Emel SEÇEN

Emel SEÇEN

360 Derece İstanbul
[email protected]

1938

12 Temmuz 2020 - 15:54 - Güncelleme: 12 Temmuz 2020 - 16:35

Güzel İstanbul’umun güzel anları.
Hani deriz, yaşam kısa zaman dilimlerinden ilmek ilmek örülmüş anlar bütünü. Ve bazen bilinmedik bir an, alıyor bizi farklı diyarlara kondurabiliyor.
 
Bazen bir gözyaşı, bazen de minik bir tebessüm ile yeniden hayata, teşekkür ediyoruz.
Küba, denince aklımıza ideal,  özgürlük, dans, müzik ve en çok da retro arabalar gelir.
1950'li yıllar, beni de etkilemiştir.
Küba 'ya gidip de o muhteşem arabalar ile fotoğraf çektirmeyen neredeyse yoktur.

Yer, İstanbul.
Bir benzin istasyonunda, gözbebeği duruyor. Sahibi müsaade etmiş, ben de durur muyum hiç.
Sanırım en son üç ya da dört yıl kadar önce değerli müzik insanımız Okay Temiz'in, 1951 model traktörüne, Galata' da ki müzik evinin sokağında katılan basın mensupları ile binip, bayram turu yapmıştık. Resmen bir çocuk mutluluğu vardı içimizde.
Dünyanın değişen düzeninde önümde bir asil araç duruyor. Öyle hemen atlanmaz ki. "Hadi binsenize “diyor, birileri.
 
"Bir dakika diyorum, bu neler görmüş!"
 
Önce bir dokunayım, seveyim. Biraz susayım da o söylesin. Örgü ile kaplanmış direksiyonundaki ilmiklere bakıyorum. Sonra hemen sağ üstte duran minik kolonya şişesi. Hani eskiden esansçılar vardı. Tahta tepsi şeklinde tezgâhlarında kolonya satarlardı. Bildiniz, evet o minik her bir şişesi birbirinden farklı kolonyalardan. Içi tertemiz, hüzün kadar mutlulukta görmüş. Dış rengi hayatın asalet ve karanlık yüzü siyaha, ateş koyarak kırmızı ile can vermiş. Ağır bir araba, asaleti duruşundan belli. Böyle oturunca tüy gibi hafif ve bir yandan da anlaşılmaz şekilde dik tutuyor sizi. Şimdi ki araçlar gibi içine gömülmüyorsunuz. Yani bir sinema izler gibi değil araba kullanmanın sorumluluğunu hissettiriyor. Arkaya yasalanınca da var olduğunuzu haykırıyor. Artık asfalt, yol, cadde her ne varsa artık bir bütünsünüz.

Sen, neler gördün diyorum. Dokunmadan, kıyamadan, dikiz aynasına da göz kırparak soruyorum yeniden.
Yıl, 1938
Cumhuriyetin ilân edildiğini görmüş. Modern Türkiye 'nin savaştan çıkan yoksul yollarından,  yeni asfalt, yeni fabrika, yeni yeni ne varsa her şeye tanıklık etmiş.
Anlatıyor, usulca bana. Fazla vaktimiz yok. O kadar şeyi kendisi ile müsemma ve tarihi bir mütemmim cüz-ü.
    Müsaade istiyorum.
1938, zamanın durduğu an. Sonsuzluğun emaneti.
Bazen bir an, birçok şeyi sunar.
Hayat, yolculuk.
Uzun sanılan ancak kısacık. Kısacık zamanda nitelikli olanın peşinde gaza basmak. Yolculukta kimi zaman otobüs,  kimi zaman kayık, çoğu zaman yaya geçilen hayatlar...
Sürekli dikiz aynasına bakarsak, önümüzü göremeyiz. Arada bakıp kontrol etmek lâzım.
Değerler gibi...

Araç, varlığı ile bir bütün. 1938'den beri hâlâ yepyeni. Hâlâ parlıyor. Motoru, aksamı, tüm yedek parçaları ile başlı başına özel. Haliyle içine aldıkları da onun kadar.
 İnsan da kazanımların olgusu kadar yaşam alanında.
 İstemeden, kimseyi indirmiyor. Birden kapıyı açıp, inmeye kalkarsan. İçindeki herşey hasar görür. Ani frenle araçta. O yüzden yollar kadar yoldaşlıkta önemlidir.
Dikiz aynasına göz kırpıp, önümüze bakmayı bilmek.
Biriktirdiklerimizle erzakımız hazır.

Yollar da...
Şarkı da ki gibi:
Yolun taşlısı da var ama
Aydınlık yollar...da var.
Teşekkürler, pazar günüme ve ruhuma güzellik katan 1938.

EMEL SEÇEN 12 Temmuz 2020, İstanbul

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 1 Yorum
  • Ayten Tandoğan
    4 yıl önce
    Eski yıllara ait şık, muhteşem görünümlü arabaların günümüze kadar hala yeniymiş gibi gelmesi ne hoş; onları hatırlamamızı sağladığın için teşekkürler!