Yerel seçimlerin yaklaştığı şu dönemde atılan böyle bir başlık, seçimi hangi partinin kazanacağını ima ediyor görünse de gerçekte içinde bulunduğumuz yeni durumda bundan böyle Beykoz’da yaşayanların kimler olacağını sorgulamak içindir. Bu sorgulama akla getirilmek istenmeyen bir çözümü içermektedir. Çözümün önemi Beykoz’un hem geçmişini hemde bugününü bilerek geleceğini tasarlamakla ilgilidir.
Beykoz’un geçmişi: Emek gücünün kenti olarak İstanbul’da Zeytinburnundan sonra ikinci büyük gecekondu ilçesi olarak karşımıza çıkıyor. %84’ü kamusal alan (%80’i orman), sadece %12’si özel mülkiyet olan ilçede; Bu kadar yoğun bir sanayi ve etrafında gelişen yan sanayi ve zanaatı barındıran yerde, haliyle kalabalıklaşan bir nüfus barınma ihtiyacını gökyüzünde ev yaparak karşılayamazdı. Yani 1. derece sorumlunun halk olmadığı bu durumda, doğa harikası Boğaz kötü bir gecekondu ilçesine dönüşmüştür.
Beykoz’un bugünü: Sanayi kaldırılmış, ona bağlı yan sanayi ve zanaat büyük oranda sönmüş durumda sonuçta da işsizliğin çok yoğun yaşandığı bir yer olmuştur.
Beykoz’un geleceği: Öngörüde bulunabilmek için geçmişten bugüne gelen ilgili idari ve yasal süreçlerer bakmak lazım. İstabul, Osmanlı Dönemi’nden başlayarak aynı zamanda sanayinin yoğunlaştığı bir kent olmuştur. İş için gelen yoğun nüfus planlı bir yerleşime tabi tutulmadığından yoğun bir gecekondulaşma kenti kuşatmıştır. Çözümler önceden akıl edilemediğinden, çaresizlikten çıkan sorunlara çözüm aranmıştır. Bu amaçla 1969’da I. Nazım Planı yapılmış o da ancak 1980’de onaylanmıştır. Planın ana ilkeleri:
1. Şehrin kuzeyindeki tarım, orman, su alanlarının korunması.
2. Büyümenin (Metropoliten büyüme) doğuya ve batıya lineer tarzda yayılmayla gerçekleşmesi.
3. Tarihi Yarımada ve Boğaziçi’nde kültürel doku ve doğanın korunması ve bu alanlarda mevcut yoğunluklarında azaltılması.
4. Raylı tüp geçitle Asya ve Avrupa’nın toplu taşımanın omurgasını oluşturacak şekilde bağlanması.
3. ilkenin hayata geçirilmesi için 2960 sayılı Boğaziçi Kanunu kentsel duyarlılık ön plana alınarak çıkarılmıştır. Fakat bölgedeki yoğun nüfus ve kaçak yapı stoğunun büyüklüğü yasanın gecikerek çıkması sebebiyle, hedeflenen amacı engeller tazyikte olmuştur. Yani sosyal duyarlılığı zayıf kalmıştır. Bu nedenle sosyal zorunluluk dayatmasıyla 2960 sayılı yasada yapılan değişiklikle; Geri Görünüm ve Etkilenme Alanlarında kanundaki kısıtlayıcı hükümler dikkate alınmadan kentsel dönüşüm projeleri uygulanabilecektir şeklinde değiştirilmiştir. Ayrıca 6831 sayılı orman kanununda da 52. madde değiştirilerek özel orman alanlarına kısmi korumayla yapılaşma hakkı tanınmıştır.
Beykoz: Orman %80
Öngörünüm 1702 Ha
Geri Görünüm 22522 Ha
Etkilenme Bölgesi 19168 Ha alandan ibarettir.
Bu değerlendirmeden anlaşılacağı üzere orman alanları (şimdilik ) ve öngörünüm alanı dışında , geri görünüm ve etkilenme bölgelerinin imara açıldığı anlaşılmaktadır. Ayrıca İstanbul’un kuzeyinde Nazım Plana aykırı olarak 3. köprü ve 3. havaalanı yapılması kararından sonra anlaşılmaktadır ki kentin kuzeyinde ve Beykoz’da yeni şehirler kurulacaktır.
Bu büyük değişim kentin çok değerli ve cazip alanlarında göz kırpan yüksek rantıyla iştah kabarttığındandır ki kazma bu kadar aceleyle vurulmuştur. Beykoz’da bu değişimin kalbinde bulunmaktadır.
Beykozlu Bunun Farkında mı ?
Beykoz halkı için Tufan yakındır.
2-B vurgunu yemiş olanlar uyku mahmuru, gerisi geçim sıkıntısından başka bir şey düşünecek halde değil. Şimdilik bir seçim taktiği olarak 2-B alanlarının özel proje alanı kapsamına alınması işleyen yasal takvimi ertelemek amacına yöneliktir. Erkende olsa geçte olsa mevcut rayiç bedelle hak sahiplerinin ezici çoğunluğunun mülk sahibi olamayacağı anlaşılmaktadır. Mülk sahibi olsalar da yukarıda bahsettiğim büyük değişim içinde Kentsel Dönüşüm projelerinde ekonomik olarak hak sahibi olması mümkün olmayacaktır. Beykoz halkı için Tufan yakındır. Sel önüne kattığını sürüp götürecektir. Artık kaçınmak selin yatağını değiştirmekle mümkün olacaktır. Devlet Erki her dönem gücün ve paranın kendi kontrolünde olmasını istemiştir. Beykoz’da Kentsel Dönüşüm’le çok milyar dolarlık rant ortaya çıkabilecektir. Erk için cazip olan bu kaynağın kendi kontrolünde kullanılmasıdır.
6306 Sayılı Kanun Mad.1- Kanunun amacı; afet riski altındaki alanlar ile bu alanlar dışındaki riskli yapıların bulunduğu arsa ve arazilerde, fen ve sanat norm ve standartlarına uygun, sağlıklı, güvenli yaşama çevrelerini teşkil etmek üzere iyileştirme, TASFİYE ve yenilemelere dahil usül ve esasları belirler. Bu kanunda açıkça şu anlaşılmaktadır:
1. Kanun koyucu yasanın ruhunu bireysel değil toplu konut projesi için düzenlemiştir.(Adı üstünde Toplu Konut İdaresi)
2. Tanıma göre Beykoz’da riskli yapı kapsamına girmeyen bina yoktur.
3. Yasaya konan TASFİYE kavramı başvurulabilecek tüm yasal yolları ve dirençleri engellemek için konmuş çok radikal ve kaba bir hukuki tanımdır.
Başlangıcından bugüne İmar Kanunlarında yapılan değişikliklerden anlaşılıyor ki; Beykozlunun gelmekte olan bu selin önünde duracak gücü yoktur. O halde hak aramanın başka yolları bulunmalı. Önemli olan araç değil amaç olmalıdır. Gidişat değiştirilmeli.
Ama nasıl ? Özel Proje Alanı kapsamında Beykoz Belediyesi’ne tahsis edilen 2-B alanlarında Kentsel Dönüşüm Projesi uygulanacağı açıktır. Boğaz’ın bu İncisinde arsanın çok değerli olması nedeniyle Belediye yetkisinde olarak üzerinde yaşayanların hak sahibi olabileceği(arsa bedeli ve kentsel dönüşüm payı ödemeksizin) profesyonel projeler üretmek gerçekleşebilir görünmektedir. Zaten Kentsel Dönüşümde amaç; Kar amaçlı gayrimenkul projesi üretmek değildir. Üzerinde yaşayanların; yerini terketmemesi ve ödeyemeyeceği yükün altına girmemesi temel ilke olduğundan bu bakış yasanında amacına uygundur. Yani bir yandan yerinde dönüşüm gerçekleştirilirken diğer yandan bu değerli alanda yeni imarda yoğunluk artışıyla hem hak sahipleri , hem de tüm Beykoz için zengin bir kaynak yaratılabilecektir. Bunu gerçekleştirebilmek için yerel siyasetin önünde; Demokrasinin kalite standardını belirleyen katılım ve sosyal adaleti gerçekleştirmek gibi bir iddianın sahibi olma olanağı vardır. Aksi halde saygın sosyal bilimci İlhan Tekeli’nin tanımıyla” Küçük Sermayenin Kenti Büyük Sermayenin Kentine teslim olacaktır”. Siyaset zor zamanlarda halk için zoru başarmak iddiası ise;İşte Hendek, İşte Deve.
Bütün kutsal kitaplarda Nuh Tufan’ının mesajı Tufan’ın büyüklüğünü vurgulamak için değil o büyüklükteki Tufan da bile Fırat’ın kıyısında balıkçıda olsa Hz. Nuh gibi bilge bir kişinin kimliğinde akıl ve sezgi gücüyle hayatta kalınabileceğini akıllara kazımak içindir. Elbette keramet sahibi olmaya gerek yok. Ancak her şey bu kadar açıkken yerel siyasetin bu derece atalet içinde olmasını kaygı verici buluyorum.
Uyarıyorum:
Acilen bu amaçla ortak bir Beykoz projesi ortaya çıkarılıp toplum bilgilendirilerek ve birlikte hareket etmeye teşvik edilerek halkın sahiplenmesi sağlanmalıdır. Zaman çok daralmıştır. Durum halk için kritiktir.
Başlıkta Beykoz kimin olacak sorusu mülkiyetin kimin elinde kalacağı anlamında sorulmuştur. Ama görünen o ki; yerel seçimin galibi de ÇÖZÜM ODAKLI PROJELERİ halkla birlikte, halk için gerçekleştirebileceklerini inandıranlar olacaktır.
Dr Haşim AYDIN
FACEBOOK YORUMLAR