Ekonomide en kötüyü geride mi bıraktık? Bu sorunun yanıtını vermek için çok erken. Ama Hazine ve Maliye Bakanı öngörüsünü bu cümlelerle paylaşıyor. Aslında bu kaçıncı en kötü onu bilmek mümkün değil.
Çünkü bir cümleyi defaten kurduğunuzda ve bu vurguyla insanlara mesaj verdiğinizde inandırıcı olması lazım. Fakat şöyle bir hafızanızı yoklayın, bu vurguyu Bakan’’ın ağzından kaçıncı kez duyuyorsunuz?
Şubat, Ocak’tan, Mart Şubat’tan diye başlayan bir süreçte ne yazık ki yaşadıklarımız Bakan Albayrak’ı doğrular cinsten değil. Elbette bunun olmasını temenni ederiz. Lakin bu iş temenniyle olmuyor.
Dünyanın en kötüyü geride bıraktığı bir ortamda gerek ihracat temelli reel sektör, gerek finans nedeniyle dünyaya entegre edilen bir ülkenin bundan ayrı düşünülmesi mümkün olmuyor.
Sadece iki üründen birini sattığımız AB pazarının bile yüzde 14’ü aşkın gerileme yaşadığı bir ortamda, diğerlerinden daha kötü olmak bizi iyi değil, endişeli yapmalı. Çünkü alımdan satıma, hatta bunları üretebilmeden tüketmeye kadar finansman ihtiyacımıza karşı, daha iyi olduğumuz noktaların ekonomik durumuna direkt bağlıyız.
Maalesef bağımlı bir ekonomi yaratılmasının sakıncalarını anlatırken tedirgin olduğumuz nokta bunlardı. Bir ekonominin dünya ile entegre olması başka, dünyaya bağımlı hale getirilmesi bambaşka.
Ne yazık ki ekonomi yönetimi son 20 yıldır bunun arasındaki farkı anlayamadı ve gözüken o ki anlayamayacak da... Zira bunu göz ardı ederek yaptığınız tüm hesaplamaların şaşması, ancak tesadüflere bağlıdır.
Halen dış ticaret rakamlarımız açıklandığında ithalatın içinde ara malı oranı yüzde 72,3 olarak çıkıyorsa, hamasi sözler söylemek yerine oturup bunu düşünmek lazım. Yerlileşmeyi sadece bir kaç sektörde sağlayıp, reel sektörün dinamiklerinin tamamına yakınında dışa bağımlıysanız, üstelik bunu da oradan elde ettiğiniz finansmanla sağlıyorsanız, daha farklı bir noktada meseleleri tartışıyor olmanız lazım.
Büyümeyi ertelenen tüketimler üzerine kurguladığınızda zaten hiç ders almamışsınız demektir. Oysa gerçek bakış açısı büyümeyi iç tedarik oranları yüksek, teknoloji üreten, bilişimi temel alan ve otomasyonu başarmış bir üretim modeline kurgulamanız gerekir.
Bu da yaratacağı refah ile istihdamdan alım gücüne kadar bir çok etkeni müspet yönde değiştireceğinden, sağlıklı bir iç tüketimi de beraberinde getirecektir.
Ama bunları göz ardı edip, sadece tüketicinin yapacağı harcamaya bel bağlıyorsanız, 720 milyar TL’yi aşmış tüketici borcuyla bunun başarılması güç. Ayrıca başarılırsa da, borç batağının büyümesinden başka sonuç vermez. Baz etkisiyle elde edilecek büyüme rakamlarına değil, gerçek bir üretim metodu üzerine rota belirlemiyorsanız, biz daha çok ‘en kötüsünü geride bıraktık’ sözleriyle avunuruz.
[email protected]
FACEBOOK YORUMLAR