Vatandaşın alım gücündeki erime ve kendisini finanse edemez hali bir yanda, borçlarını ödeyemez duruma düşmesi öte yanda dramatik görüntüler ortaya çıkıyor. Yıllarca geliri güdükleştiren, gideri arttırılan, bunu da ihtiyaç kredisi ve kredi kartıyla finanse etmesi istenen insanlar çok tehlikeli bir aşamaya geldi.
Hatırlayacaksınız hesapsız borçlandırma, bu kredilendirme üzerinden de baskılı kur ile ithal ürünlerine satış olanağı verme politikası, 2008 krizinde musluğun kesilmeye başlamasıyla birlikte iflas etti.
Arada bir heveslendirerek yeniden coşkulanmak istense de, cin şişeden çıkmıştı. Yıllarca çakma enflasyon ile geliri azaltılan insanlar, artık borçlarını kapatmanın derdine düştüler. Bu amaçla da kredi kartlarından para çekerek bir başka kredi kartı borcunu ödemeye çalıştılar. Olmadı…
Hepsi birden patlayınca, ihtiyaç kredileri devreye girdi. Süreç içerisinde işini ya da gelir düzeyini kaybetmeye devam eden tüketici ihtiyaç kredilerini de patlattı. Ardından sahte alışverişlerle kredi kartı kapatma eylemleri devreye girdi. Elbette onun da sonu yoktu ve çıkmaz sokak yine kendisini belli etti.
Yetmedi bu kez de ‘borçlarınızın tümünü bize getirin temizleyelim, sadece bize borçlanın’ aşamasına gelindi. Fakat ödeme koşullarında fazla bir şey değişmeyince, borç batağı daha da büyüdü. Ne yazık ki bu sarmal, üçüncü sayfa haberlerin, manşetlere taşınmasına kadar ulaşan toplumsal bir tramvayı da beraberinde getirdi.
Bir tarafta artan suç olayları, cinnet geçiren insanlar, intihar edenler, öte yanda patlayan ekonomik nedenli boşanmalar işi içinden çıkılmaz duruma sürükledi. Günün sonunda geldiğimiz noktada 26 milyon 154 bin icra dosyası, 720 milyar TL’yi aşan tüketici borcuyla karşı karşıya kaldık.
Çoğu insan yaptığı hatayı, sokulduğu sarmalı anladı ama çok geç oldu. Geçinmek bir yana, borcunu ödemek için, yeniden borçlanmaya çalışma kaygısı ise devam etti. Her zaman dile getiririm. Borçlu olmak, fakir olmaktan daha kötüdür.
Fakir iseniz soğan ekmek yersiniz günü kurtarırsınız. Ama borçluysanız, aybaşında bir banka gelip kapınızı alacağı için çalar. Nitekim yaşanan da bu... Olay sadece vatandaş düzeyinde değil. Esnaftan fabrika sahiplerine kadar herkes borcunu döndürmenin telaşı ve ne yazık ki çaresizliği içinde yaşıyor.
Son olarak Yeşilçam filmlerinde gördüğümüz evdeki eşyaları satma aşamasına geldik. Evdeki eşyayı satarak günü geçirme şansınız var. Fakat Mersin Zafer Çarşısı’ndaki durumu ortaya koyan haber, çok daha kronik ve tehlikeli bir aşamaya gelindiğini gösteriyor.
Zor durama düşen esnaf, çekini senedini ödemek için rafındaki malı yok pahasına spotçulara satıyor. Yani bir anlamda rafındaki malı, borcunu ödemek için bozduruyor. Durum şimdi tüketiciye sıçradı. Spotçulara akın eden insanlar 5 birime alıp borçlandıkları ürünleri, 3 birime elden çıkararak borçlarını ötelemeye çalışır hale geliyor.
Bu tam tabiriyle vatandaşın gelecekteki gelirini bozdurması anlamına gelir. Yani piyasa tabiriyle çek kırma benzeri bir gelir kırdırma. Muhtemelen kredi notları perişan haldeki insanlar, yeni kredi bulamayınca bu yola başvurmaya başlıyorlar.
İşte tam da tehlike burada beliriyor. Kimsenin yarın iş garantisi olmayan bir ortamda bu borçlanma çeşidi birkaç gerçeği önümüze getirir. Birincisi daha çok spota düşen mal ile birlikte piyasadaki fiyat gerçekleşmelerinin tamamen kırılması ve reel sektör içindeki ödemeler dengesinin daha da bozulması…
İkincisi tamamen açmaza düşen vatandaşın borçlarını son çareyle ödemesi mümkün olmadığından, bankalardaki şüpheli alacak ve icralık dosya sayısının patlaması… Üçüncüsü illegal tahsilât yollarının ortam bularak, büyük dramların ve suçların yaşanması…
Aslında daha büyük yan etkileri de var ama söylemeye dilim bile varmıyor. Şimdi vatandaşın durumu bu noktaya gelmiş, esnaf da tüketici de gelirini bozdurur duruma düşmüş ve siz halen başarılı ekonomi palavrası anlatıyorsunuz öyle mi? Bu haraç mezat gelir satma ortamında buna söylenecek tek bir söz var. Hadi canım sen de…
FACEBOOK YORUMLAR