Çetin ÜNSALAN

Çetin ÜNSALAN

EKOPOLİTİK
[email protected]

Siyah beyaz

24 Ağustos 2020 - 12:03

Çocukluğunuzu hatırlayın. Şen, şakrak gülen insanlar... Eş dost sohbetlerinde farklı görüşlerde de olsa siyaset konuşabilen, bunu da büyük bir olgunluk içerisinde yapan, ama sohbetin konusu değiştiği anda yine el ele tutuşabilen büyük bir aile…

 

Elbette üzücü şeyler de oldu. Fakat memleketin geneline baktığınızda köy kahvesinde de, akşam oturmalarında da farklı görüşlerin tatlı bir rekabeti anılarınızda canlanacaktır. Siyasette de, futbolda da durum aynıydı.

 

Birlikte, aynı tribünde maç izleyen insanlardan, tribünleri ayıran, hatta birbirlerinin maçına gitmesi yasaklanan toplumun bireylerine döndük. Aşama aşama iliklerimize kadar işletildi bu kutuplaşma.

 

Bu yüzden benim en büyük kriterim milli maçlardır. O farklı görüşteki insanların, aynı bayrak altında duydukları heyecan, birbirlerine sarılması, İngiltere’den 8 gol yediğindeki ortak hayal kırıklığı önemliydi.

 

Lakin ülke sanırım hiçbir zaman bu kadar ayrışmamıştı. Şu bir gerçek ki, ‘tekiz, biriz’ söylemleri arasında bu iktidarın uyguladığı ayrıştırıcı yaklaşımın da bunda yüzde 100 etkisi var.

 

Ülke renkli bir ‘Neşeli Günler’ filminden, siyah beyaz gerilimli bir Hitchcock filmine dönüştü. Medya operasyonun ardından ‘şeytan azapta gerek’ tarzı uygulanan bir yaklaşım içerisinde gerilen, gerildikçe kutuplaşan, yalan ile doğrunun birbirine karışmasıyla tamamen kontrolden çıkan bir ülke yaratıldı.

 

İşte yerli otomobilden, son bulunan gaz meselesine kadar yaşanan tartışmalar da bunun eseri. Ne yazık ki iktidar eliyle yaratılan bu ortam, yalanın, abartının, taraftarlığın desteklendiği, birbirine karıştığı ortamda ‘doğrusu ne’ sorusunu sormak yerine, ‘bizimkiler ne diyor’ arayışının ve bunun yansıması tavrın ortaya çıkarttığı bir ülke olduk.

 

Verdiğimiz örneklerden yola çıkalım. Yerli otomobil konusu ilk açıldığında sanırım en sert eleştirenlerden biriydim. Ama itirazım aracın üretilmesine değil, ortaya konulan konseptineydi. Hologram teknolojisine geçilmiş bir ortamda, adeta siyah beyaz TV üretmekten bahsedilince, elbette itiraz ediyorsunuz.

 

Fakat o dönemde ‘Türkiye’nin otomobil yapmasına karşı mı çıkıyorsun’ denilecek kadar ahmakça sorulara muhatap olduk. Sonrasında yapılan çalışma ise daha anlamlıydı. Fakat bu sefer de ‘bu yaklaşım güzel, bekleyip sürece de destek verelim’ diye yazınca karşı cenah delirdi.

 

Çünkü o sırada siyaset de bunu vakur bir biçimde, bir süreç olarak nitelendirmek yerine, dünya otomotiv sektörünü ele geçirmişiz gibi davrandı. Hem de daha temeli atılmamış fabrikayla… Aynı fotoğrafı gaz meselesinde de görüyoruz.

 

Bir kesim meseleyi yok sayarken, diğeri de coşup cari fazladan, dünyaya hakim olmaktan söz eder oldu. Dikkat ederseniz temel özellik karşılıklı değişmiyor. Abartı… Aşırı yerme ya da övünme…

 

Esasen ben bunun 2 bin 200 yıllık devlet geleneği olan Türkiye’ye de yakışmadığını düşünüyorum. Şu bir gerçek ki bulunan gaz öyle mucize bir şey değil. Yani birilerinin ekonomi politikalarındaki yanlışı yok edecek özellik sergilemiyor. Buna sığınıyor olmaları acınacak bir durum.

 

Ama öte taraftan küçümsenecek bir başlık da değil. Doğrusu bence şu: Evet çalışmaya başlamış olmamız güzel. İyi kötü bir şeylere de rastlandı. En azından boşa masraf yapmadığımızı anladık. Çalışmaya devam edersek, uzun vadede ülkede gelecek kuşaklara bir artı değer bırakabiliriz.

 

Yetmedi; bir soru daha sormamız gerekiyor. Dünyanın yenilenebilir enerjiye doğru gittiği noktada, bu ürün bize ne getirip, ne götürür? Gerçekten harcamayı buraya mı yapmalıyız? Elbette aklıselim tatile çıkınca bu soruların da, yaklaşımın da hiçbiri oluşmuyor.

 

Velhasıl kelam akıl tutulmasına uğramış bir ülke olduk. Oysa Anadolu böyle bir coğrafya değil. Siyaset ülkeye bunu giydirmeye çalıştıkça, günün sonunda ya eriyecektir ya da ülkeye büyük bir kötülük yaptığının sonradan farkına varacaktır.

 

Birey yaratamadığınız ya da yaratmaktan vazgeçtiğiniz toplumlarda ait yaratırsınız. Kimliklerin bu aidiyet üzerinden oluştuğu tabloda da renkleri kaybedersiniz. Elinizde siyah beyaz bir tablo kalır. Onun da icra ediliş biçimiyle sanatsal değeri olmaz.

 

[email protected]

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum