Emel SEÇEN

Emel SEÇEN

360 Derece İstanbul
[email protected]

Bakkal Amca

03 Haziran 2020 - 01:29

Hadi biraz çocukluğumuza gidelim. Okuldan döndüğünüzde, anneniz evde yoksa. Evinizin anahtarını bulabildiğiniz. Canınız çektiğinde, paranız olmasa da akrabanız gibi içeri girip istediğinizi alabildiğiniz. Sizi iyice süzüp, o anlık olumlu-olumsuz neyiniz var ise bir psikolog gibi tahlilini ücretsiz sunan. Girişte file içerisinde astığı topları ile gözünüzü ve ruhunuzu cezbeden. Kim olabilir?

Tabii ki başlıktan anlaşılacağı gibi o güzel mahalle kültürümüzün mihenk taşları bakkallar…

Bakkallık, seksenlerden itibaren yenileşme adı altında üstelik de küçümsenerek, iflas ettirilerek kapanma durumuna getirildi. Marketlerin cezbedici, hem de sermaye gücü karşısında ne kadar dayanabilirdi ki? Şunu unuttu insanlar, arkalarında bıraktıkları bakkallar meşhur veresiye defteri ile sonsuzluk kapılarını açarken, o göz alıcı marketler kredi kartları ile hesapsızca vermiyordu aslında. Üstelik samimiyet de yoktu.

Behzat Amca,
Nur olsun. Herkes İstanbul’uyum diyor da öyle olmuyor işte. En az yüz seneye yakın olanlar, yaşadığı semti karış karış biliyorlar. O İstanbullulardan biriydi, bizim bakkal amcamız. Sert bir mizaca sahipti ama yine de sevgisini belli etmenin farklı yolları vardı. Bazen büyüklerinizin size bir yanlışını görürse çekinmeden müdahale ederdi.

Ama siz dükkâna girin hele kendisi o an müşteri ile muhatap ise kolay kolay isteyemezdiniz, bir şey. Mesela ablam ve ben, en çok o kapağı kendinize doğru açılan camı şeffaf, kenarları teneke kaplı kutunun içinden, gofret ve bisküvi almaya bayılırdık. Ablam antep bisküvisi, kaymaklı ben ise bebe bisküvilerini çok severdim. Ambalajlı paketler hem az hem daha pahalıydı.

-Behzat Amca bize 1 liralık sade gofret verir misin?
Sessiz sedasız, koyar kese kâğıdına. Dikkatli çıkın derdi merdivenleri eğer başka elimizde bir şey varsa. Aynı zamanda komşumuzdu, Behzat Amca. Evet, evet o zamanlar kese kâğıtları vardı. Hatta yaz tatillerinde, harçlık çıkarmak için kese kâğıdı yapmayı öğrenmiştik. Tutkal ile maceralarımızı unutamam. Pazarlarda, bakkallarda kese kâğıdı ve içi görülen ama kimsenin başkası elinde taşırken bakmadığı file torbalar vardı.

Hani Gezi olayları patlak verdiğinde zorda olanları içeri almadığı ve bazı semt sakinlerinin ellerinde o firmanın bardağını taşırlarsa elit olacağı düşündürüldüğü ya da dizilerden, filmlerden Amerikan Hollywood’nun empoze ettiği, koca koca paketlerle marketlerden arabalarına malzeme taşıma halleri. Biz, çocukken bunları biliyorduk o eski gazeteler ya da çizgi romanlar bile okunurdu o kâğıtlardan. Nerede, öyle özel basım kese kâğıdı? Tasarruf vardı. Gösteriş değil!

Sepeti salladın mı? Bakkal amca koşardı ayrıca. Bakkal amcaya aynı sepet içinde gününe göre; tatlı. Bir vefatın ardından helva tabağı ya da aşure de gönderilirdi. Bakkal amca kimin ne ihtiyacı olduğunu bilir, ola ki peynir alacaksanız, unutursanız.

Size alacaklarınızı sıralatır, aklınıza getirtirdi. Çünkü ne kadar peynir tükettiğinizi, haftalık ne alışveriş potansiyeliniz olduğunu PR olmadan, tecrübeli bir öğretmen gibi bilirdi.
Karantina süreci, sepetleri tekrar meydana çıkardı. Bu günlerimi yıllar önce satın aldığım aynı zamanda sahipleri uzaktan akrabamız olan meşhur Karamürsel sepetine borçluyum. Yani biz İzmir’liler gibi şansımızı belediyeden değil kendimiz yarattık. Çünkü geçmişimizin ana değerlerini unutmadık.

Mesela Behzat Amca’nın dükkânına girdik bir gün ablamla. Ülkemizin değerlerinden 1961 yılında kurulan ETİ fabrikasının üretimi. 1978 de Bozöyük tesislerinde hazırlanan ülkemizin ilk ve tek “kızarmış ekmek” olan ETİMEK ve yine bir ilk olan digestive(hazmettirici), lifli bisküvi ETİ BURÇAK çıkmıştı.

Bunlar hep lüks tüketimdi. Gerçekten şu an da tuhaf gelebilir ama fazla para harcamaktan öte bildiğinden şaşmamak, büyüklerine sormadan almamak. Ama çocuksun merak ediyorsun, ambalajlı olup farklı görüneni.

Dolayısı ile bizim eti burçak maceramız, Türk Sinemasının devlerinden biri olan Ayhan Işık’ın, başına güneş geçmiş haberini bakkaldaki mecmuadan görüp, okuduğumuz ve koşa koşa mutfakta olan Annemize üzülerek söylediğimiz ve onunda şaşırıp, üzüldüğü zamanla eş orantılıdır. Işıklar içinde uyusun.  Beyin kanaması geçirip, sonrasında üç gün komada kalıp 16 Haziran 1979 tarihinde aramızdan ayrılmıştı.
Düşünün bir anı neler doğurabiliyor. Buraya nereden geldim.

Akşamdan beri; George Floyd yankıları Amerika ve İngiltere’ye yayılarak devam ediyor. İki gün önce ki yazımda bundan bahsetmiştim. Bir zamanın düdüğüne bakar. Bir zaman dünyanın, Türkiye İstanbul Gezisinden başlar, Mısır’a uzanabilir. Söndü denir ama sessizlerin çığlığı yavaş yavaş yükselir.

Evet, buraya yine çocukluğumda ki gibi elli değil sanırım seksene yakın süreyi kapsayan bir dönemin hatırası bakkaldan geldim. Apartmanın altına üç devir bakkal, sonra pimapenci, sonra baharatçı, sonra tekstil olduktan uzun bir zaman sonra BAKKAL AMCA geri döndü.

Dün çok sevindim. Mal taşıyorlardı. “Hayırlı olsun. Bundan yıllar yıllar önce de bakkaldı burası”  –Biraz geç kalmışız ama geldik, dediler.

Annem de tam anımsayamadığı için vefat tarihini, ya İstanbul’un işgalden kurtuluşu ya İstanbul’un fethi tarihi. Netice de güzelim, İstanbul özne. Onun en eskilerinden olan Behzat Amca ve babamın da en yakın arkadaşı. İkisini de bu özel günde, bu özel anılarla rahmet ve saygıyla anıyorum.

Evet, sepetler çıktı.
Bakkallar doğuyor…

Bu çok önemli. Bakın, ufak ufak geriye dönüyoruz. Eskiden unutulan, terk edilen, yok sayılan her simülasyon oyununun son eşiği tamamlanmak üzere. Bu kaçınılmaz. Kolay olmayacak, vazgeçmek olanlardan, kazanımlardan feragat etmek. Hele hele suya sabuna dokunmamak. Başkası ezilirken, sessiz kalmak. O devir bitti. Haklı, hakkını arayacak.
En iyi oturduğunuz semtlerden bilirsiniz.  Eğer her hafta bir dükkân, market, esnaf kepenk indiriyorsa, bakkalın yeniden açılması çift taraflı umuttur.

Zaten bir mahalle ya da kasaba tarzı yer ise yaşama taşkınlık yapmamışsınızdır. Hayatın kısa, öz ve sadelikten yana olduğunu herkes öğrenecek. Öğrenmekte zorluk yaşanırsa doğa tekrar hatırlatacak.
Salın sepetlerinizi, göklere salınıveren o uçurtmalar gibi. Basit ve sade. Sizden olan, sizden olsun. Olmayan zaten hiç olmamıştır.
Yaşasın mahalleler!
Yaşasın bakkallar!
EMEL SEÇEN 3 Haziran 2020 İstanbul

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum