Dr. Haşim AYDIN

Dr. Haşim AYDIN

[email protected]

İbret Alınsaydı Tekerrür mü Ederdi

07 Ağustos 2017 - 10:39

                                                                                         M .Akif Ersoy

  Çağdaş demokrasiler anayasal sistemi olan ve işleyişi açık rejimlerdir.Anayasal sistem yürüyen araç misali;Motor(Yasama),gaz(Yürütme),fren(Yargı) den ibaret komple bir düzenek misali. Demokrasisi kökleşmemiş bizim gibi ülkelerde iktidarlar motoru açılmış frensiz araç istemektedirler.Demokrasinin kalitesi yasama ve yargının etkinliğinden gelir.Hukuk devletinde demokrasinin fonksiyonu  kimin yöneteceği ile ilgilidir.Anayasalar da milli iradeye müracaatla onaylanarak kalıcı teminat altına alınmaktadır.Üstelik anayasa referandumları daha geniş uzlaşma ihtiyacından dolayı genel seçimlere göre daha yüksek kabulle milli iradeyi temsil etmektedir.Bu bakımdan yönetme yetkisini daha düşük oy oranıyla alan  partiler,iktidar erki kullanmada tam tersi, kendilerini  milli iradenin yegane temsilcisi olarak görmektedir ve bu durum mahsurlu bir anlayıştır.Köklü değişikler yapılmış olsa da  1982 Anayasa’sı darbeyle anılıyor olmaktan kurtulmalıdır.İzlenecek yol, yasama; değiştirinceye yada yeni bir anayasa yapıncaya kadar mevcut olana uymaktan geçer.Yok saymak toplumsal sözleşmeyi bozmak anlamına gelir ki bunun adı sivil darbedir.Yasama ve yargının göstermelik duruma sokulması her genel seçim sonrası seçim kazanan iktidarlarca rejimin temelleriyle oynama sonucu doğurabilecektir.Bu durum milli iradeyi çarpıtarak toplumu yıkıcı bir kaosa sürüklemek sonucunu doğurur.

           Fransa’da Le Pen,Avusturya’da Heider konuşmalarında Hitler’i övdükleri için seçildikleri halde kamuoyu destekli siyasi baskılar sonucu parlamentodan uzaklaştırılmışlardır.Kamu vicdanı ezici bir çoğunlukla bu durumu milli iradeye darbe olarak görmemiştir.Çünkü  demokraside açılan gediklerden girerek Avrupa’nın II.Dünya savaşında nasıl mahvedildiği hafızalardan silinmeyecek bir felakettir.

             Bizde Milli Görüş Hareketi Erbakan’ın liderliğinde anayasal düzene karşı;’’Çok hukukluluk’’(Osmanlı’nın parçalanma nedenlerinden),’’kürt sorununu din kardeşliği ile çözeceğiz’’(siyasi karşılığı din devleti)söylemi,iktidarı için, ‘’ kanlı mı olacak kansız mı’’(iç savaş kışkırtıcılığı) söylemiyle anayasayı temelinden sarsacak görüşlerini saklamamıştır.

    Sayın R.T.Erdoğan gömlek değiştirerek Milli Görüş’le yolunu ayırdığını açıklamış ama demokrasi ile bağdaşmayan önceki görüşleri için özeleştiri yapmadığı gibi sonrasında da görüşlerinden vaz geçmediği anlaşılmaktadır.Öncesinde;demokrasiyi istediği duraktan inebileceği trene benzetmişti.Sonrasında da; Laiklik için,’’kişi laik olmaz,devlet laik olur’’görüşüyle Erbakanvari çarpıtmayla kafasındakini unutmadan devleti işaret etmiştir.Laikliğe,hümanist düşünceyle tanışan insanın zihniyet devrimi sayesinde ulaşılabilir.En önce hümanist insan laikliğe inanır,’’O’’ nun devleti laik olur.Sayın Erdoğan’ın çok mahsurlu bir soyutlamayla yaptığı bu tanımdan,  FTÖ ve benzeri terör örgütlerinin durumdan vazife çıkarmalarının önü açılmış olur.Öyle ya kişi laikliğe inanmıyorsa devlet niçin laik olsun.Sayın Erdoğan retoriğinin merkezine siyasi islamın Mısır’da sembolü olmuş Rabia’yı koymuştur.Bir defa Rabia sembolü siyasal islam vurgusudur.Yani laiklik karşıtıdır.Tek millet,tek devlet,tek bayrak, tek vatan  vurgusuyla içi doldurulmakta.Tek millet vurgusu siyasal islam ideolojisinde müslüman milleti anlamında dır.’’Millet’’in bizde sosyolojik temeli din birliğidir.Osmanlı devleti, millet sistemi üzerine bina edilmiştir.Burada toplum din üzerinden ayrı milletlerden kompartımanlarla ayrıştırılmıştır.Müslüman milleti, hırıstiyan milleti,musevi milleti, v.b.Müslüman milleti dendiğinde imparatorluk içinde müslüman olan  farklı etnik unsurların birliğidir.Ulus devlet olan cumhuriyette;Türklük, farklı kökenden gelenlerin ortak adı yani milletin adı olarak teslim  edilmiş.Laiklik ilkesiylede  modern devletin  farklı din ve inançtan herkesin devleti olduğu benimsenmiştir.Modern Türk Devlet’i Osmanlı’nın son  150 yıllık çöküş yıllarının ardından feleğin çemberinden geçerek tarih laboratuarında şekillenmiştir.Bunu iki ayyaşın tercihi zannı gibi çirkin yanılgı,  halüsinasyon sahiplerinin kendi takıntılarıyla hesaplaşmayı göze almalarıyla düzeltebilecekleri bir durumdur.

                İnançlı bir hırıstiyan olan Erasmus;Dinin dışsal şeylerden çok içsel bir hareket olduğunu belirttikten sonra hümanizm dini hakkıyla anlamanın tek yoludur der.O’nun hümanist düşüncelerinin  güçlü şekilde etkisinde kalan Luther için de;yalnız iman ile kurtuluşa erişme düşüncesi protestan kilisesinin esası olmuştur(hırıstiyan özgürlüğü).Kendini Roma Kayseri ilan eden F.Sultan Mehmed’de sarayında ünlü hümanistleri bulunduruyor,onlara Roma tarihini okutuyor,rönesasans ressamlarından Gentile Bellini’yi davet edip tablolar yaptırıyor,Bizans’lı Kritovoulos’a kendi tarihini yazdırıyor du(Prof.H.İnalcık).İstanbul’da rasyonalist Razi ekolü mektepleri açmıştı(Prof.A.Yaşar Ocak).Günümüzden yaklaşık 550 yıl önce Fatih hümanizmin önemini kavramıştı.Nicolas Cusano’nun Gazali etkisinde kalarak oluşturduğu hırıstiyan tasavvufu(Prof.H.İnalcık)hırıstiyanlığı hümanizmle bağdaştırmanın yolunu açmıştı.Bizde Hoca Ahmet Yesevi’den Horasan Erenlerine,Mevlana,Hacı Bektaş,Y.Emre,Hacı Bayram,Pir Sultan’da vücut bulan Türk İslam Tasavvufu hümanist görüşe hırıstiyanlıktan daha uygundu.Fatih bunu kavramıştı.Ama ondan sonrası Osmanlı’da  yok.Fatihin torunu olmakla övünmek O’nun hümanist görüşlerini benimsemek le olur.Fatih’ten sonra hümanzmi benimseyen devlet adamı Atatürk’tür.O çökmüş imparatorluktan yeni bir devlete kavuşma başarısını zihni tebeddülle(hümanizm) izah eder(Prof.İ.Ortaylı). Dinde birey için ‘’şekil’’ibadetinin ötesinde Mevlana’nın yaptığı gibi;her inançtan insana imanda birlik çağrısıyla mistik islamda ‘’mana’’da birleşme çağrısı bizim kültürel müslümanlğımızın temeli olduğu gibi Atatürk’ün açtığı laiklik yolunun da hümanist temeli olmuştur.

               Kuvvetler ayrılığını benimsemeden,milli irade iktidardan ibarettir anlayışı motoru açılmış frensiz araç misali.Kaptanın kendine güveni uçurumu engelleyemez.Avrupalı yaşadığı acı tecrübeden sonra demokraside gedik açılmasına izin vermemektedir.Şüphesiz ki demokraside önemli bir ilke de  halkın oyuna saygı duymaktır.28 Şubat benzeri müdahalelerin demokraside yeri yoktur.Öbür yandan iktidar sahipleri için de anayasal rejim içinde demokrasinin ahlakı ‘’ŞEFFAFLIK’’,vicdanı ‘’UZLAŞMA’’,gönlü ‘’KUCAKLAMA’’dır.Uymayanlar için siyasi tarih laboratuarın da demokrasi örneği  yoktur.Aksak demokrasimizin en zayıf tarafı da ‘’DEĞİŞTİREBİLME’’ yetersizliğidir.Yani politik yapı,siyasetin alanını daraltarak alternatif yerine kendini üretmektedir.

             Siyasetin tıkandığı içerden ve dışardan kuşatıldığımız bu karanlık tablodan  çıkmakta her kesim için sorumlu davranmak gerektiği gibi asıl sorumluluk iktidar ve sayın Cumhurbaşkanına aittir.Milli Görüş’ten gelen sayın Erdoğan demokrasi için mahsurlu olan  eski tutumunu, islam dünyasının ibretlik durumu ortadayken artık bir  kenara koyarak tıpkı Fatih ve Atatürk’ün açtığı yoldan yürüyerek karanlığa ışık tutmalıdır.Dediğim dedik çaldığım düdük anlayışının her toplumda ne felaketler doğurduğu ortada.İktidarı, muhalefetiyle tüm siyasilerin; kendi kaderlerini ülkenin kaderinde yük haline getirmediklerini kanıtlamak bu ülkeye karşı asgari borcudur.  Büyük korku tarihten ibret alınmadığıdır.

                                                             Dr.Haşim AYDIN 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum