Annelik kutsaldır, malum kanatsız meleğin günü bugün. Doğurganlık, üretme dişilde ve dünya bunun üzerine kurgulu.
O yüzden kadın baş tacı denir ama hakkı hiçbir zaman teslim edilmemiştir; çünkü korkulmuştur. Eril olan gücün doğası gereği hep kendinde olmasını ister, bilir ki kendinden başka savaşçı yoktur.
Oysa en basit olarak Amazonlar, dünya coğrafyası üzerinde üreten, üretmekten vazgeçmeyen kaynağı kendi yaradılışında saklı varlık; KADIN.
Anne olmak için doğurmak eylemi kadar içinde şefkat, merhamet koruma, empati ve koşulsuz sevgiyi doğasında bulunduran ve bir kadın olarak dünyaya gelmiş canlı, kaynağının bilincinde ise anadır.
Toprak gibi… Ateşi söndürür, suya karışır çömlek olur, havaya karışır toz. İşin temeli topraktır, tıpkı vatan gibi.
Öyle severiz biz Anamızı, vatanımız gibi.
Analarının kıymetini en çok bilenler esirgeme kurumu ve yatılı okulda okumak durumunda kalmış çocuklardır. Bir aile sofrasında oturup birlikte yemek yemenin mutluluğunun kıymetini çok iyi bilirler.
Bazen kız kardeş ana, bazen teyze anne yarısıdır. Ola ki baba bir kez daha evlenirse Anadolu’da “analık” derler, kolay kolay sindirilecek bir duygu değildir ama o şefkat, merhamet ve de sevgi tohumu yeşerirse yakınlık büyür.
Ana olmak her şeyi örtmek demektir. Ağladığını bilmezler, acını görmezler sürekli yapa zekâya bağlı robot misali vermek, farzdır! Dur, duraksız.
Ve elbette bunun bir hakkı vardır, tüm haklar gibi.
Çocuklara tecavüz edildiği, genç kızların öldürüldüğü, kadınların şiddet gördüğü, hayvanlara zulüm edildiğinde üstelikte onlarında bir ailesi ve annesi olduğu bilinerek, üstüne cezasız kalınca hakkı kim bilecektir?
Yakın tarihimize dönersek Cumartesi anneleri, biraz daha geri gidersek “Mukaddes Anne” yani Deniz Gezmiş’ in annesi.
Tüm Deniz Gezmiş arkadaşlarını ve annelerini, bu örnek üzerinden devam ederek gideceğim. Ben cenaze törenindeydim, sanki Deniz de oradaydı, evet oradaydı.
Bir anne tam 42 yıl gül kokulu yavrusunun kahrını çekmiş, her gün ölmüş ve o öğretmen anne infaz gerçekleştikten sonra bir daha konuşmamıştır. Konuşamamış, konuşmaları az olmuştur. Gördüğü dikiş ipi dâhil bütün iplerden nefret etmiştir. Hep içinde o analık duygusu ile “acaba canı yanmış mıdır?” diye geçirmiş, infaz sonrası 50 dakikadan fazla nabzının altığını söylemişler midir? Bilmiyorum ama uzun bir süre sonra ilk kez radyoda şu türküyü duyunca mırıldanmıştır:
“Yüce dağ başında yanar bir ışık
Düşmüşüm derdine olmuşum âşık
Al buğday benizli zülfü dolaşık
Dividim kalemim yazarım
Öyle bir yavrunun derdi var bende”
“Öyle bir yavrunun derdi var bende” der, sonra tekrar konuşmaya başlar.
Kadınlarımızın, analarımızın suskunlukları konuştuklarından çok.
Görevleri boylarını aşmış, onlar şimdilerde yaşam savaşı, ekmek derdinde iken bir ananın ızdırabına dokunamayacak kadar empatiden duygudan yoksun olanların doğru hamle yapması beklenebilir mi?
Annesi olan olmayan, genelde ona yakın yavuklu bulur. Anaçlık her kadında olmadığı gibi her evlatta bir değildir. Evlat var, evlat var!
Elbette hiçbir anne doğarken karakterini veremiyor evladına ama anasının cenazesine gidemeyen, tek aşkı vatan olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk, toplasan ne kadar vakit geçirmiştir o en çok sevdiği kadın ile?
Ve en ağır sözleri bu anaya sarf eden zihniyet, oldukça dinine bağlı, altı çocuk doğurmuş dördünü ve kocasını kaybetmiş, aklı sürekli tek oğlunun başına bir şey gelecek korkusu ile dolup taşan, yerinden yurdundan olup, göç etmek zorunda kalan, 1919 ‘da sarayı dinlemeyip geri dönmeyen Samsun’da Kurtuluş Mücadelesini başlatan oğluna idam kararı çıkarılınca, hastalanıp ardından felç olan ve son vasiyeti vefatından sonra araştırmalar sonucu tespit ettiği, Darülşafaka’ya bir miktar bağışta bulunup, her Kadir Gecesi okutulmak şartı koşan, bir “Ana Zübeyde Hanım”
Bu insanlar güzel ve yürekli insanlardı. Tıpkı şu zor koşullarda intihar eden kadın, erkek, müzisyen, ev kadını, kıraathaneci, işletmeci, işsiz gibi. Ve hepsinin bir anası vardı.
Şimdi tüm bunların hakkını kim ve ne şekilde ödeyecek?
Koruma altında küçücük bir çocuğu rencide edip bütün gelecek 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramlarından nefret edecek duruma düşüren zihniyetler, bunun vebalinin altından ne şekilde kalkacak?
Analık hakkı kolay ödenen bir şey mi?
O yüzden mi? Ancak en ağır bir durumda onların ağzından “Bak, analık hakkımı helal etmem!” çıkar.
Durum en ağır durumdur.
Ve kimse, evlatlar, canlar bu kadar kolay ölmeye terk edilirken değil hak, helal etmek, her gün başka dua ediyor.
Anaların duası kabul olur, mübarek kadir gecesi bilesiniz!
Anne olmuş, olamamış.
Önce vatanını ANA bilmiş!
Bir kuzuya sahip çıkıp, analık yapmış.
Bir canlıyı kurtamış
Bir organını bağışlamış.
Şehit anaları.
Yetimler, öksüzler, kimsesizler.
Onların başını okşayan o yürekli eller…
Anacığını hiç görememiş.
Anancığını yeni ve geçmişte kaybetmiş.
Anası olmasa da en yakınından bu duyguyu tatmış ve tattırmış olanların “Anneler Günü” kutlu olsun!
Doğa Ananın tepesini attırmadan, sevginin prim yaptığı günleri görmek ve yaşamak ümidi ile!
ANALARIMIZ, KADINLARIMIZ İYİ Kİ VARSINIZ!
EMEL SEÇEN, 8 Mayıs 2021, İstanbul
FACEBOOK YORUMLAR