları yenmeye kendisini yükümlü görmüş ve yenmeye başlamıştı bile. Yurdunun 3/5 i savaş alanı olmuş, nüfusunun 2/5 i yitmiş, yorgun ve yoksul halkın, yanık ve yıkık yurdun eğitim gereksinmelerini sağlamak için Türk Ulusu’nu biran önce okumaz-yazmazlıktan kurtarmak, insanlık ve yurttaşlık hak ve ödevlerinin, sorumluluğunun bilincine vardırmak için yokluklardan olanaklar nasıl çıkarılabilir, bu O’nun olağanüstü niteliği idi. Tezelden öğretmen sağlama yollarını bulmak, köy öğretmen okulları, Orta Öğretmen Okulu-Gazi Eğitim Enstitüsü, köy, şehir yatılı okulları, halk dershaneleri, millet mektepleri açmak, en yeni ve en ileri eğitim ve öğretim yöntemlerini okullarımızda uygulamak O’nun hızla el attığı girişimlerdi.” (İş Bankası Yayınları M.Rauf İnan “Mustafa Necati”)
EMEL SEÇEN
FACEBOOK YORUMLAR