“Umudun yıllar evvel terk ettiği bu ülkede, hala belki bir gün bir şeyler düzelir diye bekleyen organizmalar, yattıkları gaflet uykusundan uyanıp, kalkıp direnmek yerine, konuşmayı unutmuş bir ağız gibi aslında sakin olan hayatlarını sahte mutluluk nidaları eşliğinde sosyal medya batağında yaşayıp geberiyorlar. Ölüm sebepleri de değişti artık biliyor musun? Öyle kalpten gitti, beyin kanaması geçirdi küt diye öldü yok. Yok öyle bedavadan ölmek. Öyle bir süründürüyor ki sistem seni. Günde on dört tane ilaç içen bir kadın var annemin komşusu. Kadın baya beş kuruş maaşı hastanelere harcıyor. Ulan gelmişsin doksan yaşına. Zaten artık yolun sonu. Yok mu senin şu hayatta yapmak istediğin tek bir şey be?” Yattığı yataktan kalkarken yastığını koklayıp yüzünü buruşturdu. Telefonu başıyla omuzu arasına sıkıştırıp mutfağa doğru yürüdü.
“Yiyecek bir şeyler kaldı mı ya dolapta midem kazındı.” Yerdeki kitaplarla boş şarap şişelerinin üzerinden atlayarak dolabı açtı. “Melek ablaya söyleyelim de alışveriş yapsın. Yemek falan yapıp koysun şuraya. O kadar para veriyoruz ortalığı bok götürüyor. Dışardan yemekten de bıktım ya. İçine ne koyuyorlarsa hepsi aynı tat.”
“Hasan gece gece beynimi yedin biraz sus be! Şu projeyi bir an önce bitirmem lazım oğlum. Ne anlatıyorsun lan sen deminden beri gereksiz gereksiz. Ara kendin. Melek’i mi arayacakmış, çok ilaç içen organizmalar mıymışız, kalpten gitmek mi tarih olmuş ne olmuş? Ne olmuş oğlum manyak manyak sardın yine ya? Bana bulaşma hadi git zıbar. Sabaha şurada dört saat kaldı. Toplantıda sosyal medya maymunlarını anlattırma bana yanlışlıkla bak” Oturduğu koltukta gerindi. Başını sağa sola esnetip elleriyle yüzünü ovuşturdu. “Bana da bir kahve yap kalkmışken!”
“He! Oldu! Şu pizzacının numarası neydi? Arasana şurayı” Kahve kapsülünü makineye yerleştirirken eliyle ensesini sıkıp kendi kendine söylendi. Başım çatlıyor. Haberler geriyor beni. Kesin o yüzden midem kazındı. Bir kahve de kendime yapayım. Bu saatte yenmez şimdi. Elindeki kahvelerle salona geldi. “Ev engelli parkuruna dönmüş anasını satayım. Hoplaya zıplaya yürüyoruz. Melek neden hala gelmedi ki acaba? Kaç gün kalacaktı memleketinde? Aradım şimdi açmadı.” Suat’tan cevap gelmeyince devam etti. “Oğlum biz İstanbulluyuz. Gidecek bir köyümüz yok lan. Ben de gitsem gelmem herhalde. Şimdi düşünüyorum da. Kars mı demişti o? Mis gibi havası suyu oh. Oradan buraya gelip distopya yaşıyor ya resmen kadına bak.”
Suat masasından kaptığı bardak altlığını Hasan’a fırlattı. “Ne yapsın oğlum. Ekmek burada. Kars’ta rezidans vardı da Melek mi temizliğe gitmedi?” Birbirlerine bakıp güldüler.
“Hasan hadi benim işim var bak projeyi kitlediler görüyorsun. Sen ne bok yemeye uyumuyorsun lan? Mis gibi gibi gidip yatsana zombi gibi oturuyorsun. Bırak şu haberleri okumayı ya. Sen şunu anlamıyorsun. Bu ülkede bir şeylerin değişmesi için tek yol değiştirmeyi düşünmekten vazgeçmek abi. Hatta düşünmeyi bırakmak. Haşa ne haddimize. Bizim yerimize düşünenler var zaten. Bırak düşünmeyi oh mis sen sağ ben selamet. Sonra rahat rahat dersin kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda diye.”
“Ya Suat sen nasıl bir manyaksın abi. Bırak gel tamam dinlen biraz şöyle. Çok çalıştın. Beyin hücreleri hata veriyor artık. Al abi iç kahveni bir rahatla. Hatta boş ver kahveyi bir şarap açayım ben dur.”
“Ya bırak! Çözüm üretiyoruz oğlum burada. Senin gibi ah ah vah vah dövünüp ne kendimi strese sokacağım. Düşünmek için eğitim sisteminin komple değişmesi lazım. O da imkansız. Benim umudum o derece yani. Bitik. Kabızlıksa evet abi kabızım. İshal olup rahatlamak için tek çözüm de az önce söyledim sana işte. Yoksa daha çok ağlarız. Şarap marap açma sakın ha uyutma beni. Az kaldı bitireyim yatacağım. Bir saat uyusam razıyım.”
“Senin bulduğun çözüme tüküreyim ben. Geldiğimiz son durumun kısa özetisin resmen. Neyse seninle bunu sonra tartışalım. Bitir ne bitireceksen. Yoksa ömür boyu başıma ekşirsin senin yüzünden batırdım projeyi diye.”
“Ya o değil de sen neden yatmadın söylesene. Hiç böyle dağılmış görmedim seni. Haberler yüzünden deme sakın başka bir hal var sende.” Kahve bardağını alıp Hasan’ın yanına koltuğa oturdu. Endişeyle karışık meraklı bir bakışla cevap beklerken Hasan bardağını yanındaki sehpaya bırakıp konuştu.
“Melek” diye fısıldadı kısık sesle. Kelime istem dışı sızdı dudaklarının arasından.
“Yuh? Ne Melekmiş arkadaş ya! Tamam ben ararım yarın öğrenirim ne zaman gelecekmiş.”
“Ya salak salak konuşma! O değil!”
“Kim?” Bir an göz göze geldiler. “Oo! Kim lan bu Melek? Vay vay vay bizim ruhsuz Hasan’a bak. Aşık mı oldun lan yoksa?”
“Ya tamam sana anlatanda kabahat zaten. Koyun bey. Sen git bilgisayar oyunu karakteri gibi yaşa boş boş. Ben de yatayım uyurum belki.” Ayağa kalkıp hızlı adım odasına giderken ayağı yerdeki şişeye takılıp tökezleyince bir tekme attı. “Şu Melek’i yarın kesin ara! Gelmeyecekse bizim şirketten profesyonel biriyle anlaşayım. Annemin yadigarlarıyla yürümeyecek bu iş!” Suat oturduğu koltukta dikleşip alaycı bir tavırla konuştu.
“Tamam ararım ama önce gel sen bana asıl Melek’i anlat. Vallahi söz ağzımı açmadan dinleyeceğim.”
“Ya bırak!”
“Hadi be oğlum gel işte şaka yaptık! Ne bileyim senden hiç duymadığım konular. Bir şok geçirelim yani müsaadenle!” Hasan yıllardır birlikte yaşadığı ev arkadaşı Suat’ın niyetini bildiğinden yumuşadı.
“Hani proje ne oldu? Bitirdin mi?”
“Son rötuşlar. Yarım saatlik bir işi kaldı onun.” Hasan mutfağa doğru yürürken seslendi.
“O zaman sabahı edeceğiz hazır ol. Bir şarap açıp geliyorum.” Suat gülümserken heyecanla mutfağa giden arkadaşının arkasından bakıp mırıldandı.
“İşte şimdi yandık.”
SON.
CANAN AYTAÇ
FACEBOOK YORUMLAR