Çetin ÜNSALAN

Çetin ÜNSALAN

EKOPOLİTİK
[email protected]

Sanayi birinciliği yeter mi?

17 Ağustos 2020 - 11:17

Sanayi üretim endeksi Haziran ayı sonuçlarına baktığımızda yüzde 17,6 aylık yükseliş yakaladık. Bu, iyi bir şey… En azından sanayide kısmen de olsa çarkların dönmeye başladığını bize gösteriyor.

 

Fakat buradan bir başarı hikâyesi yazmaya kalkıp, üzerinden hamaset yapmak akıl alır gibi değil. Şöyle düşünün. Sizin dükkânınızın ihtiyacı olan ciro 300 birim. Normalde de 200 birim civarı bir ciro yakalıyorsunuz.

 

Düşünmeniz gereken bazı yenilikler var. Bu yeniliklerle ciroyu arttırmak mümkün olacak; fakat yatırım için de kaynağa ihtiyacınız bulunuyor ve o kısımda zorlanıyorsunuz. Sonra bir gün pandemi dünyanın kapısını çalıyor.

 

Üç ay boyunca sıfır gelir elde ediyorsunuz zira dükkânı kapatmak durumunda kalmışsınız. Sonra sürenin sonunda kepengi açabilecek bir ortam yakalanıyor ve 100 birimlik ciro yakalıyorsunuz. Şimdi burada gelirlerde yüzde 100’lük bir yükseliş var mı diyeceğiz? Normal ihtiyacı 300 birim olan iş yeri için başarı kutlamaları mı yapacağız?

 

Ne yazık ki Haziran ayı sanayi üretimindeki artışa yaklaşım bundan farklı bir görüntü vermiyor. Hatta hamasetin boyutları o kadar zıvanadan çıkıyor ki; AB ile sıralamalara bakılıp, Türkiye’nin bir numaralı artışı yakalayan ülke olduğu konusunda övünç meselesi yakalanıyor.

 

İşin firma hacimlerini, ciro farkını, o ülkedeki alım gücünü, yatırım kapasitesini hiç ele almıyorum. Örnekten yola çıkarsak AB burada kim biliyor musunuz? En büyük müşteriniz. Yani elde ettiğiniz 200 birimin 100 birimini sattığınız şirket.

 

Düz bir mantıkla bakarsanız bu sevinilecek bir şey mi? Sevinende akıl kırıntısından eser bulmak mümkün mü? Örneğin düğme satıyorsunuz; en büyük müşteriniz olan tekstil firması da sizden daha kötü bir performans sergilemiş.

 

Şimdi bu sizin nezdinizde mutlu olunacak; övünülecek bir şey olabilir mi? Ne yazık ki sanayi üretiminde Haziran ayı gerçekleşmelerini yorumlarken bu seviyeyi dahi yakaladık. Türkiye’de ekonomi söz konusu olunca; tam bir akıl tutulması yaşanıyor.

 

Kendisini dev aynasında görüp; işini geliştirmek yerine, bulunduğu yetersiz yerle ve ciroyla övünecek kadar iş, akıl tutulmasına uğramış. Türkiye’de şirket yaşam ortalamalarının yetersizliğini dikkate alırsanız; buradan yola çıkıp verdiğim örnekle bağdaştırıp Türkiye ekonomisi adına da hamaseti bırakıp, ders çalışmak gerekmiyor mu?

 

Sonra ekonomi yönetimi dış mihraklardan, mücadeleden, fedakârlıktan bahsediyor. Siz önce önünüzdeki işi iyi yapın; gerçekçi olun ve günü birlik politikalar uygulamaktan vazgeçip, planlı bir ekonomi için adım atın ona sonra bakalım.

 

Yazık ki yıllardır hükümetler değişiyor; bakış açısı değişmiyor. Bir sorunun konuşulmasını engelleyip, onu yok saymak, problemi çözmekten daha önemli zannediliyor. Hâl böyle olunca da birileri krizleri bizim kaderimiz ya da başkalarının üzerimizde oynadığı bir oyun zannediyor. Ders çalışmayıp zayıf aldıktan sonra başkasını suçlayan öğrenci gibiyiz.

 

[email protected]

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum