Bütçe görüşmeleri başladı. Konuşmalardan da, daha önceki komisyon toplantılarının yansımasından da anlıyoruz ki, yine bir prosedür olarak önümüzden gelip geçecek. Yaklaşık son 10 yıldır, Türkiye’nin belki de en kritik konusu, en ciddiyetsiz işi gibi kamuoyunun gözü önünde Meclis’te gündem olup, sonra da kayboluyor.
Oysa özellikle bu sene en çok üzerinde durmamız gereken başlıklardan biri. Fakat basına yansıyan haberlerden de anlaşılacağı üzere 18 Aralık’ta tamamlanacak görüşmeler, süreci belli, takvimi belli, muhtemelen konuşmaların içeriği de belli bir şekilde cereyan edecek.
Komisyondaki toplantıları biraz takip edenler bilecektir ki, muhalefetin tüm söylemlerinin askıda kaldığı, sorularının doğru düzgün cevaplanmadığı, eleştirilerinin tartışma konusu yapıldığı bir durum yaşanıyor.
Tartışma derken, sorulan sualler eksenin de değil, ‘bunu nasıl sorarsın’ kıvamında garip bir fotoğraf ortaya çıkıyor. Son 5-6 yıldır doğru düzgün Sayıştay raporlarının oluşturulamadığı, trilyonların havalarda uçuştuğu, yasak savma cinsinden yapılan bir işe şahit oluyoruz.
Oysa eski bütçe görüşmelerini hatırlıyorum. Bütçenin onaylanıp onaylanmamasının bile endişe konusu olduğu, bu nedenle herkesin ciddiyetle hazırlandığı, birbirini eleştirmekten çok, somut olayların ve projelere yapılacak harcamaların kritik edildiği yapılar vardı.
Vatandaş bile televizyon başına geçer, o süreçte başta liderler olmak üzere konuşmaları takip eder; elinden bir şey gelmese de, bir sonraki seçimde oyunu dahi etkileyebilecek bir trafiğe şahitlik ederdi.
Çevrenize sorun. Hatta kendinizden sağlamasını yapın. Kaç kişi bütçe görüşmeleri sırasında ekrana kilitlenip, neler olduğuna bakıyor? Siz bakıyor musunuz? Son derece ‘saldım çayıra Mevlam kayıra’ bir iş yaşanıyor.
Günün sonunda dev bütçe açıklarının yaşandığı, bunun insanların hayatına maliyet olarak yansıdığı, bakanlıkların bütçe aşımlarının nedenlerinin sorgulanmadığı, harcamanın da hesabının sorulmadığı bir resim içerisinde ‘kabul edenler, etmeyenler’ oyunu izliyoruz.
Çoğu zaman da iktidar kanadı milletvekili sayısıyla, parmak şova dönüşen bir işin gölgesinde bir önceki yılın hesabını vermeden, bir sonraki yılın harcamalarını sorunsuz bir şekilde cebine koyarak, ama yıl içerisinde buna da uymayarak, uymaması halinde de yüzü kızarıp, açıklama yapma ihtiyacı duymayarak işlemi tamamlıyor.
Oysa normal şartlar altında, ama bu dönemde her zamankinden daha çok şirketlere ne anlatıyoruz? Mutlaka bütçelerini yönetmeleri gereğini, giderleriyle ya da harcamalarıyla ilgili verimlilik hesabı yapmalarını öneriyoruz.
Bu konuda eğitimler veriliyor. Bilinçli şirketler finansal okur yazarlıklarını arttırarak yönetebilir bir bütçe peşinde koşmak adına emek veriyor. Bireylerde de durum farklı değil. İnsanlara, biraz eskiyi hatırlatarak aile bütçesi yapmalarının öneminden bahsediyoruz.
Harcamalarında öncelikler sıralaması yapmalarının hayati rolünü, ellerindeki kaynağı doğru kullanmamaları halinde nasıl sıkıntı yaşayacaklarını gösteriyoruz. Ama konu Türkiye Cumhuriyeti bütçesi haline dönüşünce hepsi unutuluyor.
Büyük bir ciddiyetsizlik içinde, eleştirilere kulak kapatılarak, prosedür tamamlanıp, yürümeye devam edilecek bir iş olarak algılanıyor. Sonuç mu? Açık kapanması zor bir biçimde artarken, hatalardan ders alma ihtiyacını duyan da bulunmuyor.
Sizce de büyük bir bütçe ciddiyetsizliği yaşanmıyor mu? Peki durum buysa enflasyondan dolara kadar konuşulanların bir anlamı kalıyor mu? Bence kalmıyor. Çünkü bunların hepsi sonuç.
Sonucu tartıştığınız kadar, nedeni mercek altına almıyorsanız, sorunlar yumağından kurtulmanız da olanaksızdır. Sadece çıktısının bedelini ödersiniz. Ödeyen de genellikle harcamayı yapan değil, taşın altında eli olanlar oluyor.
[email protected]
FACEBOOK YORUMLAR