Kim derdi ki bir zamanlar ekol olan ve kendin gibi birçok kişinin hayallerini süsleyen bu güzel ve özel mekanının yerle bir olacağının haberini yazacaksın.
AKM, yani ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ’nin, Opera binasının temelinin atılış tarihi 29 Ekim 1946. Tarihler her zaman, isimler kadar önemlidir. Yani, Cumhuriyetimizin 23.yılı henüz. O zamanlar dönemin İstanbul Valisi ve Belediye Başkanı, Lütfü Kırdar. Temel atılışında 1953 yılında açılacağının duyurur. Belediyenin bütçesi yetmez ve Opera binası projesi 3 kez yenilenir. İnşaat hazineye devredilir. 10 Bakan değişir ve ancak 12 Nisan 1969 yılında açılabilir. Mimarı Hayati Tabanlıoğlu ( 1927-1994)’dur. O zaman düşünülen adı ise “ İstanbul Kültür Sarayı.” Adı üzerinden o zamanda tartışmalar olur, Muhsin Ertuğrul (1892-1979) Cumhuriyet gazetesinde ki yazısında “Kültür” ve “Saray” kelimelerinden yakınarak, binanın yerli bir temsil ile değilde “Aida” Operası ile açılmasını eleştirir.
Ve: ““Neden Saray? Hangi çağda yaşıyoruz? Padişah sarayı, sultan sarayı, vezir sarayı, tekfur sarayı tarih sayfalarına geçmişken, niye yeniden Saray?... Böyle yerlerin adı, yamalı pantolonumu ve yarı boş midemi ürkütmemeli. Biraz daha kendimize uygun, alçakgönüllü bir ad aramalıydık!..” der. Fakat isim tartışmaları devam ederken, 27 Kasım 1970 tarihinde “ Cadı Kazanı” adlı temsilin sırasında çıkan yangın ile bina harap olur.
Olayın üzerinden 2 gün geçer ve Nadir Nadi : “Yangın Var!” adlı başyazısına “Kanalizasyonu olmayan bir şehrin opera binası nesine gerek.” diye başlar ve :
“Bir yapı yanar, kazadır, olur böyle şeyler deyip geçemeyiz. Bu laçka halimizden kurtulmadıkça yarın Topkapı Sarayı da, Dolmabahçe ve Beylerbeyi sarayları da, müzelerimiz de birer birer yanıp kül olabilirler. ...
Kültürsüz bir düzenin ortasına kondurulan bir Kültür Sarayı, yansa da yanmasa da pek o kadar büyük bir anlam taşımaz diyoruz biz. ...
Opera yanmış. Evet, acı şey. Ama toplumu için için temelinden kavramaya başlayan asıl tehlikeli yangını ne zaman göreceğiz? ...
Bir avuç çıkarcının keyfi uğruna bu çağdışı yaşantıyı böyle sittin sene sürdürmemize imkân yoktur. Ateş bacayı sardığı gün iş işten geçmiş olacaktır.” Bu yazı üzerine dönemin aydınları, sanatçıları bir bildiri yayımlarlar.
Halk yoksulken, onların paralarıyla binanın onarılmasına karşı çıkan aydınlar, bir kampanya açılması çağrısında bulunur. Yangının ardından, çatısı çöken, büyük ölçüde kullanılamaz hale gelen yapı yeniden mimar Hayati Tabanlıoğlu’na teslim edilir. Yangına ilişkin soruşturma sıkıyönetim tarafından uzun süre devam ettiyse de, kimse ceza almaz.
CUMHURİYET DEVRİNDE SARAY KURULMAZ
7 Kasım 1971 tarihinde bu kez dönemin Kültür Bakanı Talât Sait Halman, onarım halindeki binayı gezer ve, 1973 yılı Cumhuriyet Bayramı’nda yeniden açılacağını müjdeleyerek bir duyuru yapar: “Cumhuriyet devrinde saray kurulmaz; bu, imparatorluk devrindeydi. Bu bakımdan binaya ‘Atatürk Kültür Merkezi’ adı verilmiştir.” Kendisi 1973 yılını söylerse de ancak 6-18 Ekim 1978 yılında açılabilir. Açılış etkinliklerinin bazıları ise Hikmet Şimşek yönetimindeki orkestranın seslendirdiği Yunus Emre Oratoryosu, Othello temsili, “Al Yazmalım” film gösterimi, İdil Biret resitali, Ruhi Su konseri ve heykelden karikatüre çeşitli sergilerdir.
Atatürk Kültür Merkezi, yıllarca parlak bir dönem yaşar. Dünyaca ünlü sanatçılar konserler verir, bale ve opera temsilleri düzenlenir, tiyatro oyunları sahnelenir ve düzenli olarak film gösterimleri yapılır. Ayrıca merkez konferansların, tartışmaların da ev sahibi olur. Uygun fiyatla birçok insanı sanatla buluşturan, aylar öncesinden uzun kuyruklar, bilet yarışlarının, sürüp giden kalabalıklarını ağırlar Atatürk Kültür Merkezi.
Tarihler 1 Kasım 1999’ u gösterdiğinde, İstanbul 2 No’lu Koruma Kurulu, Atatürk Kültür Merkezi’ni 1. Derece Kentsel SİT Alanı”nın parçası, “1. Grup Tescilli Kültür Varlığı” olarak onayları. Böylece yapı, koruma altına alınmış olur.
Ancak, 2005 yılında dönemin Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, binanın ömrünü tamamlandığını söyler ve yıkılmasını önerir. Bu öneri yoğun muhalefetle karşılaşır ve yıkım başlamaz. Fakat yapı kurtarılamaz. 31 Mayıs 2008’de de, bilindiği üzere, Atatürk Kültür Merkezi’ndeki etkinliklere Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından son verilir. Son oyun, Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında sahnelenen Danimarka yapımı “Operation: Orfeo” adlı eseridir.
“Bir yapı yanar, kazadır, olur böyle şeyler deyip geçemeyiz. Bu laçka halimizden kurtulmadıkça yarın Topkapı Sarayı da, Dolmabahçe ve Beylerbeyi sarayları da, müzelerimiz de birer birer yanıp kül olabilirler. ...
Kültürsüz bir düzenin ortasına kondurulan bir Kültür Sarayı, yansa da yanmasa da pek o kadar büyük bir anlam taşımaz diyoruz biz. ...
Opera yanmış. Evet, acı şey. Ama toplumu için için temelinden kavramaya başlayan asıl tehlikeli yangını ne zaman göreceğiz? ...
Bir avuç çıkarcının keyfi uğruna bu çağdışı yaşantıyı böyle sittin sene sürdürmemize imkân yoktur. Ateş bacayı sardığı gün iş işten geçmiş olacaktır.” Bu yazı üzerine dönemin aydınları, sanatçıları bir bildiri yayımlarlar.
Halk yoksulken, onların paralarıyla binanın onarılmasına karşı çıkan aydınlar, bir kampanya açılması çağrısında bulunur. Yangının ardından, çatısı çöken, büyük ölçüde kullanılamaz hale gelen yapı yeniden mimar Hayati Tabanlıoğlu’na teslim edilir. Yangına ilişkin soruşturma sıkıyönetim tarafından uzun süre devam ettiyse de, kimse ceza almaz.
CUMHURİYET DEVRİNDE SARAY KURULMAZ
7 Kasım 1971 tarihinde bu kez dönemin Kültür Bakanı Talât Sait Halman, onarım halindeki binayı gezer ve, 1973 yılı Cumhuriyet Bayramı’nda yeniden açılacağını müjdeleyerek bir duyuru yapar: “Cumhuriyet devrinde saray kurulmaz; bu, imparatorluk devrindeydi. Bu bakımdan binaya ‘Atatürk Kültür Merkezi’ adı verilmiştir.” Kendisi 1973 yılını söyler ancak 6-18 Ekim 1978 yılında açılabilir. Açılış etkinliklerinin bazıları ise Hikmet Şimşek yönetimindeki orkestranın seslendirdiği Yunus Emre Oratoryosu, Othello temsili, “Al Yazmalım” film gösterimi, İdil Biret resitali, Ruhi Su konseri ve heykelden karikatüre çeşitli sergilerdir.
GEZİ OLAYLARI
2013 Mayıs ayının son günlerinde ise Gezi Direnişi başlar. Atatürk Kültür Merkezi, direniş sırasında, ön cephesine asılan afişler nedeniyle Gezi Direnişi’nin simgelerinden biri haline geldi. Bu sırada, ardı ardına direnişle ilgili açıklamalar yapan dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, 6 Haziran 2013’te “AKM inşallah yıkılacak” çıkışını yaptı. Bu günlerde, Barok tarzı bir opera binasının yapılması da gündeme gelmişti.
Gezi Direnişi sonrasında merkez bir yılı aşkın bir süre polis karakolu olarak kullanılır sonrasında Mimarlar Odası, Nisan 2014’te binanın karakol olarak kullanılmasına karşı suç duyurusunda bulunur. Davada, Ekim 2014'te kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilir. Bu arada binanın içinden sızdırılan fotoğraflar yıkımı çırılçıplak gözler önüne sererken, tartışmalar başlar, eylemler yapılır. Sonrasında yapı reklam panosu gibi kullanılmaya başlar.
Son olarak Adrian Smith & Gordon Gill Mimarlık firmasının internet sayfasında AKM’nin yerine yapılmak üzere hazırlanmış “İstanbul Kültür Merkezi” adıyla bir mimari proje yayımlandı ve dün etrafı çevrilen ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ, 13 Şubat 2018 tarihi ile yıkımına başlandı.
AKM
Geçtiğimiz günlerde yıkımı başlayan yapıya; oda tiyatrosu, çocuk sineması, sanat galerisi, otopark, dekor depoları, sahne ve yönetim blokları ve teknik hacimler eklenerek, yapının bir kültür merkezine dönüşmesi sağlanmıştır. Yapının ön cephesine, döneme uygun bir görünüm kazandırmak amacıyla yeni bir blok eklenmiştir ve mevcut sahnede iyileştirmeler yapılmıştır.
Hayati Tabanlıoğlu, Atatürk Kültür Merkezi’nde bulunan mevcut büyük salona iki yeni balkon eklemiştir. Böylece büyük salon, parter kısmında 892, birinci balkonda 230 ve ikinci balkonda 195 seyirciye evsahipliği yapabilmektedir. Yeni eklenen balkonlarda ve parter kısmında zemin kademelendirilerek seyircilerin sahneyi olabildiğince iyi görebilmesi amaçlanmıştır. Büyük salonun sahnesi, çok amaçlı kullanıma uygun olarak tasarlanmıştır. Ön sahnenin yan duvarları ve yatay podyumları hareketlidir. Bu sayede, sahnenin genişliği 12 metre ile 17.2 metre arasında değişebilmektedir. Böylece büyük salon; opera, tiyatro, müzikal, konser ve küçük temsiller gibi değişik performans sanatlarının sergilenebileceği çok işlevli bir sahne özelliği kazanmıştır.
KONSER SALONU
Atatürk Kültür Merkezi’nin konser salonu, büyük salonun altında bulunmaktadır. Konser salonuna giriş, AKM’nin ana girişlerinden konser salonu fuayesine inilerek sağlanmaktadır. 530 kişilik oturma ve 200 kişilik ayakta durma yeri olan konser salonu toplam 730 kişiliktir. Salonun podyumu 110 metre kare genişliğindedir. Konser salonunun ve fuayesinin tavan ve duvarları, meşe ağacı ile kaplanmıştır. İç mekanlardaki meşe kaplama ve tavandaki ışıklandırma, yapıya görsel bir devamlılık kazandırmaktadır.
ODA TİYATROSU
300 kişi kapasiteye sahip oda tiyatrosu, konser salonu ve çocuk sineması ile aynı katta bulunmaktadır. Oda tiyatrosunun ayrı bir girişi, fuayesi ve kulisi vardır. Sahne, seyirci salonu ve fuayeler, konser salonunda olduğu gibi mekansal bir devamlılık göstermektedir.
ÇOCUK TİYATROSU
Çocuk tiyatrosunun da ayrı bir girişi ve fuayesi vardır. Toplam 294 kişi kapasiteli bu salon, kukla, karagöz ve film gösterileri yapılmak üzere tasarlanmıştır. Çocuk tiyatrosunun içinde kullanılan ışıklandırma elemanları ve renkler mekanın fonksiyonuna uygun olarak seçilmiştir.
SANAT GALERİSİ
Atatürk Kültür Merkezi, toplam 1000 metre kareyi bulan büyük bir sanat galerisini içinde bulundurmaktadır. Yapının Taksim meydanı ve güneye bakan kısımlarında iki bölümde oluşan bu galeri alanlarına, diğer ünitelerden bağımsız olarak Taksim meydanından asansörler ve merdivenler ile ulaşılabilmekte.
Yuvarlak Merdiven
AKM’nin ana giriş holünde, 7 metre dış çapa sahip yuvarlak bir merdiven bulunuyor. Merdivenin her bir basamağı, çelik halatlar ile tavana asılmış şekilde taşınmaktadır. Merdivenlerin çelik basamakları paslanmaz çelik ile kaplanmıştır. Merdivenin ortasından yere doğru inen, cam kürelerden oluşan düşey bir ışıklandırma elemanı geçmektedir.
Dünya değişiyor ve gelişiyor. Şu an da mevcut olandan daha da iyisi yapılacak ise ne güzel. Sanat, kültür ve aydınlanma adına elbette seviniriz.
Ancak Cumhuriyet değerleri üzerinden bambaşka yollar aranıyorsa, benim İl bazında henüz 14-15 yaşlarında, TDK’nın gelecek vaat eden kalem olarak onurlandırdığı o muhteşem ışıklı büyük salon içerisinde rüyalarım da kaybolmasın. Tıpkı diğer sanat düşkünü insanlarımız gibi.
DEĞER
Benim için değerlidir, çünkü bir tarihitir herşeyden önce ancak benim yaşamımda da özel bir tarihtir. Bir yandan tiyatro yapıp, bir yandan şiir yarışmasında İstanbul 2. olduğum lise çağlarımda; Müdür Muavinin ancak ödül alacağım gün! Daha önceden İstanbul Fatih İlçesi 1. ardından, bu derece ve başarıyı o gün söylemesi ! ve bir memur kızı olarak harçlığım olmadan okula gidişim çok olmuştur. Ancak cebimden çıkan tesadüf, son otobüs bileti ile son 1.5 saat kala dersi ve provayı keserek, otobüsle gitmem ve cebimde tek kuruş olmadan Taksim’ den, KocaMustafaPaşa’ ya… evime yürüyerek, ağlayarak ama ödülüm ile döndüğüm dönüm noktasıdır. Belki de hayatı anlamaya çalıştığım, kırık dökük zamanlar… O muhteşem salonun içerisinde ki, diğer okulların öğrencileri beraber geldikleri öğretmenlerine sarılırken, bu sonsuz anın kutsiyetinde birbirlerini destekleyip, okullar arkadaşlarınıda getirdikleri için; alkışlarken içerisinde başarılı arkadaşlarının ismi okunduğunda o sahneye nasıl mutlu çıktıklarında, aynı zamanda onlar adına da gururlanırken, daha da büyüyen kocaman bir sahne ve kocaman hayallerim benim…Ve aynı zamanda, neden bir öğretmen bir öğrenciye bunu yapar ki? Diye sorguladığım ama ne terbiyemi ne saygımı bozmadığım, öğretmen mesleğine sığınmış kimlikleri anlamaya çalışmam.
Demem o ki bürokrat, eğitmen, öğretmen ya da söz sahibi konumdaki kişiler, eğer belli bir donanımda değiller ise insanlarda ve toplumda yarattıkları yaralar kapanmıyor… İşte böyle sürüncemede kalan, süreç içerisinde kendi kendisini yok edebilen ( bu olay ardından gelen TDK’ nın “gelecek vaad eden yazar” olarak başarılar dileğini çöpe atmıştım) ancak tek artısı mücadeleci insanlar kazandırıyor. Yoksa biz alışığız; Emek Sinemasını, İnci Pastenesini daha neleri neleri gözyaşları içinde uğurladık. Çünkü onlar bizim değerlerimiz, tarihimiz ve yaşanmışlıklarımız ile elbette tarihe korunarak bırakılması gereken miraslarımızdı. Biz kaldık bir tek. Bir tek yürek işte!
Sanatın, Kültürün ve Gerçeğin… yalın olduğu bir dünya için…
Emel Seçen
FACEBOOK YORUMLAR