Emel SEÇEN

Emel SEÇEN

360 Derece İstanbul
[email protected]

Aydınım Aydınsın Aydınlar…

28 Temmuz 2020 - 00:58

Aydınlar mı?
Yoksa düşün anlamında, ne kadar “aydın” var? Ya da aydın, bu ülkede yetişiyor mu? Önce bunu sorabilmek lazım. Hazıra kaçmadan yani herkesin aklına, önce Aydın ilimiz gelebilir. Güzel de olur. Günümüzün topuklu ve geçmişin gerçek efeleri. Ama mevzu bu değil elbette. Tabi ki altta mertlik, yiğitlik var da. Düşün anlamında kendi yiğitliğini, önce kendine ispat edeceksin. Yoksa bizim buralarda olduğu gibi salt konuşmak ve birbiri ile yarış halinde olmak ile olamıyor, maalesef o işler.

Midenin kaldıramayacağı yemekleri aç gözlülükle tüketirsen, sindirmen günler aldığı gibi. Vücuduna da eziyet edersin. Sokrates’ten(MÖ.399) sonra insan üzerine eğilen en önemli düşünür olarak kabul edilen, Montaigne’dir(1533-1592) Tarihte ilk kez, 1580 yılında yazdığı “Denemeler( Les Essais)”, dönemin Ortaçağ dogmatizmini yıkan aydınlanma kitabıdır. Bir başka dil yani İngilizce diline, 1603 yılında çevrilmiştir. Ülkemizde ise Sabahattin Eyüboğlu tarafından, 1940 tarihinde dilimize ilk çevrimi gerçekleşmiştir. Yani karanlık ve bitmiş bir ülkenin, tüm yokluk ve esaretinin bedelini, yine tüm halkı ile en ağır şekilde ödeyip. Aydın ve yeni bir ülkenin şafağında. 1947 tarihinde, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları tarafından kitap olarak basılmıştır. 107 denemeden oluşan bu eser içinde birbirinden güzel aforizmalardan birinde şöyle der:

"Gideceği limanı bilmeyene hiçbir rüzgârın faydası yoktur". Limanın varsa sahip çıkacaksın, korsanlar ya da şimdi ki zamanda sel, tufan ve doğal afetler alıp götürmesin. Tabii bunun için aklı çalıştırmak gerekiyor biraz. Hazır bir liman varken, neden rüzgâr içinde önlem almayacaksın. Limanına sahip çıkıp, rüzgâra teslim olmayan, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk eğitim neferlerinden sadece birisiydi. Ama en önemlilerinden biriydi, İsmail Hakkı Tonguç(1893-1960) Nam-ı diğer, Tonguç baba! 23 Haziran 2020, kendisinin aramızdan ayrılışının tam altmışıncı yıldönümüydü. Köy Enstitülerinin kurucusu, ömrünü eğitim hayatına adamış, Türk eğitim bilimcisi ve Cumhuriyetimizin kuruluşunda, İlköğretim Genel Müdürü. Kendisine, nasıl bir eğitim ve enstitülü öğrenci sorusuna, şu yanıtı vermiştir: “Türk çocuğunun yaratıcı kudreti meydana çıkarılmış, gelenekçi okulun çocukları ezen, yıpratan sakat usulleri yerine yeni metotlar geliştirilmiştir.” Kapatılan, Köy Enstitülerimiz hala ne kadar doğru bir proje olduğunu avaz avaz haykırırken, bunun neden böyle olduğunu kapatan akla ve o akla sahip olanların, düşünce yapısına bakmak lazım.

Montaigne, der ki:  "Niçin başka güneş başka toprak ararsın, yurdundan kaçmakla kendinden kaçar mısın?
"
İsmail Hakkı Tonguç, öğrenci yetiştirecek genç öğretmenlere şu tavsiyelerde bulunur:
“ -Biz bildiğini yapan insanlardan yeni bir toplum yaratmak için tarlaya tohum saçıyoruz. Bu tohumlar yetişince şunlar olacak: Yapamayacağı bilgiye güvenenler, onu topluma en yüksekten satanlar, çürük bilgilerine güvenerek toplumdan her şeyi isteyip asla doymayanlar; tüm saygınlıklarını yitirecekler. Yapamayanların, yalnızca vaaz edenlerin yerine YAPABİLENLER gelecek! Söylemek, yazmak, konferans vermek gibi çalışmaların hiçbiri, yapmanın yerine geçemez ve onun kadar kuvvetli olamaz…

- Gençler “Hayatı Yeneceğim” ilkesiyle yola çıkmalıdır. Bir davayı kötümser görmek için, sayılamayacak kadar çok kanıtlar bulunabilir. Bizim görevimiz, böyle sebepler aramak değil, tam tersini yapmaktır. Büyük davalara atılanlar, hep zafer taklarının altından resmigeçit yaparak geçmezler. Onlar gerektiğinde ızdırapları da göze alanlardır. Her iş belirli koşullar altında yapılır. Koşullar olumsuz olsa da kişi bu koşulları yene yene, başarır. Hiç bir sıkıntı karşısında “Benim gücüm bu kadar, bundan fazlasını benden beklemeyin” gibi bir mantığa sığınmayın. Bu ülke evlatlarından GERÇEK GÖREVİ asıl böyle zamanlarda ister.
-Hazineye sahip olmak değil, onu kullanabilmek hünerdir.”

 Yani kısaca, yan gelip yatmak, birbirine çatmak, dedikodu yapmaktan kaçınmak ve artık kendimizi hangi kısımda görebiliyorsak, oradan hünerimizi göstermek ve bu ülkenin birer evladı olarak, tam da kendisinin ifade etmiş olduğu gibi bizden beklenendir.

Halk, aydın, öğrenci, öğretmen ve herkes. Tüm toplum. Yoksa, ben Aydınım! Diye. Her sene Köy enstitüleri kapandı diye, dizimizi dövmek yerine, hep dediğimiz fabrika ayarları ve bizden bekleneni yapmak gereğidir. Sözden çok, eylem. Ve sahip olunan, hüner.
Gerçek bir aydından da bu beklenir.

EMEL SEÇEN,  Temmuz 2020, İstanbul

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 3 Yorum
  • Ertan Yurderi
    4 yıl önce
    Köy Enstitülerini kapatanlar da kendilerine aydın payesi verilen ve o payeyle geçinen güruhtandı... Artık "Aydın" bir il adından öte bir şey değil ne yazık ki... Gerçek aydınlar ise onların hepsi geçmişe mazi denilerek çok gerilerde kaldılar. Zaten bir çoğu da o güzel atlara binip çok uzaklara çoktan gittiler... Bugünün şartlarında ve böylesi neandertal kafaya sahip bir toplumda yeni "AYDIN"lar yetişir mi, işte bu sorunun yanıtı ise büyük bir muamma...
  • Ertan Yurderi
    4 yıl önce
  • Yaşar Kaba
    4 yıl önce
    Emeğinize sağlık Emel hanım