Dr. Haşim AYDIN

Dr. Haşim AYDIN

[email protected]

Batı desteğiyle yükselen Erdoğan’dan, Batı karşıtlığından beslenen Erdoğan'a

03 Haziran 2019 - 00:44

Başlangıç ABD'nin Ortadoğu'da saldırgan politikaları devreye sokmasıdır.

Amaç Amerikan çıkarlarını tehdit edebilecek bölgesel güç odaklarını bertaraf etmektir. Bunun da yolu merkezde İsrail'in olduğu ve kontrol altında tutulan Arap devletleriyle bir ittifak cephesi kurarak Amerikan çıkarlarının korunmasıdır. Amerikan çıkarlarına tehdit olarak değerlendirilen olayların başlangıcı Humeyni rejimiyle İran üzerinde Amerikan kontrolünün kaybolması yanında, Molla rejiminin ideolojik bir silah olarak İsrail düşmanlığını merkeze alması. Bölgesel nüfuzunu genişletmek için rejim ihracı yanında İsrail düşmanlığı üzerinden Amerikan çıkarlarına karşıt cephe oluşturma girişimleri, Amerikan saldırganlığının gerekçesi yapılmıştır.

Molla rejimini cezalandırmak için önce Saddam'ın yayılmacı hayalleri ve kifayetsiz devlet adamlığı kullanılarak Irak'ın İran'a saldırması teşvik edilmiş, mali ve askeri olarak desteklenmiştir. Sonuç'ta iki ülke için büyük yıkım olmuştur.

İran'la savaşın bedeli olarak içerde iktidarı sorgulanan Saddam maddi kayıpları yanında itibarını korumak için Kuveyt'e saldırtıldı. Öncesinde tarafsız kalacağı aldatmacasıyla Saddam'ı cesaretlendiren ABD, Kuveyt’in işgalinden sonra hedefe Saddam iktidarını koydu. Tuzağa düşürüldüğünü kabul etmeyen diktatör, Kuveyt’ten çekilmemekte direnince ABD'nin Irak'ı işgalinin yolu açıldı. Saddam’a yapılan kimyasal silahlara sahip olma yalanını bahane etmek zor olmayacaktır. Sonuçta diktatörün sonu belli. Ülkesi harap halde.

Yıkıcı etkileri bu gün de devam eden ilk savaşta, İran-Irak savaşında Türkiye tarafsızlığını koruyarak barışı desteklemiştir. ABD’nin Irak'ı işgaline ise sonun kadar karşı çıkmıştır. Türk yöneticiler "Yurtta Barış, Dünyada Barış" politikasının ülke bekası için vazgeçilmez olduğu bilinciyle davranmış, kurulan tuzağı görebilmiştir.

Henüz Başbakan bile değilken Irak'ın işgaliyle ilgili;

12.10.2002 tarihinde Erdoğan Beyaz Saray'da Başkan Bush'la yaptığı görüşmenin ardından şu açıklama yapılmıştır.

"Irak'ın kitle imha silahlarından arındırılması Türkiye, bölge ve dünya barışı için gereklidir. Savaş Türkiye için en son seçenek olmakla birlikte, Saddam yönetimi uluslararası toplumun kararlarına uymadığı taktirde gerekli tepki gösterilecektir. Türkiye son Birleşmiş Milletler kararının uygulanması için gerekli desteği verecektir. Yani savaşa girmek dahil, ABD işgalinin yanında yer almıştır. Tabii dir ki işgal sonrası ABD Dışişleri bakanının açıkladığı kitle imha silahları konusun da dünyaya yalan söylendiği gerçeğini, öncesinde en iyi bilenin Türk istihbaratı olduğu açıktır.

Sn.Erdoğan'nın Beyaz Saray'da verdiği teminata rağmen TBMM Irak tezkeresini engelleyerek topraklarımızda ABD askeri varlığı engellemiş, karadan Irak'a asker sokulamamıştır. Fakat hava üslerimiz kullanılarak hava harekatlarıyla Irak'ın işgaline destek verilmiştir. Sonuçta Irak harap edilmiş, parçalanma süreci devam ediyor.

Bölgenin tümüyle istikrarsızlaştırılmasına yol açacak kaos ortamı için Arap Baharı kışkırtması devreye sokuldu. AK Parti hükümeti Ortadoğu'nun otoriter yönetimlerine karşı var olan yegane siyasal İslamcıları demokrasinin öncülü ve siyasal müttefiki görme yolunu seçtiği gibi, sayın Erdoğan'da BOP eş başkanlığına getirildi. Hesaplanamayan bu tuzak sonucu sıra Suriye'ye geldiğinde de siyasal İslamcılar müttefik seçilerek Suriye'nin parçalanması yolu açılacaktır. Emeviye Cami'sinde cuma namazı kılma hayali kuran ,fakat; din, kültür, tarihsel gerçeklikten kopuk bu ütopik siyasal islamcı görüş sahiplerince anlaşılmayan temel prensip; Ortadoğu’da Türkiye için aslolan rejimin şeklinden önce, düzenin varlığıdır. Düzenin yerini kaosun aldığı yerde doğaldır ki rejimin varlığından bahsedilemez. Zalim Eset rejimi diye tutturanlar, karşı karşıya geldiğimiz ulusal tehdit karşısında toplumu yanıltmaktan vaz geçsinler.

Çok açıktır ki Türkiye'nin Arap Baharında kandırılarak içine çekildiği tuzak Esat rejimini yıkmak için değil, fakat Türkiye-Suriye düşmanlığı üzerinden iki ülkeyi istikrarsızlaştırma ve İsrail eksenine olan tehditleri ortadan kaldırmaktan başka bir sonuç vermemiştir. Meydanlarda İsrail'e yönelik içi boş tehdit ve hakaretler de toplumu yanıltmaktan başka bir işe yaramamaktadır.

Tıpkı Saddama kurulan tuzak Erdoğan'a kurulmuştur.

Batılı güçler başından beri destekledikleri Erdoğan'ın siyasi ve ideolojik zaaflarından yararlanarak Türkiye'yi bu gün gelinen açmaza sürükledi. Aldatma tuzak ortaya çıkınca haklı olarak Erdoğan'da Batı karşıtı bir savrulma yaşıyor. Anlaşılan o ki Erdoğan için bu durum çok geçtir.

Çünkü ikiyüzlü batı şimdi de Erdoğan karşıtlığını kullanarak Türkiye üzerinde hesaplarını görme peşindeler. Dünya kamuoyuna da şu imajı yaymaya devam edeceklerdir. ABD Esat rejimini devirmek için başlangıçta Erdoğan'ı kuvvetli bir şekilde işgale ortak olmaya zorlamış,bu amaçla topraklarımızın yabancı savaşçılarca kullanılması teşvik edilmiştir. IŞiD'i kurduran ABD entrikası, Türkiye'yi onlarla yan yana servis etme iki yüzlülüğünden geri durmayacaktır. Dışarda imajı bozulan Erdoğan içerde de otoriterleşmeye yönelecektir. Her iki durum Erdoğan üzerinden Türkiye aleyhinde kullanılmaktadır.

Sayın Erdoğan için de bir zamanlar ABD başkanıyla samimi poz vermek siyasi olarak dünya lideri propagandası için nasıl kullanıldı ise,emin olun bu gün ABD karşıtlığından siyasi olarak beslenmek daha kolaydır ve yeni duruma savrulanlar için bunda hiç bir beis yoktur.

9Kasım 1914 tarihinde İngiliz Parlamentosunda Başbakan Asquith propagandistlere yol göstermek için; Savaşı isteyenin Osmanlı halkı değil, kılıcını kınından çıkaran Jön Türk Hükümeti olduğunu, Osmanlılar'ın şu hal de artık sadece Avrupa'daki değil, Asya’daki varlıklarına son verilmesine müstehak olduklarını ve intihar ettiğini söyleyecektir zaman İngiliz yönetimi kara propagandayla Jön Türkler'i din düşmanı göstererek kendi yönetimi altında bulunan müslüman tebanın Osmanlı Devleti'nin işgal edilmesine göstereceği tepkinin önüne geçmek istemiş ve bunda başarılı olmuştur.

Parlamentoda yaptığı konuşmasıyla İngiliz Kralı Başbakan'ın görüşlerini kuvvetle destekleyen bir konuşma yapmış. Birinci dünya savaşı içinde Churchill bu politikayı savunmuş ve uygulamıştır. Gelibolu yenilgisinin ardından kamuoyu baskısıyla da koltuğundan olmuştur.

Yani Batı'lı siyasetçi için; Her yolu meşru görse de ikna etmek zorunda oldukları iç kamuoyu vicdanı vardır.

Bu gün için görülen durum iki yüzlü batının istediğini yaptırıncaya kadar ılımlı İslam diye dünyaya pazarladığı AK Parti'yi işine yaramayacağını gördükten sonra siyasal İslamcı olarak karşısına alması ve Erdoğan'ın yanlışları üzerinden kendi kamuoyunu ikna ederek Türkiye'ye düşmanlık siyasetini meşru göstermek istemesi.

Türk Devleti'ni haritadan silme hesapları; Geçen yüzyılın yıkıcı savaşları ve akıl almaz entrikaları karşısında, M.Kemal ve arkadaşlarının sarsılmaz bir irade, yüksek karakterli bir siyaset, bilgi ve tarihi tecrübeden beslenen fikirleriyle mazlum milletleri arkasına alarak, aynı zamanda vicdanlı batılının da sempatisini kazanarak bozulmuştur.

Sorumsuz Emperyalist politikacıların elinden; Erdoğan üzerinden Türkiye düşmanlığı bahanesini almanın yolu uygar dünyanın bir parçası, demokratik ve laik bir Türkiye'nin varlığını etkili bir biçimde batı kamuoyuna göstermekten geçer.

İktidarını sürdürmek için batılı politikacılarla kavgaya tutuşmak avantajlı görülebilir, fakat Türkiye'yi sonu belirsiz savrulmalara sürükler. Türkiye’nin ulusal çıkarlarının aksin; Erdoğan’ın kendi geleceği için tutunduğu açmaz bir durumdur bu.

Parlamenter sitem içinde kalınsaydı, parlamento içinde siyasetin çözüm bulması mümkün olabilirdi. Başkanlık sisteminde nasıl olacak? Belirsiz. Çıkmaz bir durum.

Vatanseverliğin sınandığı zor günlerden geçiyoruz.

Ülkeyi yönetenlerin teferruata sığınmadan gösterecekleri feraset çok şeyi değiştirir. Tabii ki söz konusu vatansa.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum