Emel SEÇEN

Emel SEÇEN

360 Derece İstanbul
[email protected]

Bir Fotoğraf Bir Film

04 Nisan 2020 - 16:28

Günlerin hepsi güzeldir de.

Ben en çok Perşembe, Cuma ve Cumartesi’leri severim.

Çocukluk ve sonrası iş yaşamı bizi, Pazar ve ertesi’lerden soğuttu, malum.

Bir tanecik önlüğümüz kurusun diye, sobanın başında nöbet tuttuğumuz,

Ya da bakkaldan alınan yakıt ile alevlendirilen kazanlar içindeki su bitmeden (ya da kesilmeden), fazla oyalanmadan, yıkanma seansları da.

Her şey yeni!

Her şey konforlu artık.

Duygu alışverişleri bile.

Hem bu aralar tuvalet kâğıdı maratonu arttı, millette.

Tarz değiştirdik yani.

Ve belki de “Suya sabuna dokunabilmeyi, belki yeniden hatırlayacağızdır.” Kim bilir?

Burası Türkiye.

Her gün yeni icatlar çıkabilir.

Yaratıcılıkta sınır tanımayız, vesselam.

Günlere gelelim,

Oysa her gün ayrı bir kıymetliydi. Sanırım bunu da evde kaldığımız, her gün daha da iyi anlıyoruz.

Bu olaylar olmasa mesela ben bugün(Cuma), ertesi gün vizyona girecek olan Sinema Filmleri seçkisinden (bazıları daha öncesinden de izlemek şartı ile) yorumlarımı, çoktan tamamlamış. İstanbulflash ve OrtaKoltuk’a iletmiş.

Hatta Perşembe gününden bitirebilirsem, makale ile birlikte, 2020 yılı Ocak ayından itibaren başlayan Youtube (DNA-Emel Seçen) kanalıma. Ağır işleyen, kopan vs. başına olmadık şeyler gelebilen, videolarımı da yüklemiş.

Cuma sabahının o güzel dinginliğinde, Beyoğlu Sineması’nda yerimi almıştım.

Sabahın erken saatlerinde, henüz kahvaltısını etmemiş. Ve özellikle yaz dönemlerinde, kendisine ve arkadaşlarına hazırladığı melemeni ikram etmekten çekinmeyen, Makinist Mehmet Bey ile önce selamlaşır.

Turizm okuduğu için görevinden ayrılan arkadaşın yerine iç mimar olarak gelen Betül ile gülümseriz.

Kendisi, iyi mi? Hal, hatır sorar öğreniriz.

En erken Ali Ulvi Uyanık beyefendi, gelir. En dip deki köşeye oturur. Mehmet Bey, yanına gider. Selamlaşır.

Sonra sinema ile pek alakaları olmasa da epeyce yaşlı bir çift var, onlar gelir. Kimse ses etmez onlara. Sadece telefonlarını, yine unutup açmasınlar diye uyarırlar.

Sonra Aydan gelir, karşıdan yani Anadolu Yakasından. Ve Müjde. Muhtemelen, Okmeydanı-Şişli istikametinden yürümüştür. Ardından Banu, Berna, Gökçe, Gözde.  Onlar bir masaya. Uğur Vardan, Mehmet Açar, Murat bey, Trt den ve eski Evrensel’den arkadaş. Onlar Ali Ulvi beyin masasında olurlar. Üç Murat var, bu arada. İkisi nadir gözükür. Birisi, hem ekonomist- hem sanat eleştirmeni, Murat Bayar.

Korkut Akın girer içeri. Nasılsınız? derseniz: O güleç ve sempatik haliyle “Ben, her zaman iyiyim” der. Her yılbaşı öncesi kendi tasarladığı kartları, tüm güzel dilekleri ile dağıtır, gülümseyerek. Eee, onunda mayası sağlam. Bu vesile ile Nebahat Öğretmeni tanıyınca, onun oğlu olması gayet normal.

Nilgün Hanım, eşi Sadık Bey ile Büyükçekmece’den gelir. Esin gelir, Etiler’den. Yılmaz Parlar, gelir. Peşi sıra Arto Bey. Beş on dakika sonra Atilla bey içeri girer, güzel ve zarif eşi, Leman hanım dışarıdaki mağazadadır. Hatta gelirken, benim gibi Mefisto’ya bir uğrayıp, ya albüm ya kitap bakan Atilla bey orada oyalanırken, Leman hanım kendine göre seçkiler bakar. Onlar oturur, tam çayımızı ve çatallarımızı, yemek üzere alırız. Bu arada Atilla Bey kahve içer. Viktor Apalaçi, gelir. Viktor Bey, çok ekonomiktir. Mesela, eğer su içmeyecekse, almaz. Ziyan etmez. Henüz açmadıysanız, bir lokma çayının üzerine soğutmak için alır. Soğuk su içmez. Bu aralar, film salonlarını karıştırır olduğu için epey zahmetler çekti. Geçen yıllardan Yunanistan gezisi sonrasından kalma, hala bir müzmin burnu tıkanır. Çocuk filmlerini çok izlemez, çünkü hafta sonları torunları ile izler. Ardından, Sadi Bey gelir. Herkesin abisi. Geçen sene herkesi ne korkutmuştu ama bu vesile hastanede kendisinin yoğun bakımdan çıkmasını beklerken, dünyalar iyisi eşi Elife Abla ile tanıştık. Amerika da ki biricik oğlu ve gelini ile. Sonra TRT’ de kameraman olan Ali. O da arkadaşları ile selamlaşır, bazen görmez bile sonra oda dipteki Ali Ulvi, beyefendinin masasına geçer. Sevgili Burak Göral girer, hemen içeceğini alır ve arkalara doğru geçer. Alin Taşçıyan, Atilla Bey’e ilk selam verir, yanımıza gelir.

Anibal Güleroğlu, eşi ile gelir, sessiz sessiz ve Nilgün Hanımların yanına geçer.

Numan Bey, Mümin Bey sohbete koyulurlar…

Berkant, Arto beyin arkasına yan masalara doğru geçer. Beyoğlu Sineması yenileninde, arada daha rahat etmek için konforlu kanepelere geçiyorlar zaman zaman Viktor Bey ile birlikte. Onların yanına TekRumeli TV gelir. TRT gelir.

Sonlara doğru, ortaların biraz ilerisinde Orta Koltuk, Nusret Şen gelir. Kenara oturur. Yanına, Kerem Bumin gelir. O arada, İzmir’e annesine kaçar.

Kerem Akça ise içimizde en çok festival gören kişidir. Yüzünü görürsek, cennettir.

En geç ve düzensiz, Yazgülü Aldoğan katılır. Cumhuriyet Gazetesinde oldukça yoğundur, çünkü.

BirFilm’den sorumlu Betül Afacan çoktan gelmiştir. O bizim prensesimizdir.

Ben, Atilla Dorsay, Leman Dorsay, Viktor Apalaçi, şu aralar Beyoğlu Sinemasının bazı teknik meseleleri yüzünden çok tercih edip gelmeyen, Sevgili Erdoğan Mitrani, Sadi Çilingir, Nusret Bey, Esin, ve yamacımıza sokulan diğerleri ile. Yani diğer sanatsever, yazar arkadaşlarımızda oturur. Kritik yaparız. Bir bakarız ki saat-10:30. Seans başlıyor. Makinist, Mehmet Bey seslenir. Fakat ne ola ki? Bizden daha hızlı birileri var. Onca kazalar geçirip, soluğu yine sinemada alan Mia, (Beyoğlu Sinemasının zıpır kedisi) bizden önce girmiş içeri. Bayılır, film izlemeye. Bazen bir filmden diğerine geçiş olsa da.

Pazartesi günleri, muhakkak Kanyon Cinemaximum günüdür. Öyle bir tempodur ki bazen Pazartesi film yoksa güzel olmayıp izlemek zorunda kaldığımız film kadar üzülürüz.

Sevgili, Viktor Beyin dediği gibi: Eğer haftanın ilk filmi güzel ise hafta güzel geçer. Hakikaten test ettim, doğru.

Cuma günleri, Beyoğlu Sinemasında Sadi Ağabey, elinde simidi ile yol alır salona doğru. Benim yerim tam orta, klimanın hizası, kırık koltuk ve kumaşı sıyrık olandır.

Haftanın diğer günleri çoğunlukla Kanyon Alış Merkezi, Cinemaximum’dayızdır.

Kanyon, 9 No.lu Salon bizi bekler. Çok nadir olarak önceden gala hazırlığı veya başka bir etkinlik varsa 5 no.lu salona geçeriz.  Yerimiz set üstü, yine tam orta sıra 12-13’ dür.

Geçtiğimiz yıl Arto Bey, karanlıkta takılıp düşmüş ve burnu kırılmıştı. Bu sene de Nilgün Hanım benim koluma sarılmayıp, dengesini sağlamasa o da az kalsın düşüyordu.

Çarşamba, tipik olarak Warner Bros, imzalı Sevgili, Duygunun daveti ile İstinye Park da ya da arada Özen film ile SOHO da da olabiliriz. UIP’ den güzeller güzeli, Begüm ve zarif Benan ile yeniden Kanyon’da oluveririz.

Mesela Esenyurt’dan gelen ve bizlere Kanyon’ da sunulan ikramdan, içerinin merkeze bağlı olup da bir türlü ayarlanamayan soğutma sistemine kadar Rahim Bey bakar.

Herkesi iyi tanır.

Sevdiklerine Prenses, der.

Benim demli çay içtiğimi bir kere öğrendi.

Ben daha bulunduğu standa yaklaşmadan,

“Buyur, demli çayını Prenses” der.

İlişkiler önemlidir. Hayatım boyunca kimseyi ötekileştirmedim. Saygısızlık yapan da payını aldı.

Dolayısı ile yaşam sizden gördüğü kadar size sunuyor, az da olsa yine de sunuyor.

Bütün bir hafta film ve yorum koşuşturmasında dolar. Festivaller, film kritikleri yorumları. Kimimizin anladığı, kimimizin pek anlayamadığı bir sürü sanat seçkisi, bizi bekler. Tabii bu öyle ehli keyif işi sanılmasın. Aksine ciddi sorumluluktur. Çok titizlik ister. Ustalar, bugünlerde geçmiş senelerin çalışmalarını sürdürüyorlar. Sanıldığı kadar kolay değil yani.

Mesela Beyoğlu Belediyesi tarafından başlatılan ve ikincisine tam da denk gelen Atilla Dorsay ile “Sinema Tutkusu” üzerine, her ay düzenlenecek organizasyon iptal oldu. Oysa ilki ne kadar güzeldi. Tadı damağımda kaldı. Üstelik o gün, Leman- Atilla Dorsay’ ın kızları Ece, aynı zamanda bizim gibi sinema yorumları yapmaktadır. Kendisinin o gece konseri vardı. Müthiş eğlenmiştik. Bunu ayrıca yazdık.

Özledik, Özleştik…

Belki de daha iyi anlamaya çalışırız, bu fırsatta yaptığımız işin inceliği kadar. İnsanı, kucaklamayı?

Sinema, 7 sanat.

Bu filmi kim koydu,  sadece izlemiyor. Göz göre, duya duya yaşıyoruz da.

Kıymet bilir miyiz?

Umarım.

Çünkü biz bir Ritüel filmi ardından sevgili Cüneyt Cebenoyan Ağabeyimizi elim bir trafik kazasında kaybettik. Ardından Sadi Çilingir Ağabeyimizi, uzun süre yoğun bakımdan çıkmasını, dua ederek bekledik. Ve daha onu beklerken başlayan, yanında hemen hemen kimsenin olmadığı, Murat Bayar gazeteci olarak çok zorlu günler geçirdi. Hala onurlu bir gazeteci olarak emek veriyor. Onu görmek istemiyorlar, çünkü diğerleri gibi o da doğruları söyledi sadece.

O zaman bile biz pastamız ile onun yanında yer aldık. Cenaze de, Hastane de ve kötü günde.

Bu saydıklarım en çekirdek kadro. Galadan galaya ya da sadece çok önemli filmler için gelenler yok haliyle. Bu arada çekirdek kadrodan, adını unuttuğum var ise affola.

Film dediğin nedir ki? Fotoğrafları birleştir, hızlandır en basit haliyle…

“Bir Hint Fakirinin İnanılmaz Yolculuğu”, filmi gibi olsun. Bir İkea dolabında, dünyayı dolaşıyor olalım.

Ve Oscar’lı,  “HAYAT GÜZELDİR” Filmi ile güzel bir geleceği düşünelim

Şu anda tüm dünyanın birlikte oynadığı bu film karesi, geriye dönüp bakıldığında çok hatırlanmayacak. Bakılmak bile istenmeyecek ama bana pek de alışık olmadığınız bir tarz olduğu için

 “ Ne kadar çok fotoğraf çekiyorsun!” derdiniz, ya.

İşte bu günleri anmak için

FOTOĞRAF ALBÜMÜ

İster uzaklık,

İster başka türlüsü…

Hatıralar, hep bir gerçek karede yaşıyor.

Üstelik biz emekçinin yanında olan insanlarız, kalkıp internet üzerinden film izlemenin yanlış ve sinemanın, sinema salonlarında izlenmesi gerektiğinin ve bunun da farklı, gerekli bir kültür olduğunu da bilip saygı gösterenlerden.

Biz, bize

Sanat için. Küçük ama zaman içinde kaynaşmayı ve sarılmanın kıymetini bilen ailemiz.

Nasıl deriz, Sevgili Atilla Hocamız ve Leman Hanım ile sohbetimiz sırasında konuştuğumuz ve iyi bir müzik sevdalısı olduğu için hatırlatmış olduğu; Bora Ayanoğlu’nun 70’lerin sonunda yorumladığı ve benim en sevdiklerim arasında yer alan:

Sevgi, var ya şu SEVGİ

Nasıl desem, aşk var ya…

Kanıma düşen cemre,

Canıma düşen kuş var ya.

Kuşlar…

Güzel ve özgür kuşlar.

Sanat Kuşları…

Özledik, gelsin artık sanat günleri…

FOTOĞRAF ALBÜMÜ TIKLA İZLE

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum