Emel SEÇEN

Emel SEÇEN

360 Derece İstanbul
[email protected]

AGOP AMCA

13 Şubat 2018 - 14:28

Bana göre de “Kolsuz Agop” du ancak o herşeyden önce babamın arkadaşıydı. Babamın arkadaşı çok olurdu da böyle sevdiği, muhakkak arayıp arada hatırını sorduğu sırf “Merhaba!  diyeyim istedim. Herşey yolunda mı? “ dediği özel insanlardan biriydi.

Hal böyle olunca gözlerini Kocamustafapaşa da açıp, Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde ilk seslerini verenler için durum bambaşka tabii… Bu günle bakmamak lazım, o günün şartlarında muazzam işler becerebilme yetisine sahip çok güzel insanlardan, hayatlardan ve emeklerden bahsediyorum.

Yana yakıla “değerler…değerlerimiz…” diye kıvranıp durduğumuzda , canı yananlar durumu idrak edebilenler ve gerçek yaşamın tadına bir nebze vakıf olabilenler için bu sözlerim. Yoksa hayat lay lay lom, hem de tükete tükete, kimseleri iplemeden geçip gidiyor zaten. Peki, biz nasıl insanız? Ve nasıl insan kalabiliriz? Mesele bu. Kim bilir? Belki yaşadıklarımızdan, bize verilen değerlerin kıymetini sere serpe anlatarak ve yaşatarak…

ÇOCUK VE GENÇ KIZ GÖZLERİMDE PROF.DR AGOP KOTOĞYAN

Saçları kendisi gibi hareket halinde, masa da kolonya şişesi,  Cerrahpaşa Tıp Fakültesinin koridorlarında ki seslere algısını odaklamış ama bir yandan da gelenleri dinleyen, vakti varsa ki çok çok nadir çay ikram edebilen ama hepsinden öte sevecen ve baktığı zaman nokta atış ile müdaheleyi koyan bir göz o. Hem hastası, hem sadece babamın deyimi ile “ benim iki numara deyip, elini öpebildiğim bir küçük kız çocuğuydum ve genç kızdım zamanın bir diliminde.”

41 yıl hizmet etti, Cerrahpaşa Tıp Fakültesine. Çoğu kişi bilmez onun her yerde “Ben doğma büyüme Paşa’lıyım” deyişini. Çünkü  ananem, dedem, babaannem,tüm akrabalarım ve annem  ile babam kadar çok çok eski Kocamustafapaşa’lıdır o. Üstelikde Cerrahpaşa Hastanesinde doğmuştur. Hasta Fenerbahçelidir.  Ve yoksuldurlar.  Savaştan çıkmış ülkenin gençecik çocukları ekmeği karne ile alır, şekeri – eti ayda bir belki görüyorlardır. Okurken, çalışmak zorundadırlar.Her koldan babamla da örtüşürler anlayacağınız. Ama en çok ortak noktaları insanlıklarıdır, evrensel bakış açılarıdır bana göre.  

Eskiden Samatya’dan Beyazıt’a kadar Tranvaylar varmış, olay orada başlar. Çünkü onları biraraya getiren okul kitaplarının yere düşmesi , tıpkı hani aşk filmlerinin geçmişte vazgeçilmez sahnesi vardır ya. Onlar gibi düşünün… Kimseden asla yardım kabul etmeyen geleceğin, İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Deri Hastalıkları ve Frengi Kürsüsü  Ana Bilim Dalı Başkanı ve dünyaca üne sahip olacak ama asla yaşadığı, büyüdüğü toprağı ve ona kucak açan vatanınından vazgeçmeyecek Agop Kotoğyan, Hukuk Fakültesi öğrencisi ve sonranın Emniyet Mensubu olup Asayişi sağlayacak Paşa’lı Orhan’ın elini ve yüreğini  kabul eder. Güzel insanların yüreklerinin attığı, attıkları her yere ışık saçtıkları günlerdir bu günler…

Gümüş Atölyesinde çalışırken kolunu prese kaptıran ve doktorların “yaşamaz” dedikleri Agop, günlerce komada kaldıktan sonra gözlerini açtığı yer,  hayatının da dönüm noktası olan Cerrahpaşa Tıp Fakültesidir. Çok sevdiği basektbolu tek kolu olduğu için oynayamaz ancak oynayamazsın dedikleri halde futbol oynar. Hatta Samatya Gençler Kulubünün takımına girer.

1957 yılında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesini kazanır, 1963 yılında okul birincisi olarak tamamlar.Ve o kadar vefalıdır ki : “Bir zamanlar beni kurtardı bu hastane, şimdi nöbet sırası bende” der ve göreve başlar. 1964 yılında Cerrahpaşa Tıp Fakültesinin Başasistanıdır. Aynı zamanda Cerrahpaşa Tıp Fakültesinin futbol takımınında da yerini alır. 1969 yılında üniversite tarafından Almanya’ya gönderilir. Sadece sol elini kullanmak zorunda olduğu için portakallara şırınga yapmaya çalışan, dikişler içinse evde ne bulursa alıp dikmeye çalışarak pratik yapar Dr. Agop Kotoğyan. Doçentlik ardından 1979 yılında Profesör olur. 4 Ay içerisinde tamamen kendi çabasıyla Almanca öğrendiği gibi ardından Fransızca ve İngilizce dilini de bilgisine katar.

1975 yılında eşi Suzan Hanım ile evlenir ve burada da kendi karakterini tümüyle sergiler:

İki kişiye teşekkür etmiyorum: Biri beni bu yolun başına kadar getiren anam, diğeri beni şu kürsüye kadar çıkaran eşim Suzan. Teşekkür etmiyorum değil, aslında edemiyorum. Çünkü onlara her şeyimi borçluyum.”

32 yıl Öğretim Üyesi olarak,  41 yılını Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde geçirir. Mimar oğlunun tasarladığı Osmanbey’ de ki kliniğinde şifa dağıtmaya devam eder, bu arada üyesi olduğu Türk Dermatoloji Derneği, İmmünoloji Derneği, Kanser Derneği, Uluslararası Tropikal Dermatoloji Derneği, Uluslararası Pediyatrik Dermatoloji Derneği, Dünya Tıp Birliği, Alman Dermatoloji Derneği, Amerikan Kriyoşirürji Derneği. gibi derneklerin kongrelerine, uluslararası ve ulusal kongrelere, sempozyumlara ve seminerlere başkanlık eder, düzenli olarak katılır.  Meslektaşlarıyla birlikte 6 kitap hazırlar. Prof. Dr. Agop Kotoğyan 500’ün üzerinde uluslararası ve ulusal tıbbi yayınlarda bilimsel makalesi bulunmakta; yayınlarının daha çok deri ve zührevi hastalıkları, deri kanseri, malign melanom, immünoloji, kriyoterapi gibi konulardır.

Benim hayatımın bir dönemimden de Agop Amca, değerli Prof.Dr.Agop Kotoğyan geçti. Ben onu bizzat tanıdığım kadarı ile bana yansıttığı ve onun bakışı ile sonsuzlukta anacağım şu güzel sözleri ile tüm yüreğime kazıdıklarım gibi hatırlayacağım:

Birçok ülkeden teklif alır, haliyle çok başarılıdır.  Amerika, Almanya, Fransa, Kanada gibi ve kendisine “ Burada kal, kürsünün başına geç ” derler. O, bunların hepsini elinin tersiyle geri çevirir. “Ermeni olduğun için dedeni, fukara olduğun için kolunu kaybettiğin o ülkede ne işin var’”denir. O gülüp geçer…

Evet doğrudur:  Ülkemde çok acı çektim. Sefaletin dibinde yaşadım. Doğrudur: Dedemi, çocukluğumu, kolumu kaybettim. Ama yolumu kaybetmedim. Bu ülkede yaşayan milyonlarca insandan hiçbir zaman farklı olmadığımı düşündüm. Bu topraklarda yaşayan tüm insanları kardeşim olarak benimsedim. Bir ülkeyi sevmek demek, bu topraklarda geçirdiğin güzel ve iyi günleri sevmek demek değildir. İyi günde ve kötü günde burada olmak, vatanın yanında kalmak demektir yurt sevgisi. Boş başak dik, dolu başak ise eğiktir, derler. Ben hep eğik gezdim şu dünyada. Kibirden nefret ettim. Boş başaklar gibi diklenmedim, caka satmadım, her şeyi biliyorum demedim. Burnumun dikine gitmedim, bilginin ve bilimin ipine sarıldım. İşimi şansa bırakmadım. Çünkü, çok çalıştım ve boşluk bırakmadım.”

Sanırım yeterli…

Işıklar içinde kal Agop Amca.
 

Emel Seçen

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum