Dr. Haşim AYDIN

Dr. Haşim AYDIN

[email protected]

BAŞKANLIK SİSTEMİ GEÇMİŞİ SÖMÜRGE OLMUŞ ÜLKELERİN MODELİDİR

03 Nisan 2017 - 22:16

Anayasa değişikliğinin içeriğiyle ilgili teknik konuları tartışmak Anayasa  Hukukçularının uzmanlık alanına girer.Ancak yapılmak istenenin, 18 madde de değişiklik yapmanın çok ötesinde,Cumhurbaşkanı’nca da dile getirildiği gibi bir sistem değişikliği olduğudur.Türk tipi başkanlık sistemi olduğu söylenmekle birlikte ne olduğu da tarif edilmekten imtina edilenin, aslında demokratik başkanlık sisteminin de ötesinde otoriter başkanlık sistemi olacağı endişesini beslediğinden dolayı sorumlu her yurttaşın sözü olmalıdır. Bu bağlamda ben de içeriğinden önce anayasal sistemlerin tarihselliğinin irdelenmesinin daha doğru olduğu kanısındayım.

      İstisnaları olmakla birlikte demokratik sistemler,Başkanlık Sistemi ve Parlamenter Sistem olarak ikiye ayrılır.

     Demokratik parlamenter sistemler ,İmparatorluk veya krallık geçmişi olan emperyal ülkeler kral ya da imparatorun yetkilerinin sınırlandırılmasından başlayarak  kapsayıcı kurumların varlığında hukuk devleti ve parlamenter sistemi inşa edecektir.İngiltere,Almanya,Fransa,İspanya,İtalya, Hollanda,Japonya v.b.

    Biz’de de İmparatorluk geçmişimiz  nedeniyle tarihsel süreç  doğal olarak  böyle gelişmiştir.Doğru olan da budur.

    Kolonyal geçmişi olan ülkelerde sömürücü kurumlar hakim durumdadır.Sömürücü kurumlar yalnız bir sonraki sömürücü rejimin önünü açmakla kalmazlar,aynı zamanda bitmek bilmeyen iç çatışmalara ve iç savaşlara da neden olurlar.Bu iç savaşlar da toplumların ulaştığı çok az bir merkezileşmeyi de yok ederler.Kanunsuzluk ve kaosa yol açar kısır döngü devam eder(Daron Acemoğlu-James A.Robinson).Doğal gelişme olarak bu ülkelerde kapsayıcı kurumların yokluğunda gücü elinde bulunduran başkan olmuştur.ABD başkanlık sistemi dışında kıta Amerika’sında ülkelerin tamamında başkanlık sistemi bu süreçten geçmiştir.Tamamı İngiltere,İspanya,Portekiz sömürgesi olarak kurulmuş bu ülkelerde başkanlık sisteminin ABD başkanlık sisteminden farklı olarak otoriterliğe neden savrulduğunu anlamak için ,ABD ve Arjantin örneklerini kıyaslayan Daron Acemoğlu-James A.Robinson şu değerlendirmede bulunur.Özetle ;1929 Buhranı‘yla mücadelede F.Roosevelt in önerdiği politikalar New Deal olarak biliniyordu.yüzde 57’ lik halkoyuyla kesin bir zafer kazandı ve Demokrat  Parti hem Kongre hem de Senato’da istediği yasaları geçirmek için yeterli çoğunluğu elde etti.Ne var ki,bazı yasalar anayasal güçlükler doğurduğu ve Roosevelt’ in arkasındaki halk desteğinin hiç fayda etmediği yüksek mahkemeye götürüldü.

    Yüksek Mahkeme 27 Mayıs 1935’te oy birliğiyle Birinci Kısım’ın anayasaya aykırı olduğuna hükmetti.Verdikleri hüküm ‘’ Olağnüstü koşullar anayasal güç oluşturmaz ya da onu genişletmez’’ diyordu.Roosevelt 1936’ da daha güçlü bir halk desteğiyle oyların yüzde61’ ini alarak yeniden başkan seçildi.

    Roosevelt rekor düzeydeki popülaritesiyle Yüksek Mahkeme’ nin onun siyasal gündemine daha fazla engel çıkarmasına rıza göstermeyecekti.Aslında Birleşik Devletler Anayasası’ nın Yüksek Mahkeme’ye yasamanın anayasaya uygunluğu sorgulama hakkı vermediğine fakat O’ nun 1803’ te bu rolü üstlendiğine dikkat çekiyordu.

     Ardından 70 yaşını dolduran tüm yargıçların emekliye sevk edilmesini önerdi; böylece yeni yargıç atama olanağına kavuşacaktı. Yasa tasarısı Senato Adalet Komitesi ne gönderildi.Sonunda ‘’Anayasal ilkeden emsal yada haklı sebep olmaksızın gereksiz,nafile ve son derece tehlikeli bir biçimde vazgeçilmesi’’gerekçesiyle olumsuz bir raporla Senato’ ya geri gönderildi.Sonuçta Roosevelt Yüksek Mahkeme’ nin gücüne getirdiği kısıtlamalardan kurtulamadı.

      Fakat nasıl ki 18.y.y başlarında İngiliz siyasal elitleri hukukun üstünlüğünün askıya alınmasının monarşiden güçlükle elde ettikleri kazanımları tehlikeye atacağını anladılarsa,kongre üyeleri ve senatörler de başkanın yargı bağımsızlığını zedelemesinin onları başkandan koruyan ve çoğulcu siyasal kurumların sürekliliğini güvence altına alan sistemin güç dengesine zarar vereceğini anladılar. 1720’ lerde Walpole’ nun İngiliz mahkemelerine hile karıştırmasını ve Birleşik Devletler Kongre’sinin Roosevelt’ in üye sayısını artırma planını desteklemesini engelleyen, tam da çoğulcu siyasal kurumların idaresinde iktidarı paylaşanların bu kaygan zeminden duydukları korkuydu.Kapsayıcı ekonomik ve siyasal kurumlara sahip olmayan,çoğulculuktan eser olmayan Arjantin’ de Peron 1946’ da demokratik bir seçimle başkan oldu.Tıpkı Roosevelt in 1936’ da yeniden başkan seçilmek için yürüttüğü kampanyada Yüksek Mahkeme’ yi ağır biçimde eleştirdiği gibi, Peron’ da 1946’ da yürüttüğü kampanyada aynı yola baş vurdu.Sonuçta yargıçlar istifa ettirildi.Senato önergeyi onadı.Ardından Peron dört yeni yargıç atadı.Böylece Peron siyasal kısıtlamalardan kurtulmuş oldu.Denetim dışı güç kullanmasının önü açıldı.Örneğin henüz atadığı yargıçlar,ana muhalefet partisi liderinin Peron’ a saygısızlık etmekten suçlu bulunmasının anayasaya uygun olduğuna hükmettiler.Peron artık fiili bir diktatördür.1990’ da da Arjantin demokratik seçimlerle gelen hükümetlerce yönetildi.Ancak Carlos Menem’ de Yüksek Mahkeme konusunda Peron’dan  farklı davranmadı.

     1914 yılı öncesinde dünyanın en zengin ülkeleri arasında yer alan Arjantin içine girdiği bu kısır döngüyü kıramadığı için bugün yoksulluğun pençesinde kıvranmaktadır.

     Bir yüksek mahkeme,kendi bağımsızlığına zarar verecek girişimleri püskürtmeye hazır olan ve bunun için kayda değer bir destek sağlayan geniş bir toplumsal kesimin varlığıyla güçlü olabilir.Birleşik Devletlerde ki durum buydu; Fakat Arjantin de değildi.Orada  kanun  koyucular bunun bizzat kendi mevkilerini tehlikeye sokacağını bile bile mahkemeyi zayıflatmaktan memnunlardı.Nedeni ise sömürücü kurumlara sahipseniz mahkemeyi devirerek elinize çok şey geçecek olması ve potansiyel kazancın riske değmesidir(Daron Acemoğlu-James A.Robinson)

     Sert kuvvetler ayrılığına dayanan başkanlık sistemini ABD dışında hiçbir Amerika ülkesi gerçekleştiremedi. Hepsi de Arjantin gibi hatta daha ağır otoriter rejimlere savruldular.Oysa  gerekçe daha istikrarlı yönetime kavuşmaktı.Ama sonuçta istikrarsızlık içinde yoksllukla boğuşan rejimlere dönüştüler.

     Demokrasiler de istikrar yönetim de  değil,devlet te aranır.Parlamenter sistemler kuvvetler ayrılığına bağlı kalarak devlet te istikrarın  kuvvetlenmesiyle çoğunlukla koalisyonlarla yönetildikleri halde hepside demokrasi içinde zenginleşmiş  ülkelerdir.

     

 

     Sömürge geçmişimiz olmadığı gibi imparatorluk geçmişimiz de 19. yy da batılılaşma çabaları sonucu doğal gelişme parlamenter sisteme evrilme şeklinde olmuştur.Padişah yetkilerinin sınırlandırılması yeni parlamentoya yetki devri şeklinde olur.İmparatorluklar hükmeden gücün sınırlandırılması ihtiyacı  gereği parlamenter sistemi kurarak hukuk devletine dönüşebilmiştir.Tarihimize uygun olan da  budur.Sayın Cumhurbaşkanı nın tarihimize uygun olarak Türk tipi başkanlık sistemini savunması bu süreçle örtüşmemektedir.Tarihimizde Kanuni Esasi’yle başlayan 1. Meşrutiyet ilk parlamenter sistemimizdir.  O zamandan bu güne bütün anayasalar parlamenter sisteme dayanmıştır.Tarihimiz de başka anayasal sistemimiz olmadığına göre, Sayın Cumhurbaşkanınca tarihimize uygun olanın herhalde padişah fermanı ve buyrukları kastedilmektedir.Zaten referandum propaganda afişlerinde Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı’nın tek elde birleştirilerek iki başlılığa son verileceği anlatılıyor.Yani tek adamlık çok iyidir deniyor.Öyle ise meclisi de kaldıralım,tek adamlık önünde hiçbir engel kalmasın.Zaten anayasa değişiklik paketinde;Anayasa hukukçularına göre KHK’ larla Cumhurbaşkanı’na ülkeyi tek başına yönetme yetkisi verilmektedir.Sonuçta TBMM’ nin etkisizleştirilmiş, sembolik varlığı adı konmamış otoriter yönetim için kalkan olmanın ötesinde anlam taşımayacaktır.Osmanlı padişahının bile meşrutiyetle yetkileri sınırlandırılmıştı.Dilerim halkımız  bu tehlikeli durumun farkındadır ve sağ duyusuyla bu badirenin atlatılmasını sağlayacaktır.

                                                                                         Nisan 2017-04-03

                                                                                          Dr.Haşim  AYDIN

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum