“Faşizm son kalıntısına kadar ortadan kaldırılmadıkça barış ve demokrasi olmayacaktır. Halkı en rüşvetçi en satılık unsurların en kötü sömürüsüne teslim eder. Fakat halkın karşısına dürüst ve satın alınmaz bir hükumet istemiyle çıkar.” Georgi Dimitrov
Maalesef Bugün yine 12 Eylül Faşizminin 45. yıldönümü gelip çattı. Ama daha beteriyle kahroluyoruz…
Dimitrov’un dediği gibi faşizmin son kırıntılarını hatta izlerini bile temizlemediğimiz sürece barış ve demokrasi ülkemize zor gelecektir...
Günümüzde “12 Eylül Faşizminin” bırakın kırıntısını temizlemeyi, tam tersine rüzgarı bile kuvvetli esmektedir…
12 Eylül öncesi toplumsal, siyasal ve ekonomik olguları şöyle bir gözden geçirirsek, “Faşist Askeri Darbeyi” anlamamız daha kolay olur…
Böylece belleğimizi yenileyip, bu zulmü sonsuza kadar aklımızdan çıkarmadan, umarım daha beterini defederiz…
Daha öncede yazılarımda belirttiğim gibi her darbe aynı zamanda bir EKONOMİK GERÇEĞİ anlatır…
Sivas, Çorum, Maraş toplumsal olayları gelen faşizmin ayak sesleri idi…
Bizler bu gerçekleri görsek de geniş yığınlara anlatamadık. Daha doğrusu anlattırmadılar...
Toplum adeta ikiye yarılmış, hergün kan gövdeyi götürüyordu. Bugün de aynı provalar yapılıyor..
Siyasal çatışmalar toplumsal uzlaşmanın gerçekleşmesi önündeki en büyük engeldi…
Ancak 12 Eylül'e giden yolda en belirleyici olan baş çelişki “Ekonomik Kriz” idi...
Bunun için ekonomide makas değişikliğine gereksinimleri vardı. Bunu adım adım sıkıca ördüler...
24 Ocak 1980 ekonomik kararları uygulanmaya başlanmıştı…
Bu kararların toplumsal ve siyasal karşılığının oluşturulması gerekiyordu…
Bu kararların en can alıcı noktası “Serbest Piyasa Ekonomisi ve Neoliberal Politikalar” idi…
Bu politikalar nelere karşı bir duruş oluşturuyordu?
*Emekçi sınıfların örgütlenmesine…
*Üniversitelerin demokratik eğitim isteğine…
*Halkın eğitim ve sağlıkta doğru yönlendirilmesine…
Kısaca topluma son derece dar gelebilecek ve soluk almasına engel olacak uygulamalardı…
Bu uygulamalar o günkü meclis sistemi ile yerine getirilmezdi…
Derhal planladıkları yaptırımları uygulamaya koydular…
*Meclisin feshi,
*Siyasi partilerin kapatılması,
*Toplumsal direncin kırılması,
*Örgütlenme özgürlüğünün engellenmesi,
*En önemlisi 1960 Anayasanın sağladığı özgürlüklerin tırpanlanması ve yeni bir anayasa idi….
Maalesef bunları gözümüze baka baka başardılar…
Arkalarında dünyanın o günkü ve şu andaki değişmez efendisi ABD Emperyalizmi vardı…
Halkı adım adım bu gelişmeye hazırlamışlardı…
Toplumu “ILIMLI İSLAM” ile yönetmek temel amaçlarıydı. Bunu da maalesef sonuna kadar başardılar…
Doğu ve Güney Doğu'da yaşayan halk’a uçaklardan “Kuran Ayetleri Yazan Bildiriler”atarak, güya toplumsal birliği sağlamayı amaçlıyorlardı…
Ilımlı İslam ile toplumun siyasal yapısını ve dokusunu adım adım örerek, ülkemizin bugünkü karanlığa evrilmesini başardılar…
*Sağlık alınıp satılabilir bir meta halini aldı…
*Eğitim aynı şekilde paralı hale getirildi…
*Emekçilerin sendikal örgütlülüğü en aza indirildi...
*Üniversitelerin başına YÖK denen Yüksek Öğretim Kurumu bela edildi…
*Böylece üniversiteler zapturapt altına alındı…
Bunlardan daha önemlisi toplumun düşünmesine pranga vurularak adeta felç edildi…
Böylece itiraz eden toplum yerine her istenene boyun eğen, düşünce tembeli olan, herşeye evet diyen bir yapı oluşturuldu…
Daha yazılacak çok şey var. İçimiz dolu. Tarih elbette susmayacak. Yuh olsun bu güzelim ülkeyi soyanlara!…
Bugün Ana Muhalefet Partisini güç kullanarak yuvasını basanlar, yarın neler yapmaz ki…
Buna rağmen enseyi karartmamak, zulüme karşı örgütlü mücadele etmek ve direnmek, ülkemizi elbirliğiyle yoğun bakımdan çıkartmak hepimizin namus borcu olmalıdır…
Lütfen sorumluluk alıp, örgütlü mücadele edip, taşın altına elinizi koyun…
İçimiz yanıyor. Yuh olsun zulüme sessiz kalanlara…
Sözlerimi Mahzuni Şerif Ustamız ile bitireyim…
Bu Kadar Milletin Hakkın Alanlar
Onları Kandırıp Zevke Dalanlar
Diplomayla Olmaz Hakim Olanlar
Suçsuzun Başına Çöktüm İse Yuh…
Sevgilerimle…
Dr. Mustafa Torun
FACEBOOK YORUMLAR