Avukatın yanından çıkıp dolmuşa bindiğinde, saat akşamın sekiz buçuğuydu. Boş bir koltuğa oturup ellerini yüzünde gezdirdi. Yorgundu. Yüzündeki çizgileri, parmaklarında hissetti. Sonra saçlarına dokundu. Ne kadar da azdı. Eski gür, simsiyah saçlarını hatırlarken içi sızladı. Cüzdanından parayı çıkarıp şoföre uzattıktan sonra, başını cama yaslayıp gözlerini kapadığında, avukatın sözleri, Cevdet’in hakaretleri, Gül’ün masum yüzü, birer an olarak aklına geliyordu. Yine bir an, uzun zamandır unuttuğu bir hissi hatırlar gibi oldu. Huzur muydu bu? Emin değildi. Çok uzun zamandır tatmıyordu bu duyguyu çünkü. Gözlerini açıp düşünmemek için camdan insanları izledi. Otobüs durağında el ele tutuşmuş bekleyen, kendiyle yaşıt olduğunu tahmin ettiği iki kişiyi gördü ,gözleri doldu.
“Müsait bir yerde inebilir miyim?” Dolmuştan inerken telefonu çaldı.
“Anne nerede kaldın? Kaç kere aradım seni.
“Geldim kızım, şimdi indim dolmuştan. Bir şey lazım mı bakkaldan?”
“Yok anneciğim değil, çabuk gel yeter. Çok acıktım.”
Nergis telefonu kapatırken heyecanlandı. Aldığı kararı Gül’e bir an öce söyleyip rahatlamak istiyordu. Damarlı ellerini göğsünde birleştirip kendine şans diledi. Adımlarını sıklaştırarak apartmanın giriş katındaki evinin kapısını açtı.
“Ben geldim!” diye seslenirken mutfağın önünden hızla geçip odasına girdi.
“Hoş geldin sultanım. Sofra hazır, kurt gibi de acıktım. Hemen üstünü çıkar da gel.” dedi Gül mutfaktan. Cevap gelmeyince devam etti.” Doğum gününü akşam mı kutladınız? Ondan mı geç kaldın bu kadar? Aradım cevap da vermedin.”
“Ay sorma! Anlatırım.” Diyerek mutfağa geldi Nergis. Gergindi. Ofiste olanları anlatıp heyecanını hafifletmek istiyordu. “Aman be kızım kaç yaşına geldik, hala pastalar çiçekler, böcekler. İnsan yaşlanıyor diye sevinip kutlar mı hiç? Ne tuhaf! Halbuki o günü yas ilan edip sessiz sedasız geçirmeli.” Derken tedirginliğini gizlemeye çalışarak çorbasından bir kaşık aldı.
“Aman anne sen de. E hadi anlatsana ne hediye almışlar sana?”
“Aman, elli dokuz yaşına basan birine ne alınırsa onu. Üşümeyeyim diye yün bir şal almışlar. Bak işte bu.” Gül annesinin uzattığı paketi açtı ve gülüştüler. Nergis aklından geçenleri toparlamaya çalışırken Gül’e bakarak varlığına şükür etti.
“Bu gün bizim okulda da bir arkadaşın doğum günüydü. Öğretmenleri bilirsin ya birbirlerine kahve bardağı alırlar ya da kalem seti .Bu seferlik değişiklik olsun dedik de atkı bere takımı aldık. Çocuk benimle yaşıt. Yirmi dokuzuna bastı. Yani yaşlılara alınmıyor bu tip şeyler anneciğim. Hem sen her yıl gençleşiyorsun. Şarap gibi kadın benim annem.” diyerek annesine sarılıp öptü ve kendi hediyesini uzattı.
“Bu da benim hediyem. İnşallah beğenirsin.”
Nergis kutuyu açıp içindeki kolyeyi görünce çok sevindi. Ucunda minik bir kuş olan bu kolye, yeni hayatlarının başlangıcını simgeliyor gibiydi. Dolan gözlerini yatıştırmaya çalışırken kolyeyi Gül’e uzattı. “E hadi tak bakalım.”
Gül ince parmaklarıyla hediyesini Nergis’in boynuna takıp, annesine sıkıca sarıldı. “Nice güzel yıllarımız olsun birlikte canım annem!” derken dolan gözlerini eliyle sildi. “Ay aman be ne sulu göz olduk bizde ya hu! Hadi doyduysan geç içeri, ben de kahveleri yapıp geliyorum.”
Nergis kızına gülümseyip sandalyesinden kalktı. Salonda her zaman oturduğu berjerine kurulup derin bir nefes aldı. “Neden bu kadar geriliyorum ya hu?” Kendini sakinleştirmeye çalışırken Gül elinde tepsiyle yanına geldi.
“Buyurunuz hanım efendi.” Diyerek kahveyi annesine uzattı Gül. Nergis kızını kolundan tutup yanına çekti.
“Gel otur şöyle. Anlatacaklarım var.” Gül, annesinin tedirgin tavrını anlamaya çalışıyordu. “Anne iyi misin Allah aşkına? Yemekten beri bir tuhaflık var sende. Anlamadım. Ne oluyor ?
Nergis iyice gerildi. “Hiç uzatmadan bir çırpıda söyleyiver Nergis. Beş yaşında çocuk değil ya bu. Söyle bitsin hadi!” Boğazını temizleyip lafa girdi.
“Bu gün iş çıkışı Selma Teyzenden numarasını aldığım avukatın yanına gittim.” Kahvesinden bir yudum alırken, Gül’ün tepkisini anlamak için gözlerinin içine bakıyordu. Kızın kahverengi gözlerinde hüzünle karışık merak vardı. Nergis yutkundu. Gül’e belli etmeden derince nefes alıp dilinin altındakileri bir anda söyleyiverdi. “Olan biten her şeyi anlattım. Davayı açtım. Babanla boşanıyoruz.” Kahvesinden aceleyle bir yudum daha alırken gözleri doldu. Gül’e belli etmek istemiyordu ama elinde değildi. Kendini daha fazla tutamadı ve göz yaşlarını serbest bırakıp ağlamaya başladı.
Gül yıllardır duymak istediği haberi almıştı fakat tuhaf hissediyordu. “Ne oluyor ya? Sevinmem lazım değil mi benim? Ne bu karnıma inen yumruk hissi?” Kendi kendini sorgularken asıl hissettiği duygunun hüzün olduğunu biliyordu. Babasıyla hiçbir zaman iyi bir ilişkisi olmamıştı Gül’ün. Aralarında her zaman bir duvar vardı. Yıllardır saçma sapan bahanelerle annesine uyguladığı şiddet, aralarındaki duvarın önüne bir duvar daha örmüştü ve Gül hayatı boyunca orada neler olduğunu merak etmişti. Babasını, yanında karşısındaki koltukta otururken bile özlemişti aşamadığı duvar yüzünden. Birkaç kez denemişti içeri sızmayı ama Cevdet izin vermemişti hiç. Bazen babasının üvey olduğundan bile şüphelendi Gül. Şimdiyse duyduğu bu haberden sonra anladı ki her şeye rağmen ne olursa olsun onu sevmişti. Hem de çok sevmişti. “Tamam kızım topla kendini. Bu çoktan alınması gereken bir karardı zaten biliyorsun… Hadi!” Derin bir nefes çekip kendini teskin etti ve annesinin gözlerinden boşalan yaşları elleriyle silerken konuştu.
“Ah benim güzelim, canım. Ağla. Dilediğin gibi boşalt içindekileri. Yılların kiri pası aksın gitsin. Seninle gurur duyuyorum ben. Bu kararı çok zor aldığını da biliyorum. Sana şimdi hiç üzülmedim diye yalan söylemeyeceğim. Evet üzgünüm. Keşke babam böyle biri olmasaydı. En yakınlarını en uzak bellemeseydi. Bize bir adım gelseydi de görseydi biz ona nasıl koşuyoruz. Çok sabrettik anneciğim. Çok sabrettin. Olmadı. Düzelmedi işte. Hatta daha da kötüye gitti. Ben kalmıştım elinin inmediği. Onu da yaptı sonunda. Bu da son oldu işte. Şimdi dik dur. Aldığın bu kararla seninle bir kez daha gurur duydum ben güzel annem benim.” Gül annesine sarılmış konuşurken, Nergis de gözyaşlarını tutamıyordu. Bir anda ayağa fırlayan Gül ellerini iki yana açarak bağırarak konuştu.
“Bak gör, artık her şey nasıl da güzel olacak hayatımızda. Yıllardır özlemini çektiğimiz huzuru bulacağız sonunda. Her akşam, yine hangi sebepten kavga çıkaracak bu adam diye düşünüp, diken üstünde yaşamayacağız artık düşünsene. Oh be dünya varmış!” diye bağırırken gülmeye başladı Gül gözlerindeki hüznü gizleyerek. Nergis kızına bakarak yaşlı gözlerini sildi ve o da Gül’e katıldı. “Bekle” dedi Nergis kızına. Odasına gidip eski bir fotoğraf albümüyle geri döndü.
“Aman anne sırası mı şimdi” derken gözleri eski fotoğraflardaydı Gül’ün.
“Babanla fakültedeyken, ilk defa el ele tutuşup derse girmiştik bir keresinde. Arkadaşların ıslıkları arasında sıramıza oturmuştuk. Ne utanmıştım o gün. Dün gibi hatırlıyorum. Elimi çekmek istedim, baban bırakmadı. O zamanlar öyle sıkı tutardı ki, sanki bıraksa kuş olup uçacağım. Korkardı saçımın teline zarar gelecek diye. Öylesine aşıktı bana… O zamanlar...Sonra nasıl böyle oldu? Sevdiğim o adam…Beni gözünden sakınan Cevdet…Düşünüyorum da, bir insan nasıl bu denli değişir? Aklım almıyor. Düşündükçe daha da dibe batıyorum. Yıllar boyu bekledim. Attığı her tokattan sonra bu sondu dedim. Benim suçum, ben kızdırdım onu, bu tokadı da hak ettim diye düşünüp kendimi kandırdım. Ne kadar ileri gitse de onu sevmekten, bir gün düzeleceğine inanmaktan vazgeçmedim. Ta ki o tokat bir gün benim değil de senin suratına inene kadar.” Konuştukça rahatlayan Nergis’in göz yaşları, yılların yorgunluğu ile matlaşmış yeşil gözlerinden tekrar süzülmeye başladı.
“Canım anneciğim. O tokatlar senin yüzüne inerken, benim kalbime iniyordu, beynime işliyordu. Belki de senden çok yanıyordu canım. Her defasında düşünüyordum. Neden? Babam bunu bize neden yapıyor? Cevabını hiçbir zaman bulamadım. Emin ol bana attığı o tokat, bu güne dek içime işlenen acıların yanında, hiç kalır. Neden, neden? Bir nedeni varsa da biz bunu hiçbir zaman bilemeyeceğiz. Babam bize karşı ördüğü o duvarı yıkmadıkça çok zor. Bu yüzden artık sormaktan vazgeçelim. Çok şey yaşandı. Sen karanlığın sonunda aydınlık bir pencere görüp onu açmak için elini uzattın. Bundan sonrası emin ol çok daha aydınlık anne” derken akan göz yaşlarını eliyle sildi Gül. Nergisin elindeki fotoğraf albümünü alıp kenara koydu. Ayağa fırlayıp heyecanla konuştu. Gözlerindeki hüzün sesinde yoktu.
“Eee hadi bu kadar ağlamak yeter. Şimdi Selma Teyzemi arıyorum, sen de kalk hazırlan. Asmalı’ya gidiyoruz. Bunu kutlayacağımıza, oturmuş ağlaşıp duruyoruz. Hadi hadi hadi!” dedi Gül ellerini çırparken. Nergis gözlerindeki yaşı silerken gülümsedi. Kızının sözünü ikiletmeden yerinden kalkıp odasına gitti. Aynanın karşısında kedine baktı. “Nergis! Ey gidi Nergis!” Ellerini yüzünde yılların yarattığı çizgilerde dolaştırırken, komidinin üzerindeki Cevdet’le olan fotoğrafına gözü takıldı. Bir anda çerçeveyi alıp giysi dolabının dibine doğru iterken söylendi. “Ne zaman istersem o zaman çıkacaksın buradan.” Asılı elbiselerine tek tek bakıp, bordolu siyahlı olanı seçip giyindi. İnce saçlarını tarayıp, makyajını yaptı. Odadan çıkıp Gül’ün yanına gitti.
“Hazırım.”
Gül annesini baştan aşağı süzdü. Göğüs dekoltesi var diye babasının giymesine izin vermediği elbisenin içinde annesi ona tanrıça gibi gözüktü. Coşkulu sesiyle konuştu.
“ Evet anne hazırsın. Hadi!” Kol kola girip evden çıkarlarken ikisinin de gözlerindeki hüzün, yerini umuda bıraktı.
SON.
CANAN AYTAÇ
FACEBOOK YORUMLAR